Şer üzerine bir diyalog
Meraklı: Allah, Hz. Lut’un “kızlarıyla evlenmelerini sapıklara tavsiye etmesi ve bu sayede erkek görünümlü melek misafirlerini onlardan korumaya çalışması karşısında Hz. Lut’a bir şey dememişse” “Hz. Lut’un teklifi şer değil hayırdır.” denebilir mi?
Hikmet: Allah'ın onay verdiği şey şer olmaz. Şöyle de düşünebiliriz. Hz. Lut o adamların zaten kızlarını tercih etmeyeceklerini biliyordu. Onların erkeklere aşırı düşkün olduğunu biliyordu ve o adamlara doğru yolun heteroseksüel ilişki olduğunu bu sözle göstermek istedi ama onlar Hz. Lut’a yine karşı çıktılar. Bu yorum yanlış mıdır? Ki adamlar Hz. Lut’un bu teklifini de kabul etmediler, yanlış mıyım?
Meraklı: Bu örneği anladım. Bir örnek daha: Müşrik Mekkeli liderlerdense Necaşi'nin nispeten ılımlı şirkini tercih, ehven-i şer midir yoksa Allah yasaklamadığı için Necaşi'nin yönetimini tercih etmek şer kapsamında değil midir?
Hikmet: O başka bir konudur. Ilımlı şirk gibi bir kavram kullanılamaz. Burada iki ayrı düzey vardır. İslam’ın isterlerine göre oluşmuş bir toplumun yaşama biçimine müdahale etmeyen bir yönetim ile bu toplumun yaşayış iradesine müdahalede bulunan bir toplum arasındaki siyasal anlaşma ya da anlaşmazlık meselesidir tartışma konusu olan. Necaşi, Müslümanların İslam’ı yaşama iradesine müdahalede bulunmayan bir siyasi lider olarak kavranmalı. Mekkeli müşriklerse onların yaşama biçimine bile müdahalede bulunmaktan çekinmeyen hukukçular gibi düşünülmeli. Aradaki fark açıktır.
Meraklı: Sonuçta Müslüman olmayan iki idare olmaları açısından Müslümanlar iki şerle karşı karşıya mıdır, değil midir?
Hikmet: Hayır. Burada meseleyi Müslümanların siyasi düzenle ilişkileri açısından ele almak gerekir. Şer dediğiniz şey içi şu an boş bir kavram. Bu kavramın içeriği davranışla doldurulur. Müslümanların yaşayışına müdahalede bulunmayan bir yönetim siyasi, dini, itikadi yönden kötü olabilir ama Müslümanlar açısından onların hayatına, inancına karışmadığı ve onların istedikleri gibi yaşamalarına müsaade etmesin şer denebilir mi?
Meraklı: "Allah şerri diler mi dilemez mi?" tartışması bağlamında içi boş sayılır mı ele alış biçimimiz açısından şer kavramının?
Hikmet: Demek istediğimi kavrayın. Nesnenin kendisinde şer yoktur. Siyasi düzen meselesini ele alalım. Siyasi düzenlerden hangisi şer hangisi hayırdır sizce? Masalardan hangisi şer hangisi hayırdır? Oturduğunuz sandalye şer mi, hayır mı? Sandalye kırılacaksa ve düşecekseniz şer, kırılmayacaksa hayırdır. Çözüm böyle bana kalırsa. Siyasi düzenler de böyledir.
Meraklı: Abi harikasın ya, Allah size takva dolu bir hayat yaşatsın, Peygamberlerini koyacağı cennet katına sizi de yerleştirsin.
Hikmet: İnsanların yararına, Müslümanların lehine bir siyasi düzen şer değildir. Bunlar, İbn Rüşd’ün verdiği örnekler. Sırf bana ait değil. Dediği şu bu adamın: Ekmek bıçağını düşünün. Bu bıçakla ekmek de kesilebilir, adam da öldürülebilir. Nesnede şer ya da hayır yoktur. Nesnenin kullanımında şer ya da hayır vardır. Biliyorsunuz İbn Rüşd iyi bir filozof olmanın yanı sıra iyi bir de fakihtir de. Allah o anlamda yarattıklarının hiçbirinde şerri dilememiştir.
Meraklı: Peki, bu ayrımları (Necaşi'nin Müslümanlarla ilişkisi ile genel yaşam ve düzen biçimi) Kur'an'da bulur muyuz, yoksa Kur'an genellemeci bir tutum mu takınır?
Hikmet: Adalet. Necaşi'ye adil bir hükümdar diyebilir miyiz? Bu soruyu tartışırsak çözümü de buluruz. Bir kişi müşrik olabilir ama adildir, dürüsttür. Yok mudur böyle kişiler? Vardır. Belki o kişinin müşrikliği adaletinin kemale ermesine engel oluyordur. Ama onu diğer müşriklerden ayırt etmemizi sağlayacak bir nitelik olarak adaleti ona ihsas edebiliriz pekala. Hatta İslam alimleri arasında Necaşi'yi Müslüman gösterenler de var.
Meraklı: Onun Müslümanlığı meselesi sonraki dönemde. Hicret sırasında Müslümandı diyen duymadım.
Hikmet: İşte. Adalet, müminliğine giden yolu açabiliyor. Adil bir hükümdar, doğru ile yanlışı ayırt edebiliyor. Siyasi düzende doğru ile yanlışı ayırt eden sonraki dönemde itikadi düzende de doğruyu bulabiliyor.
Meraklı: "Şu an AB Necaşi gibidir diyenler AB'nin kısmi adaleti açısından isabet etmişlerdir." denebilir yani.
Hikmet: Adalet biliyorsunuz mülkün, egemenliğin temelidir. Buradaki problem şudur. Bu düşüncelerin özünde Seyyid Kutup’a yönelik bir okuma vardır. Yoldaki İşaretler kitabında merhum, bir İslam cemaatinin oluşum şartlarını irdeler. Bu İslam cemaati İslam'ın isterlerine göre oluşmuştur. Yani yaşayarak kurulan bir cemaattir ve bu cemaatin mevcut düzenle çatışmasının şartı bu cemaatin İslam’ı yaşama iradesine mevcut düzenin engel olmasıdır. Eğer bu iradeye bir engel yoksa çatışma da çıkmaz ama bizim 1980 sonrası Müslüman gençliğimiz, radikallerimiz tam tersi bir üslubu benimsemişlerdi.
Meraklı: "Yoldaki İşaretler" kitabını bir de bu gözle okumak...
Hikmet: Çatışarak yaşama gibi bir üslubu benimsediler; aileleriyle, okulla, camiyle, toplumla, devletle, her şeyle çatışarak kendilerini var etmeye kalktılar; halbuki yaşasalar ve yaşamaları sonucu bir çatışma durumu oluşsa bu kabul edilebilirdi. Mısır’da olan da budur. Müslüman Kardeşler devletle ilkin çatışmamıştı, hatta Nasır’ın darbeyle iktidara gelişine bile destek olmuştu. Yaşayarak bir cemaat kurulmuştu merhum Hasan el Benna'nın çabalarıyla, ama sonraki dönemlerde düzen, bu cemaatin var olma, İslam’ı yaşama iradesine karşı harekete geçince çatışmalar da boy göstermeye başladı. Çatışmak için çünkü önce yaşamak gerekiyor, çatışarak bir hayat oluşturulamaz. Yaşamadan, sırf çatışarak bir hayat kurulamaz. Müslüman toplumlar ve cemaatler sivil itaatsizliği bu yüzden öğrenmelidir bence. Amaç çatışmak mı, İslam'ı yaşamak mı? Bu soruya verilecek cevap önemlidir.