Önümüzdeki cumartesi günkü basın açıklaması, -ilk basın açıklamasında ifade edildiği üzere-Ramazan ayında, “Başörtüsüne Özgürlük” konusundaki son basın açıklaması olacak. Her ne kadar yaygın medyada bu konu es geçilse de, hükümet sessizliğini sürdürse de bu konu yürekleri sızlatmaya devam ediyor. Konu dinle, ahiretle ilgili çünkü.
Dinî kimliğini her türlü kimliğin üstünde tutan hanımlar, bu kimlikleriyle birçok ülkede olduğu gibi kamusal alanda var olmak istiyor. Ancak onlar aynı inanca sahip erkek olanlardan farklı olarak negatif bir ayrımla karşı karşıya kalıyorlar.
Üniversitelerdeki eğitimin boyutlarıyla ilgilenmek yerine; öğrencilere ve öğretim üyelerine baskı yapmakla uğraşan YÖK, özellikle İslami kimliğe karşı her zaman saldırgan bir tutum izliyor. YÖK, yasağı önceleri, dersliklerde uyguladı, ardından da okul binalarına ve kampüse yaydı. 28 Şubat sürecinde ise, başörtülü öğrencilere karşı amansız bir mücadele başlattı. Sadece öğrencilerle değil, kendi üyeleriyle de uğraşan YÖK, bu süreçte başörtüsüne destek verdiği için bazı öğretim üyelerini görevden aldı. Bunlarla da yetinmeyen YÖK, yasağı ÖSS sınavındaki fotoğraflara, açık öğretime, ehliyet sınavlarına kadar genişletti.
İşte bu bağlamda “Başörtüsüne Özgürlük Platformu” daralan özgürlük alanına bir genişleme çağrısı niteliği taşıyor. Konuya her ne kadar gazetemizde aydınların ilgi gösterdiği ima ediliyorsa da ne yazık ki, acıyı çekenler kadar Konyalı aydınların yürekleri sızlamıyor. Pek azı hariç basın açıklamasında görünmüyor. Konya’nın “efendileri” kadar “hanımefendilerinin” de değeri olduğunu düşünüyorum. Onların sorunlarına sahip çıkmak tarihi yâd etmek kadar değerli ve sevap olduğu kanaatindeyim.
Konya, “Beyaz Yürüyüş” konusunda iyi bir duyarlılık göstermişti. Dini duyarlılığın had safhaya çıktığı şu günlerde benzer bir canlılığı görememek üzücü. Yasaklar karşısında umudu yitirmek, şeytanı sevindirecek bir şey. Yoksa mübarek Ramazan ayında şeytanın eli kolu pamuk ipliğiyle bağlı ondan mı dini bir değer olan başörtüsüne yeterince sahip çıkılmıyor?
Göze çarpan bir durum da onca demokratik gelişmeye rağmen, hâlâ insanların ürkek tavırlarını sürdürmeleri. Basın açıklaması sonuna kadar yasal olmasına rağmen, “Ya bir şey olursa!” korkusu adalet için mücadele vermeyi sekteye uğratıyor.
Mevcut toplumsal ve yasal işleyişte kadın olmak başlı başına zorluklar içeriyor. Fakat Müslüman kadın olmak bu zorlukları en az ikiye katlıyor. Hele bir de kız çocuğu sahibi iseniz ciddi sıkıntılarla kuşatılmışsınız demektir.
Pakistan sallandı, İzmir sallanıyor. Toprağın silkelenmesi bizi dünyaya bağlılık konusunda silkelemeli değil mi? Ahirete salih amel götürmek kadar güzel bir şey var mı?
Murat Kayacan