Hz. Hüseyin’e Sünni eleştiriler
Müslümanlar için tevhidden (Allahu Teala’nın bir oluşu) sonra en önemli şeyin adalet olduğu ilkesi, Mutezile mezhebinin esasları arasında ikinci sıradadır. Adalet o kadar önemlidir ki, bir Müslüman ile bir Yahudi arasındaki davada Yahudiye iftira atan Müslümana “hain” demeyi (Nisa, 4:105) meşru kılar. Dolayısıyla İslam, din milliyetçiliği yapmayı değil adaleti merkeze alan bir ümmetçi anlayışı teşvik eder. Yine tarihi birikimimizi ibret alarak okuyabilmek için adaleti elden bırakmamamız gerekir. Bir kişiye ya da topluma olan kinimiz bizi adaletsizliğe sürüklememelidir (Maide, 5: 8).
Yukarıda belirttiğimiz çerçeveyi Hz. Hüseyin’in Yezid iktidarına karşı ayaklanması hadisesini anlamak için değerlendirdiğimizde gündeme gelen sorulardan ikisi şöyledir: “Hz. Hüseyin Kerbela olayında bir masum imam mıdır, Yezid ‘Allahu Teala’nın lanetinin üzerine olması için’ dua etmenin caiz olduğu bir şeytan mıdır?” Bu konuda zihinde oluşabilecek başka soruların yanında, bu iki soruya Marife Dergisi’nde (Bahar 2010) Adnan Demircan’ın kaleme aldığı “Ehl-i Sünnet Alimlerinin Kerbela Olayına Bakışı” adlı yazıda cevaplar mevcut. Demircan; Kerbela olayında Hz. Hüseyin’i haklı görüp Yezid’i lanetleyenlerin, haklı görüp ihtiyatlı davrananların ve olaydan Hz. Hüseyin’i sorumlu tutanların tutumlarını ele almaktaysa da biz daha az bilinen/gündeme ge(tiri)len “Hz. Hüseyin eleştirileri” üzerinde yoğunlaşacağız.
Demircan’ın yazıda yer verdiği bilgilere göre, Hz. Hüseyin’in ayaklanmasına en kuvvetli eleştiri (Ekin Yayınları’nın Türkçe’ye kazandırdığı nüzul sırasına göre hazırlanmış Tefsiru’l-Hadîs adlı tefsiri dolayısıyla tanıdığımız) İzzet Derveze’den (1888-1984) gelmekte. Sünni bir ailenin çocuğu olup, Osmanlı döneminde Filistin ve Lübnan’da bürokrat olarak çalışan Derveze’ye göre Hz. Hüseyin’in ayaklanma nedeni, kendisinin Hz. Peygamber (s)’in kızının oğlu olması dolayısıyla üstün ve öncelikli olduğuna inanması ve babası Muaviye’ye biat ettiği halde Muaviye’nin oğlu Yezid’in yerine geçme arzusuyla ona meydan okumasıydı.
İbn Abbas ve İbn Ömer’den nakledilen rivayetlere göre, Hz. Hüseyin’in ayaklanmasını ümmetin parçalanması olarak gören ashab da onun bu tavrına karşı çıkmıştı. Ayrıca Hz. Hüseyin’in biat etmeyip Medine’den ayrıldığında Yezid’in iktidara gelişinin üzerinden kısa bir süre geçmişti ve kimse bu süre içinde sapma, isyan veya masiyette bulunduğuna dair de bir rivayette bulunmamıştır.
Yine Yezid Hz. Hüseyin ile savaşılmasını emretmemiştir ki öldürülmesini emretsin. Emrettiği, onun kuşatılması, savaşmadıkça onunla savaşılmaması, teslim olmak veya biat etmek üzere kendisine getirilmesidir. Ne var ki, Hz. Hüseyin “Müslümanların biat ettikleri gibi biat etmek için teslim olmayı” reddetmiş ve kuvvet kullanarak karşı çıkmıştır. Bu durumda onunla savaşmak (siyasal iktidar açısından m.k.) caiz, yasal ve siyasi bir tavır olmuş olur.
Derveze, kendisine ulaşan rivayetlerin; Yezid’in “Hz. Hüseyin’in küçük oğluna, kızlarına ve kadınlarına güzel muamelede bulunduğunu, Yezid’in Hüseyin’in öldürülmesinden hoşnut olmadığını belirttiğini ve bu rivayetlerin, “aksine hareket ettiğine dair rivayetlerden” daha sahih olduğunu ifade etmektedir. Zaten (Hz. Hüseyin fazla destekçi bulamadığı için m.k.) aralarında kadınlara ve çocuklara ilişecek kadar bir şiddetli çatışma da olmamıştır.
Derveze konunun sonunda, Hz. Hüseyin’e ve Ehl-i Beyt’e bir buğzu olmadığına, hatta Hz. Peygamber (s)’in yakınları olduğu için onlara saygılı ve muhabbetli olduğuna Allahu Teala’yı şahit tutar. Gönlünün mutmain olduğu rivayetlerin başka türlü yazmasına imkân vermediğini ve bu doğrultuda fikir sahip olma açısından da yalnız olmadığını belirtmektedir. Demircan yazısında Derveze’nin dışında, olaydan Hz. Hüseyin’i sorumlu tutan Ebu Bekr İbnu’l-Arabi (1148) ve Muhammed el-Hudarî (1927)’nin de görüşlerine yer vermektedir.
Kerbela olayında üzücü bir durum yaşandığı kesin. Ne var ki, Hz. Peygamber (s)’in yakınlarına olan sevgimiz onların eylemlerini “sorgulanamaz” kılmaz. Hz. Hüseyin’in de hatalı olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Tarihi duygusallıkların ötesinde anlamaya çalışmak yaşanan üzücü durumların tekrar yaşanmasından bizi alıkoyabilir. En doğrusunu Allahu Teala bilir.
28 Ekim 2010 (Memleket Gazetesi)