Geçen haftaki yazımda değerlendirdiğim Gelenek ve Modernlik Kıskacında Kadın adlı kitabın yazarı Ayten Durmuş gazetemize yazı ile ilgili bir cevap gönderdi. İşte müellifin yanıtı:
Yazan insanların en çok arzuladıkları ortaya koyduğu eserin dengeli eleştirmenler tarafından değerlendirilmesidir. Bu bağlamda son kitabıma dair yazdıklarından dolayı Murat Kayacan Beye teşekkürlerimi sunarım.
Ancak son kitabımla ilgili işaret buyurduğu bir iki hususa cevap vermek ve açıklık getirmek gerektiği düşüncesindeyim.
Murat Bey, kitabımı konu edindiği “Kadın” başlıklı yazısında, feminizmin dinlere etkisini ve güncel bazı görüşlerin çok eskiliği ifademi ve daha pek çok konuyu olumladıktan ve destek verdikten sonra, Osmanlıdan beri yaşanan gelişmeleri ele aldığım bölümü satırlarına taşımış.
Doğrudur, her yenilik veya farklılık bir ilerleme değildir. Her eski de yanlış olmak zorunda değildir. Belki ilgili bölümümüzün başlığında ‘…değişimler’ kelimesini kullansaydık daha uygun olurdu. Ancak, o dönemden beri –her değişimi gerçek bir ilerleme görmesek de- kadın hakları konusunda bir takım ilerlemelerin olduğu da bir vakıadır.
Sayfa 180-181’den alıntılanan ‘cinsiyetler arası yarış’ benim görüşüm değildir. Tersine ben orada, böyle bir yarış olduğunu düşünen ve ‘Yaratılışta kadın ve erkek eşit olabilir, ama sosyal hayatta erkek kadını geçmiştir.’ şeklinde özetlenebilecek olan bir görüşü reddederek, bu değerlendirmenin yanlış olduğunu ifadeye çalıştım. Çünkü insanların yarışı cinsiyetler arası değil, kişiler arası ve takvada olmalıdır, onu da ölçebilecek dünyevi ve beşeri bir ölçek bulunmamaktadır. Bizce böyle bir yarış toplumu parçalar aileyi çökertir. ‘Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, paylaşma, dostluk, arkadaşlık, yardımlaşma…’ çemberinde olması gerektiğini düşündüğümüz eşler arası ilişkiye de zarar verir. Çünkü eşler her anlamda karşı karşıya değil, yan yana olmalıdırlar. Ancak reddettiğim bu görüş ‘Kadın ve Aile’ başlıklı pek çok yazı ve kitabın omurgasını teşkil ettiği ve pek çok kimsenin de bu ‘peşin ve emeksiz üstünlük’ düşüncesinden hoşlandığı bilinen bir durum olduğu için, bu düşünce savunulmamış, tersine bu düşüncenin temelsizliği ifadeye çalışılmıştır.
İlgili yazıda son olarak ‘Metres ve/veya Birde Fazla Evlilik’ başlığımız altındaki bölüm üzerinde durulmuş. ‘Birden Fazla Evlilik’ yerine ‘Çok Eşle Evlilik’ başlığı daha uygun olurdu. Bu başlık altında ele almaya çalıştığımız şey ‘çok evliliğe verilen ruhsat değildir. Mevcut hukuk içerisinde hiç bir hak ve sorumluluk getirmeyen, hiçbir yaptırımın gücü de olmayan; ölüm ve ayrılık gibi durumlarda resmi nikâhlı eşe tanınan haklardan yararlanamayan, tüm bu sebeplerle pek çok acılara sebep olan bu tür evliliklerin, sonuçları üzerinde durulmaktadır. Her nikâh, yaşanan ülke içinde geçerli olan hukuk karşısında geçerli olmalı ve evlilik devam ederken, boşanma anında ve kocanın ölümü durumunda kadının haklarını garanti etmelidir.
Kuran’ın şahide gerek gördüğü her durumun, resmi/hukuki bir anlamı ve yaptırım gücü olmak zorundadır. Kuran’da ise hem evliliğin hem de boşanmanın şahitli olduğu ehlinin bildiği bir husustur. Yani ikisi de yaptırım gücüne sahip kurumlar eliyle olmalıdır.
Şöyle düşünülürse söylediğimiz daha iyi anlaşılır. Hiç Müslüman bulunmayan bir ülkede Müslüman olmuş bir kadın ve bir erkek nasıl ülkede geçerli hukuka göre evlenecek ve ayrılacaklarsa, mal varlığı, miras, nesebin sıhhati için neye dikkat etmeleri gerekirse, her yerde de aynısı gerekir.
İşin doğrusu İslam’ın/Kuran’ın ‘evlenme, boşanma, miras gibi’ hükümlerinin uygulanırlığının olmadığı bir toplumda, çok evliliği dinin en önemli farizası gibi kucaklamak, gündemde tutmak ve uygulamak sorunlara sebep olmaktadır.
Kuran hükümlerine itibar olunan devletlerin toplumlarında dahi bu yetki belki ancak devletin bu konuda oluşturacağı bir kurumunun iznine tabi kılınmalıdır. Çünkü bazen bir kişinin tek evliliğine bile izin verilmeyebileceği unutulmamalıdır. (bulaşıcı hastalık, cinnet, zalimlik, aşırı yoksulluk gibi sebeplerle) Çünkü nikâh ve sonuçları devleti her şekilde ilgilendirmektedir.
Ortaya koymaya çalıştığımız hususlar üzerinde düşünülsün arzu ederiz. Başka ve hele vahyi tartışma konusu yapma gibi bir gayemizin olması asla söz konusu olamaz. Eksiğimizi tamamlamaya, yanlışımızı düzeltmeye ise her zaman hazırız ve uyaranlara minnet duyarız. Selam ve dua ile…