Kıraatler üzerine
Kur'an ilimlerinde en problemli konulardan birisi Kur'an’ın okuyuş biçimleri anlamında kullanılan kıraatlerdir. Bu yazıda; kıraatlerin yedi ile sınırlanması, “yedi harf hadisi” ile bu kıraatlerin sayısı arasında irtibat olup olmadığını ve bu hadise dair Şii -Ayetullah Muhammed Hadi Marifet’in- ve Sünni görülebilecek müelliflerin yaklaşımlarını sergilemeye çalışacağız.
Süfyan b. Uyeyne, Ahmed b. Hanbel ve Bişr ibn Halis gibi, Hamza’nın kıraatini bilen alimlerin çoğu; Cafer bin el-Ka’ka’nın, Şeybe bin Nisah’ın, Yakub ve diğerleri gibi Basralıların kıraatlerini Hamza’nın kıraatine tercih etmektedirler (İbnu’l-Cezerî, ts. I: 39). Sözgelimi, Ahmet b. Hanbel, Hamza’nın kıraatıyla Fatiha ve zammı surreyi okuyan bir imamla cemaat namazı kılınmasını hoş karşılamıyordu. Eğer yedi meşhur kâariden biri olan Hamza’nın kıraati mütevatir ise ve Hz. Peygamber (s)’in okuduğu üzere bu kıraat bir kimseye ulaşmışsa o kimsenin onu beğenmeme yetkisine sahip olduğu düşünülebilir mi (Marifet, 2009: 228)? Zaten hiç kimse Hz. Peygamber (s)’den mütevatiren nakledilmiş kıraate muhalefette bulunmamıştır. Muhalefet ve eleştiri kâarilerin kendilerine ait olan ve onların içtihadı sayılan kıraate yapılmaktadır (Marifet, 2009: 229).
İşin uzmanı olan hiçbir alim ve muhakkik “Kur'an yedi harf üzere inmiştir.” (Buharî, Fedailu'l-Kur'ân 5, 27, Husümat 4, Tevhid 53; Müslim, Müsâfirin 270; Ebü Davud, Salât 357; Tirmizi, Kırâ'ât 2; Nesâi, Salât 37; Muvatta, Kur'ân 5) hadisiyle yedi kıraat arasında bir irtibat kurmamıştır. Bunun halkın dilinden dolaşmasından başka hiçbir güvenilir dayanağın yoktur. İbnu’l-Cezeri, Ebu Şamme, Zerkeşi, Ebu Muhammed Mekkî ve İbn Teymiye vb. muhakkikler ve uzman alimler bu iddiayı reddetmişlerdir. (Marifet, 2009: 243)
Seleften ve imamlardan hiç kimse kıraatlerin yedi ile sınırlı olduğunu söylememektedir. Hicretten 3 asır sonra İbn Mücahid kıraatleri yedi ile sınırlayarak derledi. Ondan başka da hiç kimse, bu yedi kıraat dışındakilerin bâtıl olduğunu söylemedi. Yukarıdaki hadiste geçen “yedi harf” ile kastedilen de bu yedi kıraat değildir (İbn Teymiye, XII: 569). Sanki Hz. Peygamber (s) sadece İbn Mücahid’e yedi harfin kapsamına giren insanları belirleyip geçmiş ve yaşayacak insanları bu hadise mazhar olmaktan mahrum etmeyi emretmiştir (Marifet, 2009: 244)!
Kıraat senetleri ahad haber hükmündedir ve hiçbiri mütevatir değildir. Bu rivayet zincirleri hakkında var olan kuşkuların yanı sıra, bu senetlerin uydurma oldukları veya protokol mahiyeti taşıdıkları da söylenmektedir. Ümmetin alimleri ve büyüklerinin birçoğu bu kâarilerin kıraatlerine birçok eleştiri getirmiştir. Eğer bu kıraatler mütevatir bir şekilde Hz. Peygamber (s)’den gelmiş olsaydı, hiçbir Müslüman bunlara itiraz etmeye cesaret etmezdi. Bu kıraatler arasındaki çelişkiler, onların mütevatir bir şekilde Hz. Peygamber (s)’den gelmediğini göstermektedir. Zira çelişkili iki şeyin vahiy olması mümkün değildir (Marifet, 2009: 245).
Tüm Müslümanların tevatürüne inandıkları Kur'an ile üzerine ittifak edilmeyen kıraatler arasında bir mülazeme (ilişki) söz konusu değildir. Bu iddiaları dile getirenler bilgisiz ve takliçi olmaktan öteye gidemeyenlerdir. İkisi arasında irtibat olduğunu söyleyemek, Razi’nin ifadesiyle avamdan bazı insanların düçar olduğu bir şüphedir (Marifet, 2009: 246).
Sahabilerin bazıları Kur'an kıraatında eş anlamlı kelimelerin kullanılmasında sorun görmüyordu. Ayetullah Hoi diyor ki: “Kur'an kelimelerinin eş anlamlı kelimlerlerle değiştirilmesi için verilen izin, edebi bir mucize ve tüm insanlar için bir hüccet olan Kur'an’ın temeline indirilmiş bir darbedir. Kur'an’ın yüce makamı ve ilahi oluşuna özen göstermemek sayılan bu tür yaklaşımların Kur'an’ın hicranına neden olacağından akıllı hiçbir insan şüphe etmez (Marifet, 2009: 240, 241).
İmam Sadık belki de Kur'an’ın asıl metninden sapmalara yol açacağından yedi harf hadisini kabul etmemiştir: “Allah’ın düşmanları yalan söylüyorlar. Kur'an, bir olan Allah’tan bir harf üzere nazil olmuştur.” Ancak imam şive ve lehçe farklılığı gerçeğini kabul etmektedir. (Marifet, 2009: 242, 249). Ne var ki, bu farklar en fazla bir ayetteki kelimeyi düzgün okuyamayana “ruhsat” niteliğinde olabilir (Sarmış, 228-229).
Kur'an kıraatı sırasında kelime ve ifadelerin telaffuzu, örfen yanlış sayılmayacak derecede olursa sakıncasının olmadığının göz önünde bulundurulması gerekir. Ancak kelimeyi doğru şekilde telaffuz edemeyenler bundan müstesnadır. Çünkü, öğrenme ve araştırma yoluyla kelimeleri doğru öğrenme imkânı olan kimselerin yanlış telaffuz etmeleri caiz değildir (Marifet, 2009: 242-243).
En doğrusunu Allahu Teala bilir.
İbnu’l-Cezerî, Şemsuddin Ebu’l-Hayr (h. 833). (ts.). en-Neşr fi’l-Kıraati’l-Aşr. 2 c. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiye.
İbnu Teymiyye, Takıyuddin Ebu’l-Abbas (ö. h. 728). (1995). Mecmû’l-Fetâvâ. 35 c. Medine: Mecmau’l-Melik Fahd li Tabaâti’l-Mushafi’ş-Şerif.
Marifet, Muhammed Hadi. (2009). Kur'an İlimleri. (Çev: Burhanettin Dağ). İstanbul: Kevser.
Sarmış, İbrahim. (2011). Hadisler Kur’an’la Eşdeğer midir? İstanbul: Düşün.
14 Mart 2013 (Memleket Gazetesi)