Abdülaziz Bayındır’ın “Kur'an Işığında Tarikatçılığa Bakış” adlı eserinde söylediğine göre (Başkumandan olan Padişahın) vekili –Sarıkamış bozgununun sorumlusu- Enver Paşa’nın (ö. 1922) vekalet beyannamesinde, “Hz. Ahmed’in aydınlık şeriatını yüceltmek için canını ve malını feda eden ümmet-i naciyesine arka çıkıp elinden tutmak için, “Hz. Peygamber (s)’in mukaddes ruhu hazır ve mevcuttur.” diyordu.
Benzer şekilde Erol Güngör de (ö. 1983) “Türk Kültürü ve Milliyetçilik” adlı eserinde ölülerden yardım dileme konusunda şunları söylemekte: İslam ümmetine mensup olanlar arasında Türkler kadar ölüleriyle el ele yaşayan, her adımda onların yardımını alan bir başka millet gösterilemez. Okumuş gençlermizin çoğu, aldıkları materyalist terbiye dolayısıyla, ecdat ruhlarndan yardım almanın batıl bir itikad olduğunu sanırlar. Eyüp Sultan’ın güreşçiye kuvvet vermesine, Beşiktaşlı Yahya Efendinin dargın eşleri barıştırmasına, Telli Baba’nın genç evlilere saadet getirmesine maddeten imkân olmadığını ispat edin. Sizin ispatınız hiçbir zaman o inanç kadar güçlü olamaz. Aslında evliyadan yardım umanların sizi buna inandırma endişesi veya ihtiyacı duyduğunu da sanmıyorum. Böyle bir münakaşanın kimin lehinde netice vereceği aşikardır: Velilerle el ele verenler bize bu vatanı bağışladılar.
Ölülerden medet umma konusunda belirteceğimiz son örnek de Fethullah Gülen’in web sitesinde mevcut “Kamplar Geleceğin Dünyası” başlıklı röportajdan: “Kaldığım yerin salonunda arkadaşlarla öğle namazı kıldık. Ben son sünneti kılmak için odama döndüm. Bir tuhaf ruh haletinde bir garip müşahedede; baktım cin diyebileceğim bir yaratık biraz da Tatarlara benziyordu. Beni elimden tuttu ve götürmeye çalıştı. Birden istimdat ile 'Ya Hz. Hamza!' dedim. O şanlı sahabi benim gibi aciz bir insanın davetine icabet etti ve adeta odanın içinde beliriverdi... Cin onu görünce korkudan geri geri gitti ve duvardan süzülerek gözden kayboldu.” demekte.
Her üç metinde de müteveffa zatlara bakış problemli. Hz. Muhammed (s)’in ruhu onun ölümünden sonra ümmetine yardım etmek için hazır olsaydı sözgelimi, Hz. Ali ile Hz. Ayşe arasındaki ihtilaf konusunda da hazır bulunur sorunu çözerdi. Erol Güngör’ün evliyadan yardım talep etmeyi reddedenler olarak materyalistleri zikretmesi de doğru değil. Bir hurafeye inanmamak için her zaman materyalist olmak gerekmez, dindarlardan da bu hurafeye karşı çıkanlar olabilir. Gülen’in söylediklerine gelince, Hz. Hamza’nın vefatına çok üzülen Hz. Muhammed (s)’in niçin Hendek savaşı’nda ve diğer dar zamanlarında onu çağırmadığı üzerinde düşünülmeli değil mi?
Bildiğimiz kadarıyla ses dalgalarının kulak yolundan gelip kulak zarını titreştirmesinin ardından zarın titreşimleri kulak kemikcikleri tarafından kuvvetlendirilip oval pencereye iletilmesiyle, oval penceredeki ses titreşimleri dalız içindeki sıvı ile salyangozdaki sıvıya geçmekte. Ses titreşimlerinin salyangozdaki sıvıdan işitme duyu hücrelerine oradan da sinirlere aktarılmasıyla sinirler tarafından alınan ses beyne iletilmekte ve işitme sağlanmış olmaktadır. Şu anda ölmüş bir kimsenin bu fonksiyonları yerine getirecek gücü olmadığına göre, kendilerine seslenenleri işitmeleri de mümkün değildir. Zaten Kur'an-ı Kerim’de “Şüphe yok ki sen, ölüye duyuramazsın.” (Neml, 27: 80) denilmekte ve bu gerçeğe işaret edilmektedir.
Ne beşeri imkânlardan yoksun Hz. Peygamber (s) artık müminlerin imdadına yetişebilir ne evlenenlerin saadet bulma arzusunu Telli Baba duyup bir şeyler yapabilir ve ne de Hz. Hamza bir derdi olanın seslenmesini kulak verip yardımına koşabilir. Allahu Teala ölülere işittiremeyeceğimizi söylemesine rağmen hala onların bizi duyabileceklerini söylemek İslamî bir tutum değildir. Allahu Teala’dan başka yardım etmesi için çağrılanların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri yahut işitecek kulakları  olmadığı için başımız sıkıştığında onlara değil bütün salih kullarını koruyup gözeten Allah’a sığınmak en doğru olanıdır (Araf, 7: 194-196). Vefat eden kişilerin ne bize yardıma güçleri yeter ne de kendilerine. Onlar artık Hesap Günü’nü beklemektedirler.
Not: Müslümanların sağcılıktan uzaklaşıp Müslüman kimliğiyle var olma bilinci sergilemelerine katkıda bulunan Erbakan Hoca’ya Allahu Teala’dan rahmet diliyorum.