Ufuk Turu - 3
2006-06-01 18:40:58
Konya’da faaliyet gösteren 62 Sivil Toplum Kuruluşu’nun
(STK) Bolvadin’de bulunan Heybeli Termal Tesisleri’nde 25-28 Mayıs tarihleri
arasında organize ettiği “Ufuk Turu 3”
adlı bir dizi seminer ve panelden oluşan program gerçekten ufuk açıcıydı. Emeği
geçen dernek ve vakıf üyelerine teşekkür ediyorum.
Programa dair yazacaklarım katılabildiğim programların
ilgi çekici bulduğum noktalarıyla ilgili.
Davet edilen konuşmacılardan Hasan Celal Güzel,
Türkiye’de başbakanların baraj ve köprü inşa ettiğini Tayyip Bey’in de çift yol
yaptığını, devlette etkili kurumların bunları sorun etmediğini ancak sosyal
meselelerde belirleyici olma girişiminde bulundukları zaman başbakanların
“kamusal alana” (“Yassakh hemşerim yassakh!” alanı demek de mümkün.) girdiğini ve bir yönetim
krizi yaşandığını söyledi ve Başbakan’a biraz Ankara’da durmayı, ülke dışı
ziyaretlerini azaltmayı tavsiye etti.
Hayri Kırbaşoğlu, programın en tartışmacı simasıydı.
İslâmî Sol kavramını gündeme getiren Kırbaşoğlu bu kavramı sosyolojik anlamıyla
kullandığını, dolayısıyla adaleti ve mazlumun yanında olmayı gündeme taşımak
gerektiğini vurguladı. Bu bağlamda Roger Garaudy’nin değerinin bilinmediğini
söyledi. Akılcı hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Kırbaşoğlu, Mutezile
mezhebinin ilkeleri olan tevhid, adalet, iyiliği-emir kötülüğü nehiy gibi
kavramların önemine işaret etti. Doğrusu Sünni bir ortamda büyümüş bir Müslüman
olarak “İslâm’ın şartları”na dair Mutezile’nin ilkelerini kıskanmamak kolay
değil.
Kırbaşoğlu diyalog çabalarına da eleştiriler getirdi.
Vatikan’ın niyetinin şer oluşuna dikkati çekti. Bu eleştirisini dinleyince
milliyetçi ve ulusalcı çevrelerin yaklaşımları aklıma geldi ve doğrusu arada ne
tür bir fark olduğuna dair bir incelik yakalamakta güçlük çektim. Konuşmacı
illa da bir diyalog çabası içine girilecekse, ABD emperyalizmine karşı çıkan
Marksist Latin Amerikalı rahiplerle diyalog kurmak gerektiğini, asıl olanın
“güçlü” olana değil adalete meyil olduğunu, Doğu Konferansı girişiminin de
böyle bir anlayışla ortaya çıktığını ve yayılmacılığa karşı çok güzel imkânları
ortaya koyduğunu vurguladı.
TGTV temsilcisi Mustafa Özkaya Temmuz ayının ilk
haftasında içlerinde Yusuf el-Karadavi (Kardavi değil)’nin de yer aldığı
Alimler Konseyi’nin İstanbul’da bir araya geleceği müjdesini verdi. TGTV’nin
etkinliklerine dair kısa konuşmaları dinlememizin ardından H. Kırbaşoğlu sert
bir üslupla: “TGTV, BOP’tan kendisini tenzih etmelidir” deyince ortam
gerginleşti. Kırbaşoğlu kendisini tutamamak gibi bir durum olmadığını, nereye
gittiğimiz konusuna dikkat çekmek için böyle yaptığını söyledi. Hassasiyet
iyiydi, ama üslubuna katılmam mümkün değil. Mustafa Atılgan, Kırbaşoğlu’nun hem
TGTV Başkanı’nı yalancılıkla suçlamasının hem de TGTV’nin “BOP’a karşıyız”
şeklinde açıklama yapmasını istemesinin çelişkili olduğunu söyledi.
“Eğitim, Siyaset, İdeoloji” konusunu anlatan Naci
Bostancı sunumunu çok güzel hikâyelerle renklendirdi. İdeoloji düşmanlığı
yapmadı. Aksine her insanın veya insan grubunun maddi hayatın nasıl
düzenleneceğine dair hayalleri veya düşünceleri olduğunu, bunların ideolojiyi
oluşturduğunu, bu nedenle kimsenin “ideolojik davranmaktan” münezzeh olmadığını
vurguladı.
“Dünyada Din Eğitimi Uygulamaları” adlı tebliğini sunan
Mehmet Zeki Aydın, Avrupa’nın birçok ülkesinde din dersinin veya alternatifinin
zorunlu olduğuna dikkati çekti. Verdiği bilgilere göre, Belçika’da okulların
yüzde 50’si özel ve bu okulların çoğu da kiliselere ait. Kilise ders
müfredatını istediği gibi belirliyor. Özel okul deyince bizim zihnimizde
canlanan şey, aslında devlet okulundan farksız. Sadece eğitim-öğretim ücretini
veli ödüyor. Ancak Avrupa’da özel okul deyince anlaşılan şu: Veli devletin
verdiği eğitim-öğretim müfredatından memnun değil. Devlet bu durumda isteyene
istediği tarzda eğitim hakkı tanıyor. Sadece istenen, devlet okulları ile aynı
sınavlara girip o sınavlarda başarılı olmaları.
Programın sonuç bildirgesinde ABD ve ülkemizdeki güç
kullanmaktan başka yol bilmeyenlere yönelik tavır alınması gerektiği,
özgürlükleri genişletme konusunda hükümetin yetersiz kaldığı ve YÖK’ün baskıcı
uygulamalarının toplumun büyük kesiminde rahatsızlığa yol açtığı vurgulandı.
Ufuk Turu’nun bu yılki programı, Türkiyeli Müslümanların
uyanmasına, haksızlıklara karşı direnmesine ve halkımızın özgürleşmesine bir
katkı sağladı ve önümüzdeki yıllarda da sağlamaya devam edecek.