Suriye’de Katliam ve Tavır
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya Muş Akademi Derneğinin davetlisi olarak 9 Haziran 2012 tarihinde Muş’taydı. Bugünlerde yayınlanacak olan Desopitzmin Sonbaharı Ortadoğu İntifadası adlı kitabı dikkate alındığında Suriye meselesini değişik boyutlarıyla öğrenmek açısından Kaya, dinleyicilere iyi bir fırsat oldu. Söyleşiye Muş Alparslan Üniveristesi akademisyenleri ve personelinin yanı sıra Muş ilinde faaliyet gösteren derneklerin temsilcileri ve mensupları da büyük ilgi gösterdi.
Kaya, Suriye gibi halk ayaklanmalarına şahit olan Tunus, Bahreyn, Mısır ve Libya vs. ülkelerin hemen hepsinde baskı, hırsızlık, saltanat, aile yönetimi vs. olumsuzluklar olduğunu ve dolayısıyla bu halk tepkilerinin ardında başka uluslarararsı kuruluşlar veya ülkeler türünden etkenler aramanın gereksizliğine işaret etti. Sözgelimi, Suriye’deki eylemler katılan bayanların neredeyse hepsi başörtülü ve atılan sloganlar da İslami. Bu kadar zulüm ve öldürülme olayıyla karşı karşıya kalıp direnişi sürdürebilmek de zaten sağlam bir imanla mümkün.
Türkiye’de Suriye’deki katliama “anti-emperyalizm adına” yeterince tepki vermeyen bir kesim var ki onlara göre, Amerika ve Avrupa Ortadoğu’daki olayların baş aktörü! Sanki Tunus’tan başlayarak Tunus gibi halkı Müslüman olan diğer ülkelere yayılarak gelişen son olaylardan önce, söz konusu ülkelerde her şey güllük gülistandı! Sözgelimi, Mısır, Camp David anlaşması doğrultusunda İsrail ile iyi ilişkilerini sürdürüyor ve özellikle HAMAS’a karşı her türlü baskı ve ambargoyu uyguluyordu. Libya’da Kaddafi iktidardayken Başkent Trablus'taki Ebu Selam Cezaevi'nde, 1996 yılının Haziran ayında cezaevinin katlanılamaz koşullarını protesto için ayaklanan 1170 mahkûm, 3 gün süren bir operasyonla öldürülmüştü. İnsan hakları örgütleri, katliamın Kaddafi yönetimi tarafından planlandığını belirtirken, hükümet tarafından başlatılan soruşturma sonuçsuz kaldı. Devrim öncesinde Tunus’ta polisin, sokakta gördüğü başörtülü kadınların hem başını açtırdığı, hem de bir daha başörtüsü takmayacaklarına dair onlara bir belge imzalattığı dönemler yaşandı. Suriye; Beşşar Esed’in babası Hafız Esed döneminde, 2 Şubat 1982'de Müslüman Kardeşler'in Hama şehrinde başlattığı ayaklanmanın bastırılmasına ve bu sırada binlerce kişinin yaşamını yitirmesine tanıklık etmişti. Uluslararası Af Örgütü'nün verdiği bilgilere göre şehit olanların sayısı 10.000-25.000 arasındaydı.
Günümüze gelecek olursak, Suriye’deki mevcut halk direnişine karşı, Esed yönetimi Allah rızası için mi Rusya ile işbirliği içinde? Kaya’nın da haklı olarak sorduğu gibi, “Suriye’de ne olması gerektiğine halk mı yoksa Rusya mı karar verecek?” Suriye’de bir halk yok ediliyorken, stratejik hesaplar yaparak bu zulüm görmezden gelinemez. Safımız “İbrahim’in atıldığı ateşi söndürmek için su taşıyan karınca misali”[1] mazlumun safı olmalıdır. Suriye’de bir yıl içinde öldürülen çocuk sayısı, 2000’den bu yana İsrail’in öldürdüğü çocuk sayısına ulaştığı bir ortamda, yapılması gereken bu zulümlerin karşısında yer almaktır. Zulümle baki kalabilen devlet yoktur.
Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara adlı gemiye 31 Mayıs 2010 tarihinde Siyonist askerlerin saldırısı sonucu şehit olan dokuz Türkiyeli Müslüman iki yıldır gündemimizdeyken, Beşşar Esed’in TV’ye çıkıp, “Biz Arap milliyetçileri olarak İslamcılara karşı mücadele ediyoruz.” dediği Suriye’de her gün 100’e yakın kişinin öldürülmesi bizde aynı etkiyi yapmıyorsa bunun üzerine ciddi ciddi düşümemiz gerekir.
Konuşmasının sonunda, “Suriye konusunda sorumluluklarımız nedir ve bu konuda neler yapabiliriz?” sorusuna cevap arayan Kaya, “Müminler bir zulme uğradıklarında topluca karşı koyarlar (Şura, 42: 39). Suriye halkının mücadelesini ‘oradakilerin mücadelesi’ değil, bizim mücadelemiz olarak görmeliyiz. Kermeslerle, yardım kampanyalarıyla ve dualarımızla o halkın yanında olduğumuzu göstermeliyiz.” dedi.
Gerçekten de komşudaki zulme sessiz kalır ellerimizi bir dua için bile kaldırmazsak hatta zalim Esed yönetimine karşı hakkını canı pahasına arayan asil Suriye halkının yanında olduğumuzu bir şekilde göstermezsek ahirette Rabbimize ne mazeret sunabiliriz?
***
Taziye: Abdurrahim Karakoç, hakka yürüdü. Allahu Teala onu salihler arasına katsın. “Noktada zaman” şiirinden bir kıta:
Esasta her canlı mutlak bir ceset
Dünyamız soluyan ufak bir ceset
Evren teneşirde çıplak bir ceset
Yunduğu noktadan bin yıl uzakta.
(Memleket Gazetesi) 14 Haziran 2012
[1] Bu haber sahih olmasa da mesajı doğrudur.