Ramazan ayı yaklaşıyor. Dolayısıyla önemli gündem maddesi “yeme içme”. Bu yazıda Abdullah Oruç’un hazırladığı Harider adlı hadis derlemesinin 2. cildini esas alarak (EDAV Yay., Konya, 2007) bu konuya dair hadislerin bir kısmı üzerine değinilerde bulunacağız.
Yemek yemeye başlamadan önce besmele çekmemiz gerekir. Unutursak ve yemek son bulurken bu görevi yerine getirmediğimizi hatırlarsak yapmamız gereken “Başına da sonuna da bismillahirrahmanirrahim.” demektir (Dârimî, 3767).
Yaşadığımız dönemde karşılaşılan problemlerden biri de “Hıristiyanlara benzeme” endişesidir. Bu sorun belki de en çok “doğum günü kutlamasında” karşımıza çıkar. Mevlüt kutlamalarının Hz. Peygamber (s)’in vefatından sonra çıktığı doğrudur. Ancak “ibadet düzeyine çıkarmamak koşuluyla” herhangi bir Müslümanın doğum gününde onun için Allahu Teala’ya dualar etmek, yaşayan bir Müslümansa ona ikramlarda bulunmak vs. güzel bir eylem olsa gerektir. Şu hadis-i şerif de özellikle yemek konusunda “Hıristiyanlara benzeme endişesine” mahal olmadığını gayet güzel ifade etmektedir. Rasulullah (s)’a Hıristiyanların yiyeceklerinden soruldu. O da, “Herhangi bir aş, ‘O aşı yediğin için Hıristiyanlara benzedin.’ diye seni kuşkulandırmasın (onu ye).” buyurdu (Tirmizi, 1612).
“Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz!” şeklindeki bir atasözüne aşinayız. Ne var ki bir şeyin bize “iğrenç” gelmesi ayrı “haram” olması ayrı şeylerdir. Allahu Teala’nın haram kılmadığı bir şeyi bizim kendimize haram kılmamız söz konusu olamaz. Sözgelimi, Rasulullah (s) çekirge yerdi (Buhari, 5495). Bu bağlamda bir deniz ürününü yiyip yememenin de dinî değil kültürel olduğunu ifade etmeliyiz. Zaten Rasulullah (s) da “Denizin suyu temizdir ve ölüsü helaldir.” (Neseî, 4329) şeklinde umum bir ifade kullanarak tüm deniz ürünlerinin helal olduğunu “ölmüş olmalarının bile” onları haram hale getirmeyeceğini belirtmiş olmaktadır.
Ramazan ayında sofralarımızın bereketlenmesini istiyorsak, eşimiz, dostumuz ve akrabamızla ortak iftar yapmalıyız. Bu sayede dostluklar pekişir, yeni dostluklar kurulur, hayatımız bereketlenir. Ayrı ayrı yemek yiyip doymamaktan şikâyet edenlere Rasulullah (s)’ın tavsiyesi şöyledir: “Yemeği toplu halde yiyin ve üzerine besmele çekin. Allah o yemekte sizin için bereket yaratır.” (Dârimî, 3764).
Müslümanlar arasında “oturarak yiyip içme” yaygındır. Bu bir âdâb-ı muaşeret kuralı olarak bilinir. Ne var ki, günümüz yaşam şartlarında özellikle gündüz koşuşturma anlarında bu kuralı ihlal etmek neredeyse kaçınılmaz hale gelir. En azından bu vakitlerdeki “atıştırmaları” hoşgörüyle karşılamak gerekir. İbn-i Ömer’den nakledilen, “Rasulullah (s) zamanında ayakta yer ve içerdik.” (İbn Mace, 3301) cümlesi de bu hoşgörünün zemini oluşturmaya müsaittir. Zaten Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Talib ve Osman b. Affan da ayaktayken su içerdi (Muvatta, 49/13).
Ka’b b. Malik’in, “Rasulullah (s) yemeği üç parmağı ile yerdi ve yemekten kalktığında parmaklarını yalardı.” (Müslim, 2032) hadisini nasıl anlamalıyız? Rasulullah (s)’ın böyle yaptığı doğruysa bu, tüm yemekleri değil bazılarını yerken yaptığı bir şey olsa gerektir. Ayrıca Müslümanlara böyle yemek yemelerini tavsiye ettiğine dair bir bilgi bizde mevcut değildir. Dolayısıyla yemeğin nasıl yeneceği konusunun yemeğin çeşidine ve sahip olunan kültüre göre değiştiğini söyleyebiliriz. Asıl olan haramdan uzak olan şeyleri sağlığımıza zarar vermeyecek şekilde yemektir.
Soğan, sarımsak vs. yiyecekler vardır ki faydalarından söz edilse de kokusu başkalarını rahatsız eder. Camiye gidilecekse, çarşıya, pazara çıkılacaksa bu tür şeylerin yenilmemesine özen gösterilmesi iyi olur: Bir adam Rasulullah (s)’a geldi ve o, onlarda pırasa kokusu hissetti. Onlara, “Ben size bu yeşillikten (yemeyi) yasaklamamış mıydım? Şüphesiz insanların rahatsız oluğu şeylerden melekler de rahatsız olur.” dedi (İbn Mace, 3365).
Özellikle Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanlıkların ciğer ve dalaklarındaki kan, insanda “Acaba kan mı yiyoruz?” endişesine yol açabilir. Zira kanın, leşin ve domuz etinin haram oluşu ayetle sabittir (Maide, 5: 3). Bu konuda da endişeye gerek yoktur. Rasulullah (s) şöyle demektedir: “Ölü balık, çekirge, karaciğer ve dalak size helal kılındı.” (İbn Mace, 3314).
Cennete varis olmak her müminin hedefi olmalıdır. Rasulullah (s) “Selamlaşmayı çoğaltıp yaygınlaştırın, yemek yedirin ve cihad yapın ki cennetlerin varisi olasınız.” buyurmaktadır (Tirmizi, 1915). Hadisin konumuzu ilgilendiren kısmıyla ilgili bir şeyler söylemek gerekirse belirtildiği üzere cennete varis olmaya götüren yollardan birisi de yemek ikramında bulunmaktır. Zaten “tebliğ anlamındaki davet” ile “yemeğe davet” arasında yakın bir ilgi vardır. Rasulullah (s)’ın ilk tebliğe başladığında bir yemek daveti vermesi bu hikmete mebnidir. İkram tebliğin önünü açar.

28 Temmuz 2011 (Memleket Gazetesi)