Arapça'da şura, şe-wa-ra kök harflerinden türetilmiştir ve bu harflerden türetilen kelimelerde; balı yerinden çıkarıp almak, elle ya da bakışla işaret etmek anlamları mevcuttur (İbn Manzur, IV: 434). İslami terminolojide kazandığı anlam da benzer şekilde farklı düşünceleri alıp onların içlerinden güzel olanı bulup çıkarmaktır. Bu yazıda, Kur'an'da geçen ve danışma içerikli şuraşawir ve teşâwur lafızlarının geçtiği ayetleri ele alacağız.
Kur'an, yönetim işlerinde müminlerin birbirlerine danışmalarının, onların ayrılmaz niteliklerinden birisi olduğunu belirtmektedir: "Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında şura iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar." (Şura, 42: 38). Bu ayet mealindeki işleri kelimesi şu ayetlerde olduğu gibi yönetimle ilişkilidir (Sarmış, 2007, II: 230): "De ki: 'Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O, kulaklara ve gözlere hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? İşleri idare eden kim?' Hemen 'Allah'tır!' diyecekler. De ki: O halde Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" (Yunus, 10: 31). "Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor." (Rad, 13: 2) "O, gökten yere, işleri düzenler." (Secde, 32: 5).
Yukarıda belirttiğimiz Şura suresindeki ayet doğrultusunda müminler dinî işlerinde hakka tâbi olarak istişare ederlerse, Allah'ın lütfu ile doğru görüşe ulaşırlar. Taberi bu konuda, "Allah düşmanların Hz. Peygamber (s)'e kurdukları tuzaklar konusunda onun arkadaşlarına danışmasını istedi. Müminler de onun hayatında gördükleri gibi birbirlerine danışırlar." demektedir  (VII: 345). İnananlar savaş vb. konularda birbirlerine danışmaksızın bir işe girişmez (İbn Kesir, VII: 211) ve karar vermek için de acele etmezler (Beğavi, 1997, VII: 197). İçlerinde birisi kendi görüşünü esas alıp ortak işlerde zorbalığa yönelmez. Düşünce üretmenin gerekli olduğu bir ortamda bir araya gelip birbirlerinin fikirlerine başvurup doğru olana ulaşmaya çalışırlar ki bu sayede kendilerine yararlı şeyleri temin edebilsinler.  Savaş ortamında, yönetici seçerken ve yargıçları belirlerken de birbirlerine danışırlar. Dini meselelerde de danışmak önemlidir çünkü onlar da müminlerin ortak meseleleridir (Sa’dî, 2000: 759). 
Kamu işlerinin yürütülmesinde yöneticilerin danışmaları vaciptir (Sarmış, 2007, II: 230). Çünkü yüce Allah, "Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'tan bağışlanma dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış (şawir)." (Al-i İmran, 3: 159) İbn İshak, "Bu sayede Hz. Peygamber (s), onları dinlediğini ve onlardan yardım istediğini göstermiş olacaktır." demektedir  (Taberi, 2000, VII: 344). Hz. Peygamber (s)'e adeta, "Onların ne düşündüklerini ortaya çıkar ve bil." tavsiyesinde bulunulmaktadır. Birtakım kimseler de ayetten kastedilenin, "Allah'tan sana gelen emirlerin dışındaki şeylerde onlara danış." olduğunu söylemektedir. Mukatil ve Katade'ye göre ayette söz edilenler "kalplerini kazanmak için Hz. Peygamber (s)'in istişare etmesinin istendiği kimseler"dir  (Beğavî, 1997, II: 124). Ancak bu, onun istişare sonucunu dikkate almadığı şeklinde anlaşılmamalıdır.
Ana ile baba birlikte görüş alış verişinde bulunurlarken her halde yavrularının yararını gözetirler. Böyle ikisinin görüş ve düşünceleri birleşip de hoşnut oldular mı, artık hata ihtimali pek az olur. Olsa bile, işin ehlinin iyi niyetle ve yerli yerince yaptığı içtihattaki hata bağışlanmıştır: "Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip (teşâwur), her ikisinin de rızasıyla çocuğu memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur." (Bakara, 2: 233). Fakat taraflar birbirleriyle görüş alışverişinde bulunmazlar veya birinin rızası olmadan bu karar verilmiş olursa, günah olur (Yazır, 1979, II: 798).
Görüldüğü gibi, yönetim alanında, savaş ortamında olduğu gibi ailevi meselelerde de bilenlere/konuyla ilgili olanlara danışmak Kur'an'ın müminlere öğütlediği bir uygulamadır. Kimseye danışmadan alınan kararlar, müminlerin hataya düşmelerine, hatta İslam toplumlarının kaos ile yüz yüze gelmesine neden olabilir.

Beğavî, el-Hüseyin b. Mesud el-Ferra (ö. 510), Meâlimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., Daru Tayyibetin Li’n-Neşri ve’t-Tevzi’, Beyrut, 1997
İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail b. Ömer (ö. 1373), Tefsiru’l-Kur'ani’l-Azim, 8 C., 2. bs., Daru Tayyibetin Li’n-Neşri ve’t-Tevzi’, Riyad, 1999.
Taberî, Muhammed bin Cerir (ö. 310), Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000.
Sa’dî, Nasır bin Abdillah (h. 1376), Teysiru’l-Kerimi’r-Rahman fi Tefsiri Kelami'l-Mennan, Müessesetu’r-Risale, Beyrut, 2000.
Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c., 3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 10 c., Eser Neşr., İst., 1979.


21 Kasım 2013 (Memleket Gazetesi)