ONE SAVCI
Genelkurmay
genel sekreterliğinin 20 Mart 2006’da yaptığı sert basın açıklamasının ardından
hükümet tarafından hakkında soruşturma başlatılan Ferhat Sarıkaya; Sacit
Kayasu, Ali Karcı ve Reşat Petek’ten sonra, kritik iddianameleri yüzünden
görevinden uzaklaştırılan dördüncü savcı oldu. Bu savcıyı Van’a atayan bu kadar
önemli olayların soruşturmasını veren Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK), Sarıkaya’ya 1’e karşı 6 üyenin oyuyla en ağır cezayı
verdi ve bugüne kadar hiçbir disiplin cezası almamış olan savcıyı meslekten
ihraç etti, Sabah gazetesine göre de savcı “kovuldu”. Sarıkaya, karar
kesinleşinceye kadar açığa alınmış durumda.
Sarıkaya,
Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 69. maddesinin son fıkrası olan, “Disiplin
cezasının uygulanmasını gerektiren fiil, suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü
gerektirmese bile mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını
bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir.”
hükmü kapsamında meslekten ihraç edildi. Ancak aynı Kanun’un savcılara geniş
bir alan sunan 4. maddesinde, “Hiç kimse yargı yetkisinin kullanılmasında hâkim
ve savcılara emir veya tavsiyede bulunamaz.” denmesi dikkate alınmadı.
HSYK,
bu kararıyla darbe konseyi gibi bir sıfata büründü. Bu ihracın tek nedeni,
Sarıkaya’nın askeri bir şahsa yönelik iddiada bulunmasıydı. Ne var ki bu Kurul’un
RP’yi kapatan başsavcının iddianamesindeki “habis ur” deyiminden ya da T.
Erdoğan şiir okudu diye hapsedilirken rahatsız olduğuna dair bir “işaret”
görememiştik. Savcının cezalandırılması da, adeta darbe konseyinin bir sivil
vatandaşı cezalandırması gibi oldu. Bu durumun hukuki hiçbir izahı yok. Bundan
sonra hiçbir savcı, özellikle yasadışı işlere bulaşan devlet görevlilerinin
üzerine gidemeyecek demektir. Onun için bu ihraç, kesinlikle hukuk dışı,
talihsiz ve keyfi bir uygulamadır.
Hâkimlik
ve savcılık teminatının yerle bir olduğu şeklinde yorumlanabilecek Sarıkaya’nın
ihracı olayında Adalet Bakanlığı’nın da hata yaptığını düşünüyorum. Nasıl
Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın
soruşturulmasına izin vermediyse, Adalet Bakanlığı da Sarıkaya’nın
soruşturulmasına izin vermemeliydi.
Savcılığın
iddianamesinde Büyükanıt hakkında, 'adli yargıyı etkilemeye teşebbüs ve
Diyarbakır'da görev yaptığı dönemle ilgili olarak suç işlemek için örgüt
kurmak' iddiaları yer almıştı. Van Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul
ettiğine göre ve bu iddianameye göre bazı kişiler yargılandığına göre
iddianamede “iddianame özelliklerini taşımaya engel” yanlış bir taraf yok. Bu
durumda HSYK kararlarında etkili olan başka bir gücün varlığını ima etmektedir.
Sarıkaya’nın
görevden alınması, “Askere dokunmayın!” anlamında bir gözdağıdır. Savcının, iddianamede
Büyükanıt ile ilgili bölüme yer vermesi meslekten ihracı gerektirecek bir hata
değil. Bu karara göre usul hatası yapan bütün savcıları ihraç etmek lazım.
Avukatlık yasasının 'Avukatlığa Kabulde Engeller' başlıklı 5/b maddesine göre,
kesinleşen disiplin cezaları alanlar avukatlık yapamıyor. Savcıya verilen bu
“dünyayı dar edici ceza” 12 Eylül hukuk(suzluğ)unun bir sonucudur. Yüksek
Askerî Şura (YAŞ) kararları gibi HSYK kararları da kesinleştikten sonra yargı
yoluna kapalı olduğundan savcının işsiz bir şekilde “vicdanı” ile baş başa
kalması söz konusu. Artık bundan böyle bazı mevki ve makamlardaki kişileri de
ilgilendiren soruşturmalara Cumhuriyet Savcıları nasıl cesaret edecek?
Cumhuriyet
Savcılığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin savcılığıdır. Herhangi bir kurumun ya da
kişinin değil. Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik her türlü saldırının karşısında
durmak savcıların görevidir. Bu saldırılar harici olduğu gibi, dahili de
olabilir. Saldırıların kaynağı yasadışı örgütlerden olduğu kadar yasal güçlerde
de olabilir. Adı üstünde bir savcının gündeme
getirdikleri, nihaî bir nitelik taşımayan “iddia”dan ibaret. Yani doğru olup
olmadığına hâkimler karar verecek. Yoksa mesele, hakkında iddiada bulunulan
kimsenin “rütbeli” oluşu mu? Artık hangi savcı legal görünümlü illegal
yapılanmaların üzerine gidebilir?
Olay
birkaç subay üzerinde kalırsa, yine ortaya bir şey çıkmayacak, hukuk devleti
açısından bir mesafe alınmamış olacaktır. Belki de en önemli soru şu: “Falanca hâkim
filanca üst rütbeli kişi hakkında şöyle şöyle bir karar verdi.” diyerek HSYK
soruşturma açıp onu görevden alırsa ne diyeceğiz?” Merak etmeyin bu aşamaya
gelmek için çok mesafe kat etmek gerekir. Zira üst düzey askerleri sivil
mahkemelerde yargılanırken göreceğimiz günler henüz gelmedi. Sivillerin askeri
mahkemelerde yargılanmaları ise fiilen devam ediyor.
Bu,
Türkiye’de kendisini hukukun üstünde görenlerin elini güçlendirecek bir gelişme
olmuştur.