Yargılanmalar yenilenmeli
Cumhuriyetin “ebedî şefli yıllarının” son demlerinde (1937-1938) Dersim’de (Tunceli) yaşanan olaylar sıkça gündeme geliyor. Adaletin geç de olsa tecelli etmesi açısından sivil halkın bile zarar gördüğü o olayların yeniden ele alınmasının gündeme gelmesi sevindirici.
Ele alınması gereken ancak “İslami renkli” olmasından dolayı Dersim’den önce ve ona göre –en azından şimdilik- daha az gündeme ge(tiri)len diğer bir olay daha var ki o da Şeyh Said ayaklanmasıdır. Wikipedia’dan öğrendiğimize göre, Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan politikalar ve özellikle Mart 1924'te Hilafet'in kaldırılması Doğu Anadolu'da çeşitli muhalefet odakları doğurmuştu. Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde bir jandarma müfrezesiyle 13 Şubat 1925 tarihinde çatışmaya girmeleri, kısa sürede genişleyecek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu. Genç vilayetinin merkez kazası Darahini'yi basarak valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Mistan, Botan ve Mıhellemiler aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugünkü Bingöl) üzerinden Diyarbakır'a yöneldi. Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah'ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş'a doğru harekete geçti. Varto'yu ele geçiren isyancılar, Muş'a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip, Varto'ya geri çekilmeleri sağlandı. Gelişmeler üzerine hükümet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti. Ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası'nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır'a çekilmek zorunda kaldı. Ertesi gün Elazığ'a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. 7 Mart'ta Şeyh Said'in emrindeki 5000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır'a saldırdı.
Olayın başlangıcında Mustafa Kemal ciddiyeti anlayıp, Başbakan Ali Fethi Okyar'ın istifasını istedi ve İsmet İnönü'yü yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi. Bir gün sonra TBMM hemen Takrir-i Sükun Kanunu'nu kabul ederek hükümete olağanüstü hal yetkileri tanıdı.
Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Ayrıca Ankara ve Diyarbakır'da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada Diyarbakır'ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükümet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Geniş çaplı bir sevkıyatın ardından toplu saldırıya geçen ve bir bastırma harekatıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran'a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan'da (bugünkü Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Said Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü'nde ele geçirildi.
Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi Şeyh Said ve 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi. Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün infaz edildi.
Ocak 2011’de yayın hayatına başlayan Kızılbaş adlı gazetenin ilk sayısında Osman Aydın imzalı kamuoyuna çağrı metninde Şeyh Said ve arkadaşlarının yargılanması ve kararların infazı konusunda verilen bilgilere göre, Şeyh Said ayaklanması nedeniyle o ve ona destek verenlerin İstiklal Mahkemelerinde yargılanması yargıç olmayan kişiler tarafından yapıldı. Yargılama sırasında sanıklar savunma ve avukat tutma hakkından da mahrum bırakıldılar. Onlar hakkında verilen kararlara temyiz hakkı da tanınmadığı gibi yine onlar hakkında verilen idam kararları TBMM’nin onayına da sunulmadı. İdamlar bir korgeneralin imzasıyla infaz edildi. İdama mahkum edilen sanıklardan 21 kişi çeşitli şekilde öldürüldükten sonra darağacına asıldı. Yargılamalar gizli yapıldı.
Hem Şeyh Said hem de Dersim’de ayaklanan Seyid Rıza ve arkadaşlarına yönelik yargılama ve infazların “gözden geçirilmesi” kadınlara ve çocuklara yönelik bir zulüm söz konusuysa bunun ifşa edilmesi elzem görünüyor “bilgi edinme yasası” var hamdolsun. Artık her kurumun/kişinin hesap verme zamanı! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!