Mustafa İslamoğlu’nun Hayat Kitabı Kur’an adlı gerekçeli mealinin 3. baskısından ilk iki suresine (Fatiha ve Bakara) dair dipnotları okudum. O kısımlara dair birkaç değinide bulunmak istiyorum. Eserde Fatiha suresinin 5. ayetine “Bizi yönelt, Dosdoğru Yol’a” şeklinde meal verilmekte. Bu ayete ait 8 no’lu dipnotta bu talebe karşılık Bakara 2’de “(Ey hidayet isteyen kişi!) Al işte, bu kitap muttakiler için ilahi bir rehberliktir.” denildiği ifade edilmektedir. Mütevazı bir şekilde Allahu Teala’ya niyazda bulunup doğru yola ulaşmak isteyenlere Cenab-ı Allah'ın “Al işte” dediğini söylemek pek uygun olmasa gerek.

Bakara suresinin 8. ayetine “İnsanlardan öyleleri de var ki, ‘Allah’a ve aihret gününe inandık.” der(ler); ama onlar mümin değiller.” meali verilmesinin ardından bu ayetle ilgili 4 no’lu dipnotta şöyle denilmektedir: “Veya ba’nın maiyyet vurgusuyla: Müminlerle beraber  değiller. Bir özneden bir eylemi fille değil de ism-i faille nefyetmek, onun sıfatından değil zatından ve cevherinden dışlamaktır.” İslamoğlu’nun dipnottaki bu yorumundan anlaşılıyor ki, Allahu Teala’ya ve ahirete inandığını söyleyenlerin İslam’ı bireysel olarak yaşamaya çalışmaları gayet riskli. Zaten Fatiha suresi 5. ayette de doğru yola ulaştırılma talebi, bireysel olarak değil “topluca” dile getirilmekte.

Eserde Bakara suresinin 25. ayetinin mealinin son cümlesi şöyle: “Ve onlar için cennette pırıl pırıl eşler olacak ve onlar orada kalıcıdırlar.” Ayetin orijinalinde bulunan ve İslamoğlu’nun “kalıcıdırlar” diye çevirdiği kelimenin orijinali olan halidûn (Mealde yanlış olarak halidîn yazılmış.) kelimesi, (Rağıb’tan nakilde bulunan) mütercime göre, bir şeyin bozulmadan uzun süre kalmasını ifade etmektedir. Buradan çıkan sonuç İslamoğlu’nun cenneti ebedi bir mekân değil de uzun süre kalınan bir yer olarak gördüğüdür. Ne var ki mütercim aynı surenin 39. ayetinde aynı kelimeyi şöyle çevirmektedir: “Küfre saplanıp kalan ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince: işte onlar ateşin yoldaşıdırlar: Onlar orada temelli kalacaklardır.” (Bu ayet mealindeki noktalama işaretlerini ve büyük/küçük harf kullanımlarını aynen muhafaza ettim.) mütercimin halidûn kelimesine bir yerde “kalıcıdırlar” diğerinde de “(halidûn) temelli kalıcıdırlar” diye anlamlandırması yazarın cennetin “uzun süre” cehennemin de “temelli kalınan” bir yer olduğunu düşündüğü anlamına gelmektedir. Bildiğimiz kadarıyla “sürekliliği tartışılan” bu iki ayet bağlamında mütercim tarafından ifade edilenin aksine cennetinki değil cehenneminkidir.

Eserde Bakara suresinin 35. ayetinin çevirisi şöyledir: “Ve dedik ki: ‘Âdem! Sen ve eşin şu bahçeye yerleşin, orada canınızın çektiği her şeyden serbestçe yiyin, şu ağaca da yaklaşayım demeyin, sonra zalimlerden olursunuz.” Bu ayete dair 20 no’lu dipnotta mütercim, Âdem’in yasak ağaçtan yedikten sonra cinselliği keşfettiğini söylemektedir. Bu yaklaşımı daha önceleri Selçuk İlahiyat hocalarından (ve Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri adlı çalışması Beyan Yayınları’ndan Mart 2011’de çıkması beklenen) Sait Şimşek’ten de duymuştum. Doğrusu ciddiye alınmayacak gibi de değil bu yaklaşım. Zira insanoğlunun belki de en büyük imtihanı cinsellikle. Âdem ve eşine “yasak kılınan ağaç” da böyle bir nitelik taşısa gerek. Yoksa onca ağaç içinde elma, buğday vs. her ne ise o ikisi için nasıl bir imtihan olur ki? İnsan herhangi bir meyveyi ya da sebzeyi ömür boyu yemese de o meyve ya da sebze onun için ciddi bir imtihan vesilesi olmaz. Ayrıca Kur'an cinsel içerikli konuları mecazi ifadeler kullanarak anlatmaktadır. “Hafif bir yük yüklendiğinde, kadınlara dokunduğunuzda, bel ile göğüs arasından çıkan bir su vs.” türü ifadeler dikkate alındığında bu “yasak ağacın” da mecazi bir ifade olması kuvvetle muhtemeldir.

Bir köşe yazısı sınırları içerisinde sözü burada noktalamış olalım.

Not: Mısır halkı bugünlerde oldukça soylu bir eylem gerçekleştiriyor. Zorba Hüsnü Mübarek rejimi sallanıyor, düşmek üzere. Cenab-ı Allah Mısırlı Müslümanların salih amellerinde yanında olsun.

3 Şubat 2011 (Memleket Gazetesi'nde yayınlanan yazının gözden geçirilmiş halidir.)