Muhammed Esed (1900-1992)'e göre (2000: 1177),müslümanlar/teslim olanlar nüzul sırasına göre ilk defa Kur'an'da şu ayette yer almaktadır: "Yoksa, Bize teslim olanlara (مُسْلِمِينَ) suçlular ile aynı şekilde mi davranalım?" (Kalem, 68: 35). Bu yazıda, " Müslim deyince, Kur'an'da 'özel bir grup' mu kastedilmektedir? Müslim ve islam sözcüklerinin kelime anlamları kavramsal anlamlarına kurban mı edilmektedir?" şeklindeki sorulara -Muhammed Abduh (1849-1905) ve Reşid Rıza (1865-1935)'nın el-Menar ve Muhammed Esed'in Kur'an Mesajı adlı eserleri bağlamında- yanıt arayacağız.
Reşid Rıza'ya göre, Kur'an'ın hükmünce hakiki Müslüman, hangi dinden (milletten) olursa olsun ve hangi zamanda veya mekânda bulunursa bulunsun Allah'a karşı şirk şaibelerinden arınmış (halis) ve iman ile yapmış olduğu amellerinde ihlaslı olan kimselerdir (Abduh, 2011, III: 363). Esed 'e ait ve Batılı insana hitap eden bir üslupla kaleme alınmış olan Kur'an Mesajı adlı eserde ise, müslim ve islam terimleri orijinal anlamlarına uygun olarak "Allah'a teslim olan (veya olmuş) kimse ve insanın Allah'a teslimiyeti" şeklinde çevrilmektedir. Esed'e göre, müslim kelimesinin "kurumsallaşmış anlamıyla" Kur'an'ın nüzulünden sonra kullanıldığı kesindir. Bu nedenle Esed, terim anlamıyla Müslümanlığın Kur'an çevirisinde yer almaması gerektiği kanaatindedir (2000: 1177).
Kur'an'da kullanılan dini terimlerin, İslam'ın belli kanun, kural ve uygulamalar demeti şeklinde "kurumsallaşması"ndan sonra kazandıkları anlamlara göre tercüme etmekten daima kaçınmak gerektiğini düşünen Esed'e göre, bu kurumsallaşma İslam tarihi çerçevesinde ne kadar meşru da olsa, söz konusu terimlerin, onları bizzat Hz. Peygamber (s)'in ağzından duyan insanlar için taşıdığı -ve taşınması istenmiş olan- asıl anlamını ve amacını gözden kaçırarak sadece daha sonraki ideolojik gelişmeler ışığında yorumlamakla Kur'an doğru anlaşılmış olmaz. Mesela Hz. Peygamber (s)'in çağdaşları, islam ve müslim kelimelerini duyduklarında onları "insanın Allah'a teslim olması" ve "kendini Allah'a teslim eden kişi" şeklinde anladılar ve bu terimleri herhangi özel bir topluluk veya zümre ile sınırlandırmadılar. "İbrahim, ne bir Yahudi, ne de Hıristiyan idi; ama kendini Allah'a teslim ederek her türlü bâtıldan yüz çevirmiş biriydi (كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمً) ve O'ndan başka bir şeye ilahlık yakıştıranlardan değildi." (Âl-i İmran, 3: 67) ayetinde Hz. İbrahim'den kendini Allah'a teslim eden kişi şeklinde söz edilmesi; yahut "İsa, onların hakikati reddettiklerinin farkına varınca sordu: 'Kim Allah yolunda benim yardımcılarım olacak?' Beyazlara bürünmüş olanlar cevap verdi: Biz, senin yardımcıların olacağız! Biz Allah'a inanırız: Sen de şahit ol, biz O'na teslim olmuşuz (بِأَنَّا مُسْلِمُونَ)!" (Âl-i İmran, 3: 52) ayetinde Hz. İsa'nın Havarilerinin biz O'na teslim olmuşuz demeleri gibi… Bu asıl anlamlar Arapça'da bozulmadan kalmış, hiçbir Arap âlimi de bu terimlerin geniş anlamlarından habersiz olmamıştır. Fakat günümüzde -ister inansın ister inanmasın- Arap olmayanlar için durum böyle değildir. Onlar için islam ve müslim terimleri genellikle sınırlı ve tarihsel olarak çerçevelenmiş bir anlam taşır ve özel olarak Hz. Peygamber (s)'in izinden gidenleri ifade eder (2000: XXV-XXVI).
Yukarıdaki Hz. İbrahim'in müslim oluşundan söz eden ayette, onun Hz. Muhammed (s)'in ayrıntılı bir şekilde tebliğ etmiş olduğu dine benzer bir din üzere olduğu kastedilmemektedir. Aksi takdirde, Tevrat veİncil gibi Kur'an'ın da ondan sonra gelmesi bakımından bir itiraz söz konusu olur. Burada onun, islamkelimesinin sözlük anlamı itibarıyla delalet ettiği manayı yerine getiren birisi olduğu kastedilmektedir ki o mana da tevhittir; iyilik yaparken sırf Allah için yapmak, bu konuda ihlaslı olmaktır. Günümüz Müslümanlarının çoğu islam kelimesine Kur'an'ın verdiği manayı unuttular. Bu kelimenin terim manası üzerinde donup kaldılar ve onun manevi bir hidayet olduğundan gafil bir şekilde İslam'ı bir tâbiiyet (özel bir grup ismi) haline getirdiler. Halbuki daha önceki Müslümanlar böyle değillerdi (Abduh, 2011, III: 465).
Sonuç olarak diyebiliriz ki, müslim kelimesinin kavram anlamını merkeze alarak bir Müslümanlık telakkisi oluşturmak adil olmayı da zorlaştırmaktadır. Sözgelimi, ömür boyu Allah'tan sakınma niyetli bir hayat sürenHıristiyan üç tanrı kabul ettiği için yaygın olarak kâfir, ancak panteist bir Müslüman günahkâr kişi kabul edilmektedir. Halbuki şirk açısından ikincisinin itikadı daha problemlidir. İslam'ın kavramsal anlamını kelime anlamını görmezden gelir şekilde yorumlamak pek doğru görünmemektedir.
En doğrusunu Allahu Teala bilir.
Abduh, Muhammed, Rıza, Reşid, Tefsiru’l-Menar (Tefsiru’l-Kur'ani’l-Hakîm), 14 c., Ekin Yay., İst., 2011.
Esed, Muhammed, Kur'an Mesajı, (çev. Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), 7. bs., İşaret Yay., İst., 2000.