Müslümanlar Hz. Peygamber ve İslami değerlere saygısızlık içeren İsrail asıllı Amerikan vatandaşı Sam Bacile’in “'Innocence of Muslims” (Müslümanların Masumiyeti) adlı filme yönelik tepkilerini gösterdiler. Bu bağlamda gösterilen tepkilerin sınırı ne olmalıydı? Hz. Peygamber (s)’e hakaret irtidat (dinden dönme) gibi büyük bir suç mudur? Hakaret edenin Müslüman olup olmaması fark eder mi? Alay amaçlı olmayan gayr-ı İslamî sözler İslam’a hakaret kabul edilebilir mi? Dolaylı hakaret doğrudan hakaret gibi mi değerlendirilmelidir? İslam’ı inkâr eden ona hakaret etmiş mi olur ve  Kur'an hakareti tespit edilenin ölümüne hükmeder mi? İslam’a hakaretin vuku bulduğu ülkenin elçisi -Müslümanların meşru otoritesi sözkonusu olsun ya da olmasın- sorumlu tutulup hakaret etmiş gibi cezalandırılır mı?

Allah ve Rasulü’ne sövmenin fıkıh eserlerinde spesifik bir tanımının bulunmayışı hususundaki güçlüğün bir kısmı, bu eserlerde Allah ve Rasulüne sövmenin genel olarak irtidat (dinden dönme) başlığı altında ve bu nedenle onun bir bölümü olarak ele alınmış olmasındandır.[1] Halbuki irtidat ile Allahu Teala ve Rasulü’ne sövmek ayrı şeylerdir.

Bir gayr-ı Müslim, Rasulullah (s)’a yalan isnat ediyorsa Malikilere göre ölüm cezasına çaprtırılamaz. İmam Ebu Hanife ile öğrencileri zımmîler (İslam devletinin egemenliğini kabul eden gayr-ı Müslimler)  ile olan anlaşmanın onların Allah’a ve/ya Rasulullah (s)’a sövmeleriyle sona ermeyeceği kanaatindedirler. Zımmîler ölüm cezasına çarpıtırılmadığı gibi, onların kendi dinlerinde haram olan kötü fiileri işlediklerindeki gibi caydırıcı tazir cezasına çarptırılmaları gerekir.[2]

Yine bir gayr-ı Müslim, salt İslam’ın inanç yapısıyla çelişen bir dini doktrine inandığını söylemesiyle mukaddeslere sövme fiili işlemiş olmaz. Sözgelimi Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu kabul eden Hıristiyan inancının Müslüman inancı açısından sövgü içerdiğine hükmedilebilir. Zira Hırstiyanların bu inançları, Allah’ın çocuk isnat edilmekten münezzeh olduğunun ifade edildiği sarih Kur'an ayetiyle (İhlas, 112: 3) çelişmektedir. Ne var ki Hıristiyanlar Müslümanların hissiyatlarını rencide etmek için değil, normal olarak bu inancı ikrar ettiklerinden, Allah ve rasulü’ne sövmüş olmamaktadırlar.[3] Benzer şekilde Hallac-ı Mansur’a ait “Ene’l-hak (Ben Hak’ım!)” ya da Bayezid-i Bestami’nin “Kendi şanımı tespih ve tenzih ederim, benim şanım ne yücedir!”[4] şeklindeki sözler de Hıristiyanlarınki gibi fevkalade yanlış olsalar da Allah’a sövme kastı olmayan bâtıl sözlerdir.

İbn Ömer’in naklettiği, “Rasulullah (s) buyurdular ki: Yahudiler size selam verince onlardan biri, es-sâmu aleyküm (Ölüm üzerinize olsun!) der, sen de ona, ‘Aleyke!’ de.”[5] Şeklindeki hadisteki Yahudilerin es-selamu aleyküm yerine es-sâmu aleyküm demeleri mukaddeslere sövme bağlamında nasıl değerlendirilebilir? Bu ifade mukaddeslere sövgü kabul edildiği gibi başka bir görüşe göre ise, tahkir edici sözler kesin ve açık ifadelerle iletilmediklerinden ötürü, bu kategoriye girmez. Yani selamın arkasına gizlenmiş bir sövgü sarih değildir. Ek olarak, bu tür ifadeleri kullananların öldürülmeleri gerektiği doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s) onların öldürülmelerini ya da daha hafif bir cezaya çarptırılmalarını emretmemiştir.[6]

Bir kişinin gücendirme niyeti olmaksızın kullandığı ifadeler de hakaret değildir. Sözgelimi Hz. Peygamber (s) için “O peygamber değildi, ona hiçbir şey indirilmedi.” diyen kişininki açıktan yalanlama olup sadece o kişinin imansızlığını göstermekte[7]  ve bu ifade bir hakaret içermemektedir.

Kur'an Rasulullah (s)’a sövmenin cezasının ölüm olduğuna bir atıfta bulunmamıştır. Kur'an’ın genel üslubunun mukaddeslere sövenin kendini rezil ettiği ve Allah’ın lanetini celp ettiği, bunun da had cezasını gerektirmeyen -ve bu sıfatıyla, cezası devlet başkanı veya ehliyetli adli otoritelerce belirlenebilecek- tazir suçları kategorisine girdiği söylenebilir. Kur'an Hz. Peygamber (s)’e deli ve sihirbaz denildiğini, onun Kur'an’ı uydurduğunun söylendiğini ve ahiret inancının reddedildiğini aktarmakta, bu suçlamaları yalanlamakta ve fakat Hz. Peygamber (s)’e sabır göstermeyi, mantıklı davranmayı öğretmektedir.[8]

Allah’a Rasulü’ne ve diğer dinî değerlere sözlü saldırı olduğunda ilk tepki olarak silah alıp gösteri yapmak, yakıp yıkmak hatta (ABD elçisinin öldürüldüğü Libya’da olduğu gibi) hakaretin doğrudan sahibi olmayan ülkenin elçisini öldürmek vb. eylemler İslamî bir tavır değildir. Peygamber (s) elçilerin öldürülmesini yasaklamıştır. Öyle ki yalancı peygamber Müseyleme'nin iki elçisi Rasulullah (s)’ın huzuruna gelerek Müseyleme'nin sözlerini tekrarladıklarında Peygamberimiz onlara, ‘Elçileri öldürmek yasak olmasaydı her ikinizi de öldürürdüm.’ demiştir.''[9]

Memleket Gazetesi (20 Eylül 2012)



[1] Kemâlî, Muhammed, Hâşim, İslam’da İfade Hürriyeti, (çev: Muhammed Şeviker), İnsan Yay., İst., 2000, s. 209.

[2] A.g.e., s. 231-232.

[3] A.g.e., s. 213.

[4] Demirci, Mehmet, “Gazali’nin Şathıyelere Bakışı”, İslami Araştırmlar Derg., C. 13, S. 2-3, Ank., 2000, s. 448-449.

[5] Buhari, İsti'zan 229; Müslim, Selam 8; Muvatta, Selam 3; Ebu Davud, Edeb 149; Tirmizi, Siyer 41.

[6] Kemalî, a.g.e., s. 220-221

[7] A.g.e., 223.

[8] A.g.e., 238-239.

[9] Ebu Dâvud, Cihad 166.