Geçtiğimiz günlerde yazılı basın Tarsus Amerikan koleji mezunu Muhtar Kent adlı bir Türk’ün Coca Cola’nın CEO’su oluşunu kutladı. Akşam haberi sürmanşetten, Cumhuriyet, Radikal, Referans, Star, Tercüman, Yeni Şafak ve Türkiye ilk sayfadan girerken, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Vatan, Posta manşetten verdi. Ulusal basının neredeyse tümünün bu haberi böylesine ön plana çıkarması ilginç. Bu konunun önemi gerçekten bu kadar büyük mü? Yoksa medyanın geneli para karşılığı, reklamı haber diye mi takdim ediyor? Bu yaptıkları ahlaki mi yoksa ticari mantıkla yapılan bir şey mi?
Coca Cola’da önemli bir mevkie gelen Muhtar Kent "Coca-Cola şirketine önderlik etmek çok büyük bir onurdur ve Yönetim Kurulunun bana gösterdiği güvene minnettarım. Coca-Cola sisteminin dünya çapında sürdürülebilir büyüme stratejisi için kurduğumuz sağlam yapıyı daha da geliştirmeye çalışacağım" demiş. Şimdi bu Türk’ün Türkiye’ye mi yoksa ABD’ye mi hizmet edeceğini düşünebiliriz? ABD iktidarında etkili olan ve gelirinin bir kısmını Siyonist devlete bağışladığını açıkça ifade eden Coca Cola’nın güven duyup başına getirdiği Kent, Türkiye’nin mi ABD’nin mi çıkarını koruyacak? İkincisi olduğu ortadayken basının onu allayıp pullayıp bize sunması da neyin nesi? Yine Kent’in açıklamalarından öğreniyoruz ki, babası da bir Türk diplomatmış ve kendisinin ilham kaynağı o imiş! Bak sen şu vatansever diplomata!
Biz bir dönem milletvekili seçilmiş olan Merve Kavakçı hem Türk hem de ABD vatandaşı olduğu için “Bu kadın oranın da vatandaşı. ABD çıkarlarına hizmet edebilir, vatandaşlıktan çıkaralım!” kampanyasıyla tard edildiğine şahit olmadık mı? Yoksa Kavakçı’nın sorunu parayı bastırıp ilk sayfadan kendisine “Büyük Türk!” dedirtememek mi? Medya adamına göre mi ses veriyor?

Hep ağlayanın yanındayız ya direnenin?
Mazlumun yanında yer almak güzel, peki Müslüman dediğin her zaman ağlayan ve ağlayanın yanında yer alan kimse midir? Hak aramaz, zalimleri ağlatmazlar mı? Müslüman, hep ezik, hep hıçkırıklarla talepte bulunan kimse midir? İslâmî kesime hitap eden sesli, görüntülü ve yazılı basın niçin Tevhide Kütük’ün uğradığı haksızlık karşısında olduğu kadar olmasa bile, yılardır Tevhide gibi nicelerinin haklarını savunan, kar kış demeden başörtüsü yasağını ve insan hakları ihlallerini kınayan, bildiri yayınlayan, basın açıklaması yapan başörtüsü direnişçilerine gereğince yer vermez?
Türkiye’de yaklaşık 8 yerde her hafta –kimisi neredeyse 3. yılına girecek- başörtüsü yasağı protesto ediliyor. Gel gör ki, Konya ve Türkiye genelinde birkaç gazete hariç tutulursa ilgi yetersiz. Böylesine uzun soluklu bir eylemlilik iri medyanın destek verebileceği nitelikte olsaydı, iktidar ciddi bir şekilde sallanırdı. Basiret lütfen!

Irak’ta ya da Lübnan’da olsaydın!
Haksöz dergisinde (Kasım 2007) Iraklı ve Filistinli mülteciler hakkında iki yazı okudum. ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından 4,2 milyon kişi mülteci durumuna düşmüş. Çaresiz ve gittiği civar ülkelerde doğru düzgün çalışma imkânı olamayan her an sınır dışı ihtimaliyle yaşayan erkekler, eşini kaybetmiş hanımlar ve binlerce muhtaç çocuk… Lübnan’daki Nehru’l-Barid’de yaşayan Filistinli mülteciler de yaşadıkları kampa yönelik saldırı nedeniyle Beddavi kampına yerleşmişler. 25 bin kişilik Beddavi kampı şu anda 40 000 kişilik nüfusa ulaşmış. Beddavi kampında insanlar hâlâ bir sınıfta 4 aile barınacak şekilde yaşıyor. Aralarında sadece bir bez parçası… Daha büyük ev, daha fazla koltuk takımı, daha lüks bir yaşam vb. dünyevi beklentiler içinde olanlar bu gerçekleri de göz ardı etmemelidir. Ahiret hayatının arzulanmaya daha layık bir hayat olduğu unutulmadan yaşanan hayat anlamlıdır.

Taziye
Sebahattin Zaim ile Konya’daki STK’ların Ufuk Turu toplantılarında tanıştım. Ne dediğini bilen, ufku geniş ve üslubu hoş bilge bir kişiydi. Allah’tan kendisine rahmet, çocuklarına da cennette bir arada olma temennilerinde bulunuyorum.
13 Aralık 2007 (Memleket gazetesi)