Sivil siyaset
Hegel’in toplumu sivil ve resmi olarak ikiye ayrıldığını söyleyen Aydın, “laik olan ve olmayan” ayrımının da aslında dindar ve dinden uzak değil, kilise ile kilise dışındaki dindar halk anlamında olduğunu ifade etti. Bu tasnifi esas aldığımızda Türkiye’de “Biz laikiz!” diyenler aslında olmayan bir din sınıfının dışında dindar bir kesim olduklarını söylemiş oluyor. Ama bu dindışılık dinden uzak olma anlamında değil Atilla Yayla’nın ifadesiyle alternatif olarak bir “izm”den din çıkarmaya matuf.
Söyleşide çarpıcı ifadelerden birisi de monarşinin (saltanat) sanıldığı gibi tek adam rejimi olmadığıydı. Zaten bu aklen de mümkün değil. Yönetim tabiatı gereği oligarşiktir yani siyasal gücün etkili bir grubun elinde toplandığı bir yönetimdir ve aynı zamanda takım işidir. Dolayısıyla belki de sorgulanması gereken bu oligarşik yapının adil olup olmadığıdır.
Aydın söyleşisinde, atananları arabaya, seçilmişleri de bu arabanın sürücüsüne benzetti. Temsili olarak böyle olsa da bu araba “Kara Şimşek” (Kid) gibi bir şey olmalı. Yani gerektiğinde kendisi de harekete geçebiliyor. Ama Kid’in devlet kurumlarını sembolize eden bu arabadan iyi anlamda bir farkı var: “Öldürmek için programlanmamış olmak!”
Söyleşide siyasetin seçilmişlerin işi olduğunu söyleyen Aydın, günümüz Türkiye’sinde “Cumhurbaşkanını halk seçerse kaos olur.” gibi garip bir söylemin de geliştirildiğini söyledi. Ne milletin ne de vekillerinin seçmesine müsaade edilen bu makam için şöyle bir teklif medya aracılığıyla dayatılırsa şaşmayın: “Cumhurbaşkanını cumhuriyetin kurumları (ordu, MGK, YÖK vb.) seçsin!”
1950’ye kadar iktidarın rahat olduğunu zira çevrenin merkezi sıkıştırmak gibi bir varlık gösteremediğini söyleyen Aydın, CHP’yi sıradan bir parti olarak görmemek gerektiğini CHP’nin devlet partisi olduğunu söyledi. Tabii CHP’nin günümüz siyasetindeki rolünü ideolojik açıdan değişmez bir unsur olarak görmemek gerekir. Devlet ihtiyaca göre İslamcı, Turancı ya da solcu da olabilir. Devlet için bir dönem PKK’nın son yıllarda da irticaın (!) tehlike olarak görülmesi yani sıralamanın konjonktüre göre değişmesi de bunun göstergesidir.
Aydın, günümüz Türkiye’sinde, tehlikede olanın laiklikten ziyade demokrasi olduğunu ancak belli bir kesimin onu değil, bir etos (bir kesimin halet-i ruhiyesi) haline gelen laikliğin tehlikede olduğunu düşündüğünü belirtti. Kendini güvende hissetmeyen bu irade, hükümet de aynı rahatsızlığa duçar olsun diye Irak ile savaşı bile göze alabilir. Zira toplumun kendine güveninin sarsılması hükümeti “tartışılır” hale getirecek ve halk özgürlük ve güvenlik arasında tercih yapmak durumunda kalabilecektir.
Görüldüğü gibi plan yapan çok, bakalım planların üstündeki plan nasıl tebarüz edecek?