Mutezilî Danişmendoğulları
Değerli bilim adamı Mikail Bayram’ın Danişmend Oğulları Devleti’nin Bilimsel ve Kültürel Mirası adlı eseri okuyucuyla buluştu. Kitap, Türkiye Selçukluları döneminde yapılan ilmi çalışmalar ve özellikle İbnu’l-Kemâl diye tanınmış İlyas b. Ahmed tarafından Danişmend Oğulları Devleti döneminde ve Kayseri’de kaleme alınmış olan Keşfü’l-Akabe adlı Farsça eser dikkate alınarak hazırlanmış.
Kitapta verilen bilgilere göre, yüz küsur yıl ayakta kalabilen Danişmend Oğulları Devleti, bilge bir kişiliğe, aileye sahip ve eniştesi gibi itikadda Mutezili olan Danişmendoğlu Melik Ahmed Gazi tarafından 1071 Malazgirt zaferinin hemen ardından kuruldu. Diğer beyliklerden (Artuk Oğulları, Mengücek Oğulları vs.) farklı olarak meliklik statüsünde kurulan bu devlet Niksar’ı kendisine başkent edindi.
Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulduğu dönemde Danişmend Ali Taylu Selçuklu ailesine ve şehzadelere muallimlik yapmaktaydı. Kaynaklara göre Tuğrul Beg, Dandanakan zaferinden sonra kitabet ve inşa sanatında mahir bir elemana ihtiyaç duydu ve kendisine –muhtemelen Mutezilî Ali Taylu tarafından- Mutezili bir şahsiyet olan Ebu Nasr el-Kundurî tavsiye edildi. Daha sonra vezir olan Kundurî, Mutezile Mezhebini devletin resmi dini görüşü haline getirdi. Onun bu yaklaşımı Horosan’da Eş’arî ve Şafiî mezhebi mensupları arasında büyük rahatsızlıklara yol açtı. Çünkü Eş’arî Cuma hutbelerinde lanetlenmeye başlandı. Eş’arî mezhebi mensubu Ebu’l-Kasım el-Kuşeyri tutuklandı. Eş’arî usulcu Ebu’l-Maali el-Cüveynî Horosan’ı terk etmek zorunda kaldı. Bu olayların ardından, Abbasi Halifesi’nin Eş’arî elçisi ve siyaset bilimci el-Maverdî’nin Tuğrul Beg ile (muhtemelen bu sıkıntının da gündeme geldiği) bir görüşmesi oldu ve Eş’arîlerin üzerindeki baskılar kaldırıldı.
Eş’arî ve Şafiî Nimazmü’l-mülk’ün el-Kundurî aleyhindeki faaliyetleri de bu mezhep çatışmalarından başka bir şey değildir. Bu çatışmaların ardından Sultan Alparslan el-Kundurî’yi tutukladı ve bu bilge kişi idam edildi. Bu olayın ardından vezir olan Nizamü’l-mülk Eş’arî ve Şafiî mezhebini Büyük Selçuklu Devleti’nin resmî mezhebi haline getirdi. İşte Nizamiye Medreseleri diye bilinen okullar bu amaca matuf idi.
Danişmend Oğulları Anadolu’nun ilk medreselerini Niksar, Tokat, Amasya, Sivas, Kayseri gibi vilayetlerde kurmuşlardı. Bu devlet sona erdikten sonra bile onların teşvik ettiği bilimsel faaliyetler birkaç asır daha sürdü. Danişmend Oğulları ve Türkiye Selçukluları döneminde ilk 130 yıl boyunca Anadolu’da telif ilen eserlerin hemen tamamı tıp, astronomi, matematik, felsefe gibi bilimlere dairdir ve büyük kısmı Danişmend İl’inde yazılmıştır. Burada ürün verenlerden birisi de daha sonra Haleb’e giden ve Eş’arî ulema tarafından zındık olduğu söylenen ve idam edilen İranlı işrakî filozof Şihabü’d-Din Sührüverdî’dir.
Danişmend Oğuları itikatta Mutezile Mezhebine yatkın ve felsefî geleneğe bağlı oldukları gibi amelde de Hanefî idiler. Ebu Hanife akliyeci bir fakih olduğundan Mutezililer amelde Hanefi Mezhebi’ni tercih etmişlerdi. O dönemde Hanefî sözüyle Mutezile Mezhebine mensup kimseler kastediliyordu.
Babası I. Alâü’d-Din Keykubad’a suikast düzenleyerek iktidara gelen II. Giyasü’d-Din Keyhüsrev, İranî çevrelerin desteklediği bir şehzadeydi. İktidara gelince Danişmend İli’ndeki Türkmen çevrelere baskı uyguladı. İşte Babaîler İsyanı’nın nedeni de bu baskılardır. Bu hareketin meydana gelmesinde Danişmend İl’indeki Hanefî ve Mutezilî eğilimli Türkmen fukahanın rolü büyüktür. Bayram’a göre, daha sonraları Osmanlı’da Balıkesir ve çevresinde Ustuvanî Mehmed Efendi ve İmam Birgivî’nin öncülük ettikleri Kadızadeliler hareketi de aslında Danişmendli Fukaha zihniyetinin yeniden gündeme gelmesidir.
Mikail Bayram’ın bu eseri bize öğretiyor ki, “bu topraklar”a yabancı olduğu düşünülen Mutezili eğilim, aslında bu toprakların kalbinde mevcut imiş. Kur'an’ı, Sünnet’i ve akletmeyi ön plana çıkarmalarıyla (özellikle 19. yüzyıldan itibaren) etkili olan Müslüman düşünürleri neo-Mutezili oldukları iddiasıyla “ithal” düşünürler olarak görüp onlardan uzak durmayı tavsiye eden kimselerin “bu topraklar” edebiyatının sağlam temelleri yokmuş.