Kur'an zengin olmayı kötülemez. Kötü olan, zenginliği bir zulüm aracı olarak kullanmak ve mazlumların servetteki payı olan zekâtı vermemektir. Şeytan insandaki mal-mülk sevgisini bildiği için insanı saptırırken onun bu yönünü dikkate alarak tuzaklarını kurar. Bu yazıda birtakım Kur'anî ayetler doğrultusunda bu tuzağa dair değerlendirmelerde bulunacağız.
Malı koruma ihtiyacı ve çoğaltma hırsı insanları bir bakıma esir alır veya köle gibi çalıştırır. Zengin olup hayır hizmetlerinde bulunmaya sosyal ve siyasal alanda Müslümanları güçlendirmeye kadar Allah yolunda daha çok hizmet etmek düşüncesiyle yola çıkarak çalışıp zengin olan veya zenginliğini artırmaya çalışan nicelerinin bu girdaba kapıldıktan sonra soluğu kapitalistlerin arasında aldığı bilinmektedir. Bu kaygan zeminde dik durmanın önemini gözden uzak tutmamak gerekir (Sarmış, 2007, II: 453). Kur'an bu riske karşı müminleri şöyle uyarmaktadır: "Hayır hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Birbirinizi yoksulu yedirmeye teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası öyle bir yiyorsunuz ki, haram-helal gözetmeden. Malı öyle bir seviyorsunuz ki, yığmacasına." (Fecr, 89: 17-20). Yani insan mal biriktirmeyi sever ama onu hayır-hasenat işlerinde infak etmez (Vâhidî, 1994, IV: 484).
Zenginleşmenin müstağnileşmeye varmaması için, Kur'an'ı okumak, imanı beslemek ve sorumluluk bilincini geliştirmek gerekir. Müminlerin zenginleşme veya zenginliği koruyup geliştirme çabaları kendilerini Kur'an'ı ve peygamberleri okuyup anlama ve anlatma görevinden alıkoymamalıdır. Aksi halde yeni dünyada üstün olmaya çalışırken ayakların kayması tehlikesi her zaman kapıda beklemektedir (Sarmış, 2007, II: 453). Kur'an söz konusu tehlike karşısında dünya nimetlerinin geçiciliğine ve ahiretin daha üstün oluşuna şöyle dikkat çekmektedir: "Mal mülk, çoluk çocuk... Bütün bunlar dünya hayatının süsleridir. Ama baki kalacak yararlı işler ise Rabbinin katında, hem mükâfat yönünden, hem de ümit bağlamak bakımından daha hayırlıdır." (Kehf, 18: 46). Yani insanın serveti ve çocukları onun hoşuna gidebilir. Ancak insan, şeytanın bunları kullanarak onu doğru yoldan saptırmasına fırsat vermemelidir. O, bunları ancak Allah'ı anmayı kolaylaştırdıkları için sevilebilir (Sad, 38: 32).
Zenginleşen kişilerin zenginliklerini korurken veya geliştirirken İslam dairesinde kalarak kendilerine yüklenen infak görevlerini ve malı Allah yolunda kullanma sorumluluğunu gereği gibi yerine getirmeleri, zenginlikleri oranında zorlaşır. Mal ve zenginlik arttıkça, sahiplerinin iradesi ve inancı üzerindeki ağırlığı ve baskısı da artar. Kişiler daha çok zenginleşmek için daha fazla emek ve zaman sarf ederken, İslam bilincini geliştirmek ve sürdürmek için Kur'an'ı ve Hz. Peygamber (s)'i okuma, anlama, anlatma ve yaşama mesaileri ters orantılı olarak azalır veya bitme noktasına gelir (Sarmış, 2007, II: 453). Bu tehlikeye karşı Allahu Teala şöyle bir uyarıda bulunmaktadır: "Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır." (Al-i İmran, 3: 14).
Sonuç olarak diyebiliriz ki Müslümanlar dünyada verilen nimetleri ne kendilerine ne de başkalarına haram kılabilirler. O nimetler, dünya hayatında (iman etmeyenlerle birlikte,) iman edenlerindir. Kıyamet günü ise yalnız müminlere mahsustur (Araf, 7: 32). Eğer müminler şeytana uyup verilen dünyalık sevgisiyle nimetlere hırsla bağlanır ve ahireti unuturlarsa kaybedenlerden olurlar. Dünya malı cennete götürecek salih amellere aracılık etmelidir.

Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c., 3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.
Vâhidî, Muhammed b. Ali (h. 486), el-Vasît fi Tefsiri’l-Kur'ani’l-Mecîd, 4 c., Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 1994.


6 Mart 2014 (Memleket Gazetesi)