Muş Alparslan Üniversitesi’nden dört öğretim üyesiyle birlikte 4-7 Nisan 2013 tarihleri arasında söz konusu üniversite ile Lübnan’daki Arees Üniversitesi arasında yapılacak “eğitim-öğretimde işbirliği” konulu anlaşmaya şahitlik etmek ve hemen hemen aynı tarihlerde yapılacak “insan hakları” konulu bir sempozyuma da katılmak için Lübnan’daydım. Ziyaretimizin başlangıcı da bitişi de Lübnan güvenlik elemanları eşliğinde oldu. Bize ifade edilenlere göre, kaldığımız otelde başka İslam ülkelerinden gelenler de vardı ancak “tedbir alınması gereken ülke vatandaşları” Türkiye’den gelenler imiş. Bu yazıda Lübnan ziyaretimiz bağlamında; İslam ülkeleri arasındaki eğitim-öğretim ve insan hakları alanındaki yeni işbirliği imkânlarına, Türkiye’nin oradan görünümüne ve Sabra-Şatilla katliamına dair değinilerde bulunacağız.

Muş Alparslan Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç Üniversitesini ekibiyle birlikte uluslararası bir üniversite haline getirmek için elinden geleni yapıyor. Bu bağlamda Arees Üniversitesi ile işbirliği anlaşması gerçekleştirildi. Artık iki üniversitenin öğretim elemanları ve öğrencileri her iki kurumun imkânlarından faydalanarak eğitim kalitelerini yükseltecekler. Erasmus anlaşmalarıyla Avrupa Birliği üyesi ve Avrupa Birliği’ne aday ülkelerin vatandaşları arasında “eğitim-öğretim birlikteliği” hedefini artık İslam ülkeleri daha geniş bir zeminde ve aralarında gerçekleştirme gayretinde. Bunlar gayet güzel ve umut verici gelişmeler ve darısı diğer üniversitelerin başına…

Arees Üniversitesi “Arap Dünyasındaki Yaşanan Değişimin Gölgesinde İnsan Hakları” adlı sempozyumuna; Cezayir, Irak, Libya vs. on beş ülkeden akademisyenlerin katıldı ve etkinlikte İslam dünyasındaki insan hakları ihlalleri ve alınması gereken tavrın ne olduğu konusu ele alındı. Göründüğü kadarıyla İslam ümmeti oldukça hareketli günler yaşıyor. Kimse ulusal sınırlar içine sıkışıp kalmıyor artık. Ulus-devletlerdeki tıkanmanın farkına varılması ve ümmet bazında alternatif arayışlara yönelinmesi ve bunun akademik düzeyde ele alınması umut verici.

Beyrut sokaklarında gezinirken tanklar, askerler ve polislerle karşılaşmamak neredeyse mümkün değil. Askerlerin bulunduğu merkezi bir noktada gördüğümüz bir afiş ilginçti. Askerlerden izin alıp –ki bu askerlerden birisinin ifade ettiğine göre, o askerin ataları Mardin’den gidip Lübnan’a yerleşmiş- sol tarafta Tayyip Erdoğan’ın yer aldığı ve şu sloganların yazılı olduğu afişi fotografladık: Türkiye halkların hamisi! Zalim sultanlara karşı haksöz! Lider (al-qaid) Erdoğan!

Cuma namazı kılmak için nereye gidelim diye düşünürken gelen fikirlerden birisi “Hizbullah genel sekreteri Nasrullah nerede kıldırıyorsa oraya gidelim.” şeklindeydi. Bize söylenene göre, İran’da İmam Hamanei ya da vekili kıldırırsa Cuma kılınıyormuş. Onun dışında Şiiler Cuma namazı kılmıyormuş. Halbuki Cuma namazını Müslüman devlet başkanının kıldırması güzel olmakla birlikte Kur'an’da öyle bir şart olmadığı için Cuma namazı kılmamak doğru bir tutum değil. Bu açıdan “devlet başkanı şartı”nı içeren Hanefi tavır da gözden geçirilmeli.

Lübnan gezimizde Sabra ve Şatilla katliamı yapılan yerden de geçtik 16 Eylül 1982 tarihinde İsrail yanlısı aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milislerin Filistin mülteci kamplarını basarak çocuklar dahil binlerce kişiyi katletmişti. Ancak İsrail'in gözleri önünde gerçekleşen bu katliamdan, dönemin İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron'u sorumluydu. O zalim, 4 Ocak 2006 tarihinde beyin kanaması geçirdi ve hala bitkisel hayatta. Keşke Lübnan’da Sabra ve Şatilla katliamını unutturmamak için bir düzenleme yapıldığını görebilseydik!

18 Nisan 2013 (Memleket Gazetesi)