Bu yazıda, Kur'an’da dört yerde geçen min khilafin hakkındaki –Hayat Kitabı Kur'an Gerekçeli Meal-Tefsir adlı eser  bağlamında- farklı yaklaşımları ele alacağız.

Allah'a ve Rasulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya çaprazlama ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (adil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; ahirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir.” (Maide, 5: 33) ayetini çevirirken çaprazlama yerine muhalefetlerinden dolayı şeklinde bir ifadeyi tercih eden Mustafa İslamoğlu, ayetin “ellerin ve ayakların kesilmesi”ne dair kısımla ilgili olarak şöyle bir yorum yapmaktadır:  “Bu cümle inşa (istek/emir) cümlesi değil bir ihbar (haber) cümlesidir ve dolayısıyla Kur'an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bundan öte, Allah Rasulü’nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir.”[1]

İslamoğlu min khilafin ifadesini “çaprazlama” değil muhalefetlerinden dolayı diye çevirmesi[2] akla şu soruyu getirmekte: “Acaba kastedilen, ‘silahsız muhalefetten dolayı kimsenin ellerinin ve ayaklarının kesilmemesi’ midir?” Doğrusu bu söylenmek isteniyorsa, fikri muhalefetin cezası zaten olmaz. Sözgelimi, Kur'an’a bile eleştiri getirmenin yolu açıktır: “Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin.” (Bakara, 2: 23). İnkârcıların Kur'an’a da, Hz. Peygamber (s)’e de muhalefet etme hakları vardır. Fakat muhalefetten kasıt “Müslümanların canına kastetmek” ise, muhalefet edenin öldürülmesinin caizliğinde bir  sorun görülmüyorsa –metinden İslamoğlu’nun buna itiraz etmediği anlaşılmakta-, el ve ayaklarının kesilmesi de mümkün olur. Ayrıca min khilafin ifadesini muhalefetlerinden dolayı diye çevirip “el ve ayaklar” ifadesinden ayrı tutulursa, İslam hükümlerini icra eden otorite, isterse  sözgelimi silahlı muhalefet edenin sağ el ve ayağını keser ve müfsid bu durumda hayatını neredeyse sürdüremez ve otorite bu mağduriyetten dolayı sorumlu da tutulamaz.

İslamoğlu’nun, “Allah Rasulü’nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir.” şeklindeki yaklaşımına itiraz eden ve “Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe ederlerse başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Maide, 5: 34) ayetini belirten İbrahim Sarmış şöyle demektedir: “Bu gibi karineler bunun uygulanması gereken zorunlu bir ceza olduğu yönündedir. Çünkü böyle bir suç işleme ve cezalandırma söz konusu olmasaydı, bu kişilerin ele geçirilmeden önce tevbe etmesi ve bağışlanması da söz konusu olmazdı. Bir kez uygulanmış ve bitmiş bir ceza olsaydı, gelecek zaman belirten tevbe ederlerse değil, “tevbe etseydiler” şeklinde geçmiş zamanı belirten ifadeler kullanılırdı.”[3]

İslamoğlu’nun kastettiği “fikri muhalefet” değil de “Müslümanların canına kastetme” şeklindeki bir muhalefet ise, Buhari’deki şu hadis dikkate alındığında muhaliflerin el ve ayaklarının kesilmesi söz konusudur: “Hz. Enes anlatıyor: ‘Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Rasulullah (s)'ın yanına gelip, ‘Ey Allah'ın Rasulü! Biz hayvancılıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan) köylüler değiliz.’ dediler. Bu sözleriyle, Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifade ettiler. Rasulullah (s), onlara (hazineye ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi. Gittiler, Harra bölgesine varınca, İslâm'dan irtidâd ettiler. Hz. Peygamber (s)'in çobanını da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Hz. Peygamber (s)'e ulaştı. Resûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terk edilmelerini emretti.”[4]

İslamoğlu tercihinin, Esed gibi min khilafin ifadesini, terkibin geçtiği diğer ayetlerde “döneklik” şeklinde tercüme etme yönünde olduğunu belirtse de[5] “çaprazlama” şeklinde de çevrilebileceğini kabul etmektedir.[6]

En doğrusunu Allah  bilir.



[1] İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur'an Gerekçeli Meal-Tefsir, 3. bs., Düşün Yay., İst., 2009, s. 197.

[2] Min khilafin ifadesi ile ilgili olarak Esed de benzer şekilde şöyle demekte: Bu deyim –ki genellikle ‘çapraz olarak’ şeklinde çevrilir- khalefehû (‘Onunla anlaşmazlığa düştü.’ yahut ‘Ona muhalefet etti.’ veya ‘Ona aykırı davrandı.’) fiilinden türemiştir bkz. Esed, Muhammed, Kur'an Mesajı, (çev. Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), 7. bs., İşaret Yay., İst., 2000, s. 195.

[3] Sarmış, İbrahim, Yönetim, Düşün Yay., İst., 2010, s. 433.

[4] Buhârî, Muhâribin 16; Müslim, Kasâme 9; Tirmizî, Tahâret 55; Ebu Dâvud, Hudud 3; Nesâî, Tahrimu'd-Dem 7; İbnu Mâce, Hudud 20.

[5] İslamoğlu, a.g.e., s. 285. Esed’in Türkçe’ye çevrilen mealinde, Araf Suresi 124. ayetteki min khilafin ifadesinin karşılığı “döneklik” şeklindedir bkz. Esed, a.g.e., s. 294. İslamoğlu da Araf, 7: 124; Taha, 20: 71; Şuara, 26: 49’da geçen min khilafin ifadesi için mealinde “döneklik” şeklindeki çeviriye yer vermiştir bkz. İslamoğlu, a.g.e., s., s. 285, 603, 718.

[6] İslamoğlu, a.g.e., s. 604.