Ali Sürücü Bey ve YÖK Kamburu
Gazetemizde yayınlanan röportajında
AKP il başkanı Ali Sürücü Bey, başörtüsü yasağı ve meslek liselerine uygulanan
katsayı adaletsizliğine dair, “Meclis çoğunluğu ile bu iş olmuyor. Çıkarılan
kanunlar Cumhurbaşkanı’ndan geri dönüyor. İkinci kez kabul edildiğinde bu sefer
de Anayasa Mahkemesi’nden geri dönüyor.” dedi.
Haksöz dergisinin bu ayki sayısının
da gündemi bu konuya ayrılmış. Cumhurbaşkanının aşırı yetkilerinin ve YÖK’ün
Meclisi “umursamaz” tavrının kaynağının 1980 darbesi olduğu gerçeğine vurgu
yapılmış. Hükümete sorumluluklarının hatırlatıldığı dergide Ali Sürücü Beyin
yaklaşımını doğrulayacak değerlendirmeler de var.
Bu konudaki haksızlığı gidermek
mevcut durumu sürekli resmetmeyle çözülebilir mi? Başbakan Erdoğan’ın ve
Hüseyin Çelik’in YÖK’ten müşteki olduğunu bizimle paylaşması onların
duygularını yansıtabilir ama iradesini değil. Hükümetin konuya çözüm
getireceğine biz de Ali Sürücü gibi inanmak istiyoruz. Ne var ki, iktidar
samimi ise neyi bekliyor? Meclisin çoğunluğunu elinde bulunduran yönetim
acizliğini vurgulayıp durursa, yönetimi altındakiler buna gülüp geçmez mi?
İktidar saygınlığını yitirmez mi? YÖK’ün mevcut olanı yetmiyormuş gibi katsayı
adaletsizliğini daha da katmerleştirmesi iktidarın saygınlığını büyük ölçüde
yitirdiğinin göstermiyor mu?
Hükümetin bu gidişten rahatsız
olduğunu biliyoruz ama darbe sonucu oluşan bu yapı şikâyet etmekle ıslah
olmuyor. Çünkü “doğru yolda olduklarından” eminler. Vakit gazetesi üst üste
birkaç gün; birkaç yıl önce YÖK ve MEB arasında yapılan görüşmelere dair YÖK
başkanı ve rektörlerin sözlerini içeren bant kayıtlarını yayınladı. Bu zevatın,
“Bakanla kesinlikle uzlaşmayalım, teklif dahi getirmeyelim, ne derse karşı
çıkalım. Meseleyi zamana yayalım. ‘80 bin üniversite elemanı teklifinizi
değerlendirecek.’ diyelim.” şeklindeki ifadelerini uzlaşmaya asla
yanaşmayacaklarının birer göstergesi olarak okumak mümkün. Bu durumda,
Erdoğan’ın daha önceleri sarf ettiği, “Toplumsal mutabakat sağlandı, sıra şimdi
kurumlar arası mutabakatta.” sözünün makes bulması mümkün değil.
Demek ki yapılması gereken, yüksek
öğrenimde onulmaz bir rahatsızlık olan YÖK’ü kaldırarak üniversitelerdeki
tahakkümü bitirmektir. Aksi takdirde kriz daha da yayılacak ve belki de ülkeyi
kaplayacak. Zira başörtüsü ve meslek liselerinin katsayı sorunu, ülke halkının
büyük bir kesimini ilgilendiriyor.
YÖK ve Cumhurbaşkanı’nın yol açtığı
insan hakları ihlalleri ne kadar sabır sınırlarını zorluyorsa, AKP iktidarının
da bu konudaki “ataleti” aynı ölçüde yasağa katlanmayı imkânsız hale getiriyor.
Haksızlık yapanların tarihe kara bir leke olarak geçecekleri ne kadar doğruysa,
adaleti tahkim etmekle görevlendirilmiş olup görevini yerine getir(e)meyenlerin
de “ak bir sayfa” olarak tarihe geçemeyecekleri o kadar doğrudur.