Akşam gazetesinde Dinç Çoban'ın Dücane Cündioğlu ile yedi saat süren 6 Mart 2011 tarihli röportajını okudum. Bu yazıda onu değerlendireceğim.
Cündioğlu kendisine “huzursuz adam” denilme gerekçesini huzursuz etmesinden çok, huzursuz olmasına bağlamakta. Yani onun konumu “Huzursuz etmeye gelen” Ali Şeriati’den farklı. Cündioğlu’nun huzura karnı tok. İslam’dan bile gelse (demek ki Kur’an’daki huzurla irtibatlı, silm, sekine, itmi’nan vs.) durum fark etmiyor.
“Huzur, tıpkı neşe gibi, biraz da ahmaklığın alameti. 'Neşe bir tek çocuklara ve delilere yakışır' der Tarkovsky.” diyen Cündioğlu -her yanı mavi denizle çevrili yeşil Büyükada’daki evinde- “huzursuz” olduğuna göre neşesiz, huzursuz ve akıllı birisi. Akıllı oluş da onu huzurdan ve neşeden uzak tutmakta.  “Sinesi sızlamayan adamın huzuru olur. Çirkinliklerden müteessir olmayanın. Kaybettiklerinin bilincinde olmayanın.” diyen Cündioğlu gibi düşünen bir Müslümanın en azından yılda iki defa toplam yedi gün neşelenmesi, huzurlu olması onun “neliğine” yorulacak akılllığına mı ahmaklığına mı? 
“Huzura hiç kavuşamayacak mıyız?” sorusuna Cündioğlu, “İnsan ıstıraplarıyla insandır. Istıraplardan da zevk almayı öğrenmeli.” şeklinde cevap vermekte. İnsan ıstıraplarından zevk alır hale gelince ya içinde huzur hissederse ne yapacak, onu kuduz köpeği kovalar gibi kovalayacak mı?
Cündioğlu, “Kutsal olmayan, hürmete layık olmayan bir şey var mıdır bu alemde? Nazarımca, zalimin zulmünde bile hürmete layık bir taraf vardır. Varoluş bizatihi hürmete layıktır çünkü. Varlığın hangi formda kendini aşikar ettiği, bir mertebeden sonra teferruattır.” demekte. Her şeyin teferruat olduğu mertebe cennet ve cehennemliklerin belli olmasından önce ise zulüm ne dünyada ne de ahirette teferruattır. Aksi takdirde “zulümden rahatsız olmayan” onu teferruat gören kimsenin saygınlığından söz edilemez.
Ropörtajdaki, “Sadece Tanrı değil, Şeytan da şah damarından daha yakındır insana.” sözü de Kur'an ile desteklenemeyecek bir cümle. Aynı şu cümlesi gibi: “Şeytansız bir din tasavvur edilemez. İnsanın yolculuğu, şeytanla birlikte başlar. Şeytanı yok ediniz, orada yol sona erer. Şeytan'ı yok edersek, Tanrı'yı da yok ederiz. Çelişki ortadan kalkınca, hiçbir şeyin anlamı kalmaz.” İnsan merak ediyor bu durumda cennet nasıl tanımalanabilir? 
Cündioğlu, “Adem'i yoldan çıkaran Havva'ydı. Havva'yı yoldan çıkaransa yılan. Peki, yılanı yani Şeytan'ı kim yoldan çıkardı?” demekte. Hayret! Cündioğlu Adem’i saptıranın Havva olmadığını aksine birlikte sapıttıklarını ve ardından tevbenin geldiğini, yılanın Havva’yı yoldan çıkarmasının İsrailiyat olduğunu, şeytanın kendisini Allahu Teala’nın saptırdığını düşünmesinin ondaki arabesk kader düşüncesinden kaynaklandığını bilecek kadar hatta kesinlikle daha fazla Kur'an kültürüne sahiptir ama…
“İktidar kibir üretir. Kudretin en tabii sonucudur kibir. Niçin? Çünkü süreklilik ve kalıcılık vehmine yol açar.” demekte Cündioğlu. Bu durumda Allah’ın kendisine iktidar verdiğinde namazını kılan, zekâtını veren güzel Müslümanların her davranışının altında kibir mi arayacağız? 
Paranın iktidarını nasıl unuturuz? En az Tanrı kadar somut, en az Tanrı kadar soyut olan paranın.” cümlesi de gayet çirkin bir ifade. Bu cümleyi kuran, şeytanına karşı iyi bir mücadele verebiliyor mudur gerçekten?
Cündioğlu intihar hakkında da İslam’ın cevaz vermeyeceği sözler sarfetmekte: “Bazıları için ölümü seçmenin, kullanılması zaruri bir ayrıcalık olduğuna inanıyorum. İntihar, onu kimin seçtiğine bağlı. Bundan, karnesinde zayıf getirdiği için intihar eden çocuğun davranışını tasvip ettiğim anlamı çıkarılmasın. Kimseye intiharı tavsiye de etmiyorum. Bilakis biz burada yaşam karnesinde hiç zayıfı olmadığı halde intiharı seçen adamı konuşuyoruz. Mezun olmuş adamı. İntihar edenin canını kim alıyor? Merak etmeyiniz, O istemezse bu dünyada yaprak bile kımıldamaz.” Ancak Cündioğlu’nun “caizi geniş” şöyle diyor: “Caizin karnı geniştir. Siz asıl haramdır diyenlerin dayanaklarına bakmalısınız. Ötenazi meselesi içler acısı. Ölüme değil, yaşama ve insana saygısı olan hiçbir bilinç ötenaziyi olumsuzlayamaz. Bilim insanları bizim gibi normal insanları bir makineye bağlayıp zorla yaşatamaz. Bireyin isteği hilafına organizmayı mekanizma aracılığıyla yaşatma zorbalığını kabul edemem. Kimse kapıyı vurup çıkma hakkımı elimden alamaz.” Cündioğlu adeta, “Istırap sadece dünyada değil ahirette de olsun.” diyenlere yol gösteriyor. Böyle düşündüğümüzde köprüye çıkıp kendini atmaya hazırlanan “mezun bir kişi” görürsek onu kurtarmaya çalışmak yerine, onun fiilini bilgeliğe yorumlayıp “Hayırlı yoluculuklar!” demek düşüyor bize de artık.
Kılavuzunuzu iyi seçiniz!