Mustafa İslamoğlu ile Cuma namazı
-Adama bak bu ne riyakârlık!
-Aynı size benziyor.
Yukarıdaki diyalog yıllar önce Konya fuar alanındaki teşhir merkezinde açılmış olan mini kitap fuarında bir edebiyat öğretmeni ile Konya’nın güzide kitap satış mekânlarından birinin sahibi arasında geçmişti. Bu diyaloga neden olan şey ise Mustafa İslamoğlu’nun konuşmalarını fuarı gezenlere izlettiren bir başka stanttaki video idi. Gerçekten de görünüm olarak İslamoğlu’na benzeyen kitapçımızın bu zannına sahip başka kişiler de tanıyorum. Hatta akraba, eş dost ziyareti için İstanbul’da olduğumu bilen birisi: “Yüreğin yeterse sor, bu yapmacık üslubu niçin sürdürüyor?” dedi. İslamoğlu’nu bu açıdan da izledim. Diğer ziyaretçilerden de izlenimlerini aldım.
Mescid, çay salonu, kitap satış, derslik vb. bölümleri de içeren Akabe Vakfı binasında, dört aile (dedeler, eşler, çocuklar dahil) randevu alıp İslamoğlu ile görüşme imkânı bulduk. Kısa sohbetimizde çocuklara camilerin sevdirilmesinin, kadınların camiye gelmelerini teşvikin ve kötülerin aldıkları riske kıyasla iyilerin göstermeleri gereken fedakârlığın önemine işaret etti. Verdiği bilgilere göre bu mescitte bayanlar da 15 yıldır Cuma namazı kılıyorlarmış. İslamoğlu hanımların özel durumları söz konusu olduğunda bile Hz. Peygamber (s)’in onlara Bayram namazlarına gelme ve –namazı kılmaksızın- mescitte bulunma tavsiyesinde bulunduğu bilgisini zihinlerimizde tazeledi.
Gördüğüm ve takip edebildiğim kadarıyla İslamoğlu, Allah rızası için çok güzel etkinlikler yapıyor ve etkinlikleri ülke sınırlarını aşmış durumda. Kullandığı dile de dikkat ediyor, kibar davranıyor ve meramını oldukça başarılı bir şekilde anlatıyor. Üslubunu yıllardır sürdürüyor oluşu onun “kişiliğinde yer etmiş” ve sunilikten uzak bir üslup olduğu izlenimi veriyor. Bize düşen “salih amel” dolu bir hayat süren İslamoğlu’nun etkinliklerini yok saymamak, “üslubuna da takılıp kalmamak” ve en azından hüsn-ü zan beslemek. Su-i zan besleyenler gözlerinin önündeki çöpü uzaklaştırıp ormanın bütününü görmeye çalışmalılar.
Son iki Cuma namazını Mustafa İslamoğlu’nun imamlığında kıldım. İlkinin hutbesinde İslamoğlu kudsî hadisleri anlattı. Bu hadislerin, lafızları Hz. Peygamber (s)’e manası Allah’a ait sözler olduğunu söyledi. Benzer bir izahı yıllar önce Haksöz Dergisi’nin Hayrı Kırbaşoğlu ile yaptığı bir röportajda okumuş ve ufuk açıcı bulmuştum.
İkinci cumada ise hutbenin konusu “menkıbe yazmak” idi. İslamoğlu bu ifadeyi “tarih yazmak” anlamında kullandı. Küçücük görünen salih amellerin bile menkıbe yazmak kapsamında görülebileceğine işaret ederek, cemaati salih amel işlemeye teşvik etti ve menkıbe yazan kimselerden örnekler vererek konuyu somutlaştırdı. Bu bağlamda örneklerini yakınlarından değil başkalarından seçse idi sanırım daha güzel olurdu (Tabii bir yakınının olumsuz özelliğini de zikrettiğini belirtmiş olalım). Bu konuda Fethullah Gülen iyi bir örnek kendinden bahsederken bile çoğu zaman “sen, sen..” şeklinde bir üslubu tercih ediyor (Kanımca onun da kendisine “kıtmir” diyerek aşırı alçakgönüllülük göstermesi doğru değil).
Menkıbe yazmak konulu hutbesini bitirmesinin ardından ashab-ı kiramın uygulamasına paralel bir şekilde ayağa kalkıp iki konuda sorular sordum. Birincisi işledikleri zulüm nedeniyle helâk edilen toplumlardan kurtulanların salt peygamberler ve inananlarla mı sınırlı olduğu şeklinde idi. Yani Kur'an’da toplu helâke dair ifadeleri olduğu gibi mi yoksa kendisiyle husus kastedilen umum ifadeler olarak mı anlamalıydık? İkincisi ise, İslamoğlu’nun Üç Muhammed: İki tasavvur bir gerçek adlı kitabı hakkındaydı. Eserdeki tasavvura yüklediği anlam ile daha sonra sıkça vurguladığı Müslüman tasavvuru, yeni bir tasavvurun inşası türünden ifadelerindeki tasavvura yüklediği anlam arasında bir fark var mıydı?
İslamoğlu sahabe çizgisine uygun olarak sorularımı huzuru bozucu değil, faydalı olarak görüp cevapladı. İlk konuya örnek olarak Semud kavminin ataları olan Âd toplumunu verdi. Ona göre Âd kavminden kurtulan olmasaydı, Semud kavminden söz edilemezdi. Yani Semud kavmi ona göre, azaptan kurtulan Hz. Hud ve inananların devamı olmakla sınırlı bir kavim değildi. İkinci konuda ise aslında tasavvur yerine imge kelimesini kullanması gerektiğini ancak o kelimenin bize ait olmadığını bu nedenle daha sonraki tasavvur kelimesinin kullanımlarında problem yaşandığını ifade etti.
İslamoğlu vitrinde olmayı hak eden ve bunun tehlikelerinin farkında olan bir Müslüman alim. Allah bu bilincini ve farkındalığını koruyarak ona daha fazla salih amel işlemeyi nasip etsin.
30 Temmuz 2009 Perşembe (Memleket Gazetesi)