Konya İnanç Özgürlüğü Platformu ve Şahin Filiz
Filiz’e göre, Türkiye'yi bekleyen tehlike, mahalle baskısından çok "mikro faşizm". Yani faşizmin makrosuna (büyüğüne) yönelik bir eleştiri göremiyoruz röportajda.
“Demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramları hem etnik ırkçı teröristler hem de tarikatçı ve cemaatçi gerici kesimler yoğun olarak kullanmaktadır.” şeklindeki sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla “Aman onlar kullanmasın!” diye demokrasiden vazgeçmek onu pek rahatsız etmeyecek. Zira tehlike büyük. Irkçı teröristlerle tarikatçılar ve cemaatçilerin hedefi ortak!
“Öte yandan yüzlerce vakıf ve dernek, devlet içerisinde devlet adacıkları oluşturacak, tarikat ve cemaatler, okulları, dershaneleriyle belirli sembollerin sahipliğini iddia edecek ve daha az devlet, daha çok cemaat anlayışı yerleşecektir.” iddialarına ek olarak yine röportajın sonuna doğru şöyle diyor: “Her ilde onlarca vakıf yurdu kurulmaktadır. Ev ve apartmanlardaki abi, abla örgütlenmeleri, mahalle anneleri, tarikat temsilcileri de bu sistemin parçasıdır. Diğer bir araç da, ılımlı milliyetçiliktir. Atatürksüz, Türk ulusunu dışlayan milliyetçilik anlayışıdır.” Karşımızda Faik Bulut sendromu yaşayan bir kişilik var. İster misiniz bu dönemde de Filiz’den şeriatçı kebapçı listeleri okuyalım! Ayrıca söylediklerinden yola çıkarak onun devlet içinde “Fethullah Gülen’den rahatsız olan bir ekibin” görüşlerini ilahiyatçı kimliğiyle dile getirdiğini söylemek mümkün.
Filiz: “Diyorlar ki, başı açıkla, kapalı kardeşçe gezer. Bu yanlış bir düşünce, Türk halkının hoşgörüsünden kaynaklanan bazı davranış şekilleri olabilir yalnız dinin doğasında şu vardır, örtünen bir kişi, yanındakini de kendisine benzetmediği sürece dini görevini tamamlamış olmayacaktır. Belki fiziki baskı yapmayacak ama bu baskıyı psikolojik olarak yapacaktır.” diyor. Yani ona göre hoşgörü Türk’ün tabiatındandır. Türk dindar olursa tabiatı bozulur, psikolojik baskı yapmaya meyleder!
Filiz’in görüşlerini okuyunca bana bir anısını anlatan rahmetli Sait Çekmegil aklıma geldi. Onu tanıyanlar ona İslâm’daki miras hukukunun kafasına yatmadığı bir doktoru getirmişler ikna etsin diye. Doktor: “Kur'an’daki miras hukukuna dair ayetler kafama yatmıyor.” deyince Çekmegil: “O zaman sen kâfirsin.” demiş. Doktor hemen atağa geçmiş: “Diyelim ki kâfirim, yine izah et.” demiş. Çekmegil bu, polemiğe girilir mi: “Sanane seni ne ilgilendirir bizim meselemiz!” demiş.
Mazluma karşı sevgisiz Sevigen
Sevigen, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu yazılı soru önergesinde, ''Uluslararası Kudüs Buluşması'' adlı toplantıyı düzenleyen dernek hakkında emniyet ve yargı makamlarınca herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığını sordu. Sevigen, önergesinde, ''Türkiye'nin İsrail ve Filistin sorunun çözümü için barışı destekleyen toplantılara ev sahipliği yaptığı, TBMM'nin barış için liderlere açıldığı bir süreçte, barış karşıtı, savaş ve terör çığırtkanlığına zemin olan böylesi toplantılara izin verilmesinin amacı nedir?'' sorusunu yöneltti.
Ben de CHP’li Sevigen’e sorayım: Siyonist İsrail işgaline karşı durup: “Şimon Peres gibi Filistinlilere yönelik katliamlardan sorumlu tutulabilecek zirve bir ismin TBMM’de ne işi var diye soracağınız yerde, Filistinlilerin haklarını ve Kudüs’ün özgürleştirilmesini arzulayan insanların İstanbul’da buluşmasını destekleyeceğiniz yerde Siyonist bir gazeteci üslubuyla sorduğunuz sorunun anlamı nedir? “Ya istiklal ya ölüm!” diyenler de toplantıya katıldılar diye, bu kimseler terör çığırtkanlığı yapmış oluyor ama terör hareketleriyle inşa edilmiş Siyonist devletin inşası arefesinde terörist saldırıları organize eden Haganah adlı terör örgütü üyeliği yapmış cumhurbaşkanı barış güvercini öyle mi? Yesinler sizin adalet anlayışınızı. Filistin’de yaşanan mezalimi eleştiren İsrail gazetesi Haaretz kadar da mı olamazsınız?