Kur'an-ı Kerim'de Ehl-i Kitap ifadesi otuz bir defa geçmektedir. "De ki: Ey Ehl-i Kitap" hitabı ise sadece Al-i İmran ve Maide surelerinde yer almaktadır.  Ehl-i Kitab'ı "De ki" diyerek muhatap alan sekiz ayetin ikisi hariç (Maide, 5: 60, 76) diğer altısında onlara Rasulullah (s) aracılığıyla ve Ey Ehl-i Kitap lafzı kullanılarak hitap edilmektedir. Bu yazıda, (başka bir yazımızda ele aldığımız) "o sekiz ayetin dışında kalan" ve Ey Ehl-i Kitap lafzının yer aldığı diğer ayetlerden söz edeceğiz.  
Kronolojik olarak Hz. İbrahim'in Yahudi veya Hıristiyan olması mümkün olmadığı halde Ehl-i Kitap arasında böyle bir tartışma vardı: "Ey Ehl-i Kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?" (Al-i İmran, 3: 65). Ayetten anlaşılan, Müslümanların Tevrat ve İncil hakkında araştırma yapıp onlar hakkında Ehl-i Kitap ile fikrî tartışmalara girebilecekleridir. Bu bağlamda, Hz. İbrahim'in inancıyla ilgili bir niteleme yapılacaksa, söylenecek şey onun "hanif" ve "müslüman" olduğudur. Yüce Allah'ı millî bir tanrı şeklinde takdim etme gayreti içine giren Yahudiler ve Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu sayarak O'na ortak koşan Hıristiyanlar ise Hz. İbrahim'in öğretilerinden çok uzaktır (Karaman, 2007, I: 598-599).
Kur'an, Ehl-i Kitab'ı şöyle kınamaktadır: "Ey Ehl-i Kitap! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Ey Ehl-i Kitap! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (Al-i İmran, 3: 70-71). Bu kınamanın nedeni, Ehl-i Kitab'ın Tevrat'ı tahrif  etmeleri, müminlerin içine kuşku dü­şürmek amacıyla sabahleyin İslam'a girdiklerini, akşamleyin de İslam'dan çıktık­larını açıklamaları olabilir (Al-i İmran, 3: 72).
Kur'an-ı Kerim genel olarak Ehl-i Kitab'ı uyarmasının ardından onların Hıristiyan olanlarının iman konusundaki yanlışlarına şöyle işaret etmektedir: "Ey Ehl-i Kitap! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve Kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, '(Allah) üçtür.' demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır." (Nisa 4: 171). Demek ki, -Hz. İsa örneğinde olduğu gibi- bir kimse peygamber bile olsa ona dönük sevgi ve saygı putperestliğe dönüştürülmemelidir. Sevgi ve saygı tevhide aykırı bir biçim alınca küfre dönüşür (Ateş, 1998, II: 419). Hz. İsa Allah'ın kulu, peygam­beri, kelimesidir ve O'ndan bir ruhtur. O, ne Tanrıdır ne de O'nun oğludur. Allah'ın dilemesiyle Hz. Meryem onu kocasız doğurmuştur. Hz. İsa için Kendisinden bir ruhtur. denilmesi ya onun bu ruhtan nasibinin daha fazla olmasından veya bu ruhun ona intikalinin, diğer (ana-babalı) insanlardan farklı şekilde olmasından (Karaman, 2007, II: 190)  ya da Allahın bir mesajı/emri ile yaratılmasındandır.
Allah, Kur'an ile Kitâb-ı Mukaddes arasında ahlak esasları bakımından birlik bulunduğunu belirterek Ehl-i kitab'ı bu yeni peygambere ve yeni Kitaba imana çağırmaktadır (Karaman, 2007, II: 236): "Ey Ehl-i Kitap! Rasulümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi." (Maide, 5: 15). Ne var ki, Ehl-i Kitab'ın çoğunluğu; çekemezlik, kibir, inat ya da ırkçılık yüzünden Hz. Peygamber (s)'in davetini kabul etmemişler, din adamları da aleyhlerine delil olmasın diye Tevrat'ın Hz. Muhammed (s)'in vasıflarını anlatan ayetlerini saklamış ve halka söylememişlerdi. Demek ki, Hz. Peygamber (s) zamanında söz konusu ayetler Tevrat'ta vardı, sonradan çıkarıldı (Ateş, 1998, II: 495).
Şu ayet her ne kadar Ehl-i Kitaba hitap ediyorsa da maksat umumi olup bütün insanlığı kapsamaktadır: "Ey Ehl-i Kitap! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyamette), 'Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi.' demeyesiniz." (Maide, 5: 19). Hz. İsa'dan sonra yaklaşık altı asır geçmiş, insanlar onun getirdiği Kitabı tahrif ederek Allah'ın dinini bozmuşlardı. Böyle bir dönemde yüce Allah kıyamete ka­dar geçerli olmak üzere bütün insanlara doğru yolu göstermekle görevli kıldığı Hz. Muhammed'i öğüt verici, müjdeleyici, uyarıcı bir peygamber ve âlemlere rahmet olarak göndermiştir (Karaman, 2007, II: 242).

Ateş, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, 12 c., Yeni Ufuklar Neşr., İstanbul, 1988.
Karaman, Hayrettin vd., Kur'an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 5 c., DİB Yay., Ank., 2007.


27 Şubat 2014 (Memleket Gazetesi)