Konya’da Kur’an’lı günler
Fecr
yayınları, IX. Kur’an Sempozyumu’nu, Çınar Derneği’nin özverili çabalarıyla
Konya’da organize etti. Programda protokol konuşmaları uzun sürdüğü için
“çekici” bir giriş yapılamadı. Yine de üç gün boyunca ilgi hiç azalmadı. Bir
hafta sonu onca etkinliği bir köşe yazısına sığdırmanın imkânsızlığı nedeniyle bu
bilgi şöleninden çarpıcı bulduğum konuşmaların birkaçına değinmek istiyorum.
İlk
konuşmacı “Mutluluk Kavramı”nı anlatmak üzere gelen Endonezyalı Nakîb el-Attas idi.
Konuşmacı, Hz. İbrahim’in doğru yolu bulmasının uzun sürdüğünü güneş, ay veya
yıldızların ilah olup olmadığı şeklinde bir zihni karmaşa yaşadığını ifade
etti. Attas’a göre belki de o, bu olay vuku bulurken küçük ya da genç
birisiydi.
Attas’ın
güzel konuşmasının bir bölümünde, Hz. İbrahim’in belli bir dönem “gök
cisimlerini kutsal kabul ettiği” şeklindeki imasına katılmıyorum. Zira söz
konusu ayetlerin bağlamından (Enam, 6: 74-79) onun babasını hidayete davet
ettiği, ardından da gök cisimlerini kutsayan toplum ile empati yaparak
itikatlarının temelsizliğini onlara gösterdiği ve sonra da “Ben sizin
taptıklarınızdan uzağım.” dediği rahatlıkla görülebilir.
Attas’ın
İngilizce’deki “freedom” (özgürlük) kelimesini Arapça’daki anlamıyla “ihtiyar”
ile karşılaması da ilginçti doğrusu. Bu tanıma göre hayrı, iyiliği hedeflemeyen
tercih, özgürlük talebi olamaz. İyiliği tercih etmeyen özgür değildir.
“Genel
Ahlak Teorileri ve Kur'an Açısından Değerlendirilmesi” adlı oturumda oturum
başkanı Sait Şimşek idi: “Kur'an üzerine programlarda Kur'an’ı anlama problemleri
üzerine konuşanlar ne kadar Kur'an okudular? Ne yazık ki, bu sorun ilahiyat
hocaları için de geçerlidir. Kur'an’ı anlayarak okuma oranı az. Ölülere
okunduğu kadar %50 anlaşılmasına emek harcansa daha güzel olur.” diyerek önemli
bir yanlışa temas etti. Kendisine gelen sorulardan birisi: “Yatarak ya da
ayakları uzatıp Kur'an okumak caiz midir?” şeklinde idi. S. Şimşek: “Böyle
okuduğunuzda kendinizi terbiye dışı bir eylem yapıyor hissine kapılıyorsanız
okumayın. Ben kapılmıyorum.” dedi. Bu rahatlığa ben de taraftarım.
“Kur'an’da
İman-Ahlâk İlişkisi” konusunu anlatan Talip Özdeş’in “Teknoloji ve tabiat
kanunları ahlak üretemez, ahlakın kaynağı olamaz.” şeklindeki sözleri de gayet
yerindeydi. Gerçekten de teknoloji çoğu zaman hayata kolaylık getiren bir
şeydir ve tabiat kanunlarının keşfi de bize en çok “olanı” gösterebilir.
“Olması gerekenler alanı” ahlakın ilgi alanına girer ki onun kaynağı da dindir.
Müzakeresini
tam vaktinde bitiren ve bu açıdan takdir toplayan Şevket Kotan: “Kur'an’da dini
kuralların aynı zamanda ahlak kuralları olduğu açıktır. Dindar olduğu halde
ahlaksız olan bir insan yoktur. Gayr-ı ahlaki olan aynı zamanda gayr-ı dinidir.”
dedi. Bu sözlerin ardından aklıma Orta 2’ye giderken (Günümüzde 7. sınıf
diyoruz.) dinden ayrı bir şekilde ahlak dersinin okutulduğu günleri hatırladım.
Bu derslerin birinde Batılı filozofların ahlak anlayışını anlatamamış ve ahlak
dersimize giren müzik hocamız Necla Atav tarafından dayak cezası almıştım.
Doğrusu o felsefi cümleleri bize öğretebilmek açısından ona, öğrenebilmek
zaviyesinden de bize eziyetti.
Sempozyumda
beni en çok sevindiren şeylerden birisi de Kur'an hükümlerinin Peygamber (s)
dönemine ait olduğu vurgusu taşıyan ve çeşitli tonlara sahip tarihselciliğin
savunucularından Mehmet Paçacı’nın bu görüşten
“dokuz talakla boşanmış” olduğunu görmemdi. İfademi abartılı bulabilirsiniz ama öyle
değil. Zira tarihselcilikten kendisini öyle bir tenzih etti ki, dinin kaynağını
Kur'an-ı Kerim ve sünnet ile sınırlamadı. İcma ve kıyasın da dinin “asıllarından”
olduğunu ısrarla vurguladı. M. Paçacı’nın aksine “Değer ve Normlar Kaynağı
Olarak Kur'an” adlı tebliğin sahibi Kadir Canatan’ın hâlâ tarihselcilikte
ısrarcıydı.
Selçuk
İlahiyat’tan Ahmet Yaman Beyin “Kur'an’da Yasamanın Arka Planı Olarak Ahlak”
adlı tebliğinden faydalandığımı ifade edeyim. Yaman’ın: “Kutsalı göz ardı eden
hukuk, devlet gücüyle bir yere kadar gider. Dini bireysel alanla sınırlı gören
anlayış sahiplerinin sosyoloji, hukuk tarihi okuması, markete gitmesi, cumaya
gidenleri izlemesi gerekiyor.” şeklindeki sözleri gayet “güncel” göndermelere
sahipti. Zaten bir tebliğden beklenen de yaşadığımız hayatla sahih bir irtibat
kurabilmesidir.
Kur'an
dolu bir hafta sonu geçirdik. Bu hafta sonu görevi Edav devralacak ve hafta
sonu “Peygamber (s) ve Duyarlılık” konusunu anlatmak üzere Konya Mazlum-Der
Başkanı Mustafa Akmeşe’yi ağırlayacak. Konya bir kültür merkezi olma yolunda.