Çağdaş İslam alimlerinden Süleyman Ateş, "Âlemlere uyarıcı olması için kuluna furkanı indiren (Allah) pek kutludur." (Furkan, 25: 1) ayetindeki âlemler kelimesinden kastedilenin Arap topluluklar mı yoksa bütün insanlık mı olduğunun net olmadığını ve dolayısıyla her iki ihtimalin de mümkün olduğunu söylemektedir (VI: 242). Bu yazıda uyarıcı olarak Hz. Muhammed (s)'in ya da Kur'an'ın gönderildiği alemlerden kastedilenin Arap toplumu olup olmadığını tartışacağız. Bu amaçla ayetleri temel alarak âlem sözcüğünün Araplarla sınırlanıp sınırlanamayacağını tespit etmeye çalışacağız.
Yukarıdaki ayette geçen âlemler sözcüğünün iki âlemi kapsadığı bunlardan büyük olanının yıldızların bulunduğu yer فلك) ), küçüğünün de insanlar alemi olduğu söylenmektedir (R. İsfahani, h. 1412, I: 587). R. İsfahani'nin dediği gibi âlem sözcüğü cinsi belirtir ve o cinsin bütün bireylerini kapsar. Sözgelimi insan cinsi için insanlar âlemi denildiği zaman, herhalde "Bu cinsin kapsamına Araplar veya putperestler girdiği halde Ehl-i Kitap girmeyip dışında kalır." denilmez (Sarmış, 2007, II: 287). Zaten vahiy Ehl-i Kitab'ı da muhatap almaktadır: "Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun! Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'an)e iman edin, O'nu, inkâr edenlerin ilki siz olmayın, benim ayetlerimi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ancak benden korkun." (Bakara, 2: 40-41). Ehl-i Kitab'a, "Allah'ın indirdiğine inanın." (Bakara, 2. 91) denilmiş ancak onlar Allah'ın Kitabını arkalarına atmışlardır (Bakara, 2: 101). Ayrıca mesajın Araplarla sınırlı olmadığına dair Buhari ve Müslim'de ve onların dışındaki hadis kitaplarında da tevatüren sayısız örnekler vardır ki Hz. Peygamber (s) vahiy içerikli mesajlarını     uzak ülkelerdeki krallara, Arab'ından acemine, Kitabî olanından ümmi olanına -imkân dahilinde- tüm Ademoğullarına ulaştırmıştır (İbn Kesir, 1999, II: 26). Zaten o özelde kendi toplumuna genelde tüm insanlara gönderilmiştir (Buhari, Kitabu't-Teyemmüm, I: 174).
Yukarıda belirttiğimiz Furkan suresindeki ayette geçen âlemlerin sadece Arapları kapsamadığına dair şu iki ayet dikkat çekicidir: "Bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de onun ulaştığı kimseleri uyarayım." (Enam, 6: 19); "Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik." (Sebe, 34: 28).
Süleyman Ateş, "(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya, 21: 107) ayetini yorumlarken, ona ait olan ve girişte belirttiğimiz "âlemlerin Arap toplulukları da olabileceği görüşünü" gündeme getirmemektedir: "Allah'ın Hz. Muhammed (s)'i peygamber olarak göndermesi insanlara acıdığından ve şefkatinden dolayıdır." (V: 529). Herhalde onun insanlara şefkatinin "vahye çağırarak hepsini ateşten kurtarma çabası gütmesini kapsamadığını" söyleyemeyiz. Tercih edilmesi gereken de bu görüş olmalıdır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Hz. Peygamber (s), "Önce yakın akrabalarını uyar." (Şuara, 26: 214) ayeti uyarınca önce yakınındaki alemleri (insanları) uyarmış olabilir ancak bu, onun risaletinin özelde Ehl-i Kitab'ı ve genelde tüm insanları kapsamadığı aksine sadece Arap toplulukları kapsadığı şeklinde anlaşılmamalıdır.

Ateş, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, 12 c., İstanbul, 1988.
İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail b. Ömer (ö. 1373), Tefsiru’l-Kur'ani’l-Azim, 8 C., 2. bs., Daru Tayyibetin Li’n-Neşri ve’t-Tevzi’, Riyad, 1999.
İsfahâni, Ragıb (h. 502), el-Müfredatu fî Ğaribi'l-Kur'an, Daru'l-Kâlem, Dımeşk, h. 1412.
Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c., 3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.


12 Aralık 2013 (Memleket Gazetesi)