PEYGAMBERE HAKARETİN CEZASI ÖLÜM MÜ?
“Çok
uluslu 500 şirket, dünyayı paylaşıyor. Hedefleri, mevcut devlet sayısını ilk
aşamada 500, sonra da 1000’e çıkarmak. Karikatür krizini çıkaranlar araç olarak
Danimarka’yı seçtiler. Ardından da Müslümanları bazı kurumlara saldırttılar.
Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Danimarka büyükelçiliğine hücum edildi. Cep
telefonlarına ‘Danimarka büyükelçiliğinde Kur'an sayfaları yakılıyor!’ mesajı
geçilerek provokasyonlarla eylemler şekillendirildi. Tepki gösterirken
müminlere yakışan yakıp yıkmak değil, onların oyunlarını boşa çıkarmak ve
ekonomik tepkiler vermektir. Peygamber (s)’i hayata yeniden davet ederek ve onu
yeniden severek tepki vermeliyiz.” Bu sözler EDAV’ın “konusu Hz. Muhammed (s)”
olan Nisan ay boyunca sürecek olan konferanslar dizisinin ilkini (1.4.2006)
veren Şefaattin Severcan’a ait.
Severcan
haklı. Dünyayı idare edenler görünürde siyasetçiler de olsa arka planda
belirleyici olan büyük şirketlerdir. Dünyada Shell, BP, Coca Cola, Mc Donald’s
vb. şirketler savaş çıkartıp durduracak güçtedirler. Haliyle çok uluslu
şirketlerin ürünlerine ambargo koyan tüketiciler aslında gayet siyasi bir tavır
sergilemiş olmaktadırlar ve bu tür tepkiler asla küçümsenmemelidir.
Danimarka’da
yayınlanan Peygamber (s)’e hakaret içerikli karikatürlere verilen tepkilerin
bazılarının ölçüsüz ve “ötekine hizmet edebileceğine” ben de katılıyorum.
Verilecek tepkiler yakıp yıkmaya dönüşmese iyi olurdu. Hele hele bazı
gösterilerde “Dişe diş kana kan, intikam!” sloganlarının atılması hiç de uygun
değildi. Ne yani Hz. Muhammed (s)’e hakaret edildi diye biz de onların
peygamberlerine mi hakaret edeceğiz? Bu tür sloganların kastının bu olmadığını ve
bu sloganları atanların Hz. Adem’den bu yana tüm peygamberlerin bizim
peygamberimiz odluğuna inandıklarını biliyorum. Ancak yine de tepkiler ölçülü
olmalı diyorum.
Madem
tepkilerde ölçülü olacağız o zaman Peygamber (s)’in hanımlarına hakaret sembolü
haline gelmiş Ka’b b. Eşref’in bir suikast timi gönderilerek öldürülmesine ne
diyeceğiz?
Bu
sorunun cevabını vermemizde yardımcı olması niyetiyle Muhammed Hamidullah’tan[1] şu
bilgileri aktarayım: “Ünlü şair Ka’b b.l-Eşref, babası tarafından Tayy’ların
bir kolu olan Nebhânîlerden idi. Annesi ise Medine’den Nadîroğullarındandı.
Kaynakların ifadesine göre kendisi ahlâkı çok bozuk bir hâkim idi. Bedir’de
Mekkelilerin uğradığı bozgundan sonra Mekke’ye gelerek, Kureyşlileri
desteklediğini açıklamış ve karşı saldırı için onları tahrik etmişti. Mekke’de
misafir olduğu evin hanımına sarkıntılık yapmış, yazdığı aşk şiirlerinde
Medineli Müslümanlara iftira atmıştı. Oturduğu müstahkem köşkün harabeleri,
günümüzde Medine’nin güneyinde hala mevcuttur. Ka’b’ın bu davranışı karşısında aralarında
sütkardeşinin de bulunduğu bazı Müslümanlar geceleyin onu evine baskın
düzenleyip onu öldürmüşlerdi. İbnu Sa’d, ancak bu olay üzerine Nadîroğullarının
Resulullah (s)’la bir ittifak anlaşması yaptığını söyler.”
Görüldüğü
gibi Ka’b’ın öldürülmesi salt onun iftira dolu aşk şiirleri nedeniyle değildir.
Kendisi bu ahlaksızlığının yanında Müslümanların düşmanlarıyla ittifak yapmış
ve Mekke’de İslâm karşıtı silahlı bir mücadelenin örgütleyicilerinden birisi
olmuştur. Bu bağlamda İmam Humeyni’nin Salman Rüşti’nin Satanic Verses (Şeytan
Ayetleri) kitabını yazmasının ardından onun öldürülmesi gerektiğine dair
fetvası da gözden geçirilmelidir (İran yönetimi İmam’ın ölümünün ardından bu
fetvasını yürürlükten kaldırıp kaldırmadığını doğrusu bilmiyorum). Onun bu
fetvası dini değil ama siyasi bir karardan öte bir şey değildir. Müslümanların
gösterdiği pek çok soylu tepkinin yanında şu ana kadar Salman Rüşti’nin hayati bir saldırıya maruz
kalmaması da bize bu fetvanın Müslümanlarca “dönemsel ve siyasi” bir karar
olarak algılandığı imasında
bulunmaktadır.
Peygamber
(s)’e hakarete karşı sözlü, yazılı fiili protestolara evet, “sırf ona hakaret
gerekçesiyle” ölçüyü kaçırıp ölümle sonuçlanan eylemlere hayır!
[1] Hamidullah Muhammed, İslâm
Peygamberi, 2. c., (çev: Salih Tuğ), İrfan Yay., İst., 1993, I, 580-581