Müminlerden zulme maruz kalanlar,Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.” (Hac, 22: 39) ayeti gereğince kendilerini savunmak için savaşırlar. Ne var ki, onların da savaş açmalarını meşru kılan durumlar mevcuttur. Sözgelimi, Müslüman olsun olmasın bütün insanların inançlarını yaşama hürriyetlerini güvence altına almak ve yeryüzündeki barışı ve huzuru gerçekleştirmek için savaş ilan etmek böyledir: “Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah Kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir.” (Hac, 22: 40). Bu ayette belirtilen manastırlar, rahiplerin, kiliseler Hıristiyanların, havralar Yahudilerin, mescidler ise Müslümanların ibadet yerleridir.[1]

Dikkat edilecek olursa “ibadethanelerin korunmasına dair” yukarıdaki ayette, Müslümanların mescidinden önce, manastır, havra ve kiliseler belirtilmiştir. Bu öncelik, diğer dinlere karşı girişilen herhangi bir hareketin derhal engellenip bertaraf edileceğini göstermektedir. İslam inanç hürriyetini güvence altına almayı ve bütün ibadet yerlerini korumayı kendisine amaç edinmiştir. Bu nedenle Allahu Teala iyiliği emreden kötülükten alıkoyan, yalnızca O’na ibadet eden ve kimsesizleri koruyup onlara yardım edenlere yardım etmeyi vaat etmektedir.[2]

İslam’ın tanıdığı inançların gereğini yerine getirme hürriyeti sadece kendi mensupları için değil bütün dinlerin mensupları içindir. Müslümanlar ise bu genel hakkın korunmasının sorumulularıdır. İslam Müslümanların bu hürriyet ortamını korumaları şartıyla onların savaşmalarına izin vermektedir. Böylelikle tüm insanların inançlarının gereğini yerine getirmelerini güvence altına alınmış olmaktadır. İslam bütün insanlığın sistemidir. İnsanlar hangi dine inanırlarsa inansınlar İslami yönetim altında, Müslümanların sahip olduğu haklardan da yararlanarak yaşayabilirler.[3]

Allah, Müslümanları haddi aşan azgınları defetmeyle görevlendirmeyip; inananlara savaşma hak ve yetkisi vermeseydi manastırlar, zaviyeler, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidlerin hepsi yıkılırdı. Dinsizlerin –ya da biri diğerinin ibadethanesini hedef alan dindarların- saldırıları karşısında bunlardan hiçbiri ayakta kalamazdı. “Eğer Allah'ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi.” (Bakara, 2: 251) ayetinde belirtildiği üzere bütün yeryüzünün düzeni bozulurdu. Bütün bunların yıkılmaktan kurtulmaları ve korunmaları ancak onları savunmakla mümkündür.[4]

Yazımızın girişindeki iki ayet birlikte değerlendirildiğinde, inanç özgürlüğünü ve dînin emirlerini yaşama özgürlüğünü sağlama hedefinin, “savunma hazırlıklarını haklı kılan” nedenlerin başında geldiği söylenebilir.[5]

3 Ocak 2012 (Memleket Gazetesi)



[1] Kutub, Seyyid, İslam Toplumuna Doğru, (çev: Ahmet Pakalın), 4. bs., Ravza Yay., İstanbul, 1998, s. 125.

[2] A.y.

[3] A.e., s. 125-126.

[4] Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 10 c., Eser Neşr., İst., 1979, V, 3409.

[5] Karaman, Hayrettin vd., Kur'an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 5 c., DİB Yay., Ank., 2007, III, 737.