Haksöz dergisi yazarı Rıdvan Kaya’nın kaleme aldığı “Değişim Sürecinde AK Parti ve Müslümanlar” adlı kitabı, Ekin Yayınları okuyucuyla buluşturdu. Kitapta AK Parti’nin dünü ve bugünü ele alınmış. İslâmî kesim bir bütün olarak ele alındığında eser, bir özeleştiri niteliği taşımakta ve iyiliği emir, kötülüğü nehiy niyetli önemli bir çaba.
Kitap, AK Parti’nin başörtüsü konusunda “toplumsal mutabakat” söylemindeki çelişkisine işaret ediyor ve bu mutabakatın Kıbrıs ve AB konusunda aranmadığını söylüyor. Gerçekten de aranan mutabakat son iki seçimde AK Parti bünyesinde gerçekleşti. Buna rağmen hala temel hak ve özgürlüklerin bazı sosyal kesimlerin ve kurumların insafa gelmesiyle elde edileceği beklentisi artık terk edilmeli ve AK Parti neredeyse iki kişiden birinin oy aldığı parti olarak sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Nasıl Kürt dilinin özgürce kullanımı ve kültürünün kendini ifade etmesi Türklerin, Yahudi ve Hıristiyanların dinlerini rahatça yaşamaları da Müslümanların insafına bırakılmamalıysa, benzer şekilde başörtülü hanımların da İslâm’ın bu emrini yerine getirmeleri, toplumun bir kesiminin ya da birtakım kurumların keyfine bırakılamaz. Bu konuda üzücü olan bir nokta da, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde önceki seçim döneminden farklı olarak AK Parti’nin başörtüsü sorununu çözeceğine dair bir vaatte bulunmaması, seçmenin büyük oranda söylemdeki bu gerilemeyi sorgulamaması ve adeta yasağı kanıksamasıdır.
Kaya, Irak işgali öncesinde AK Parti’deki “ABD ile ilişkilerimiz bozulursa kaybederiz!” şeklindeki küresel istikbara boyun eğici tavrı da sorguluyor. Hakikaten, ülkeler arası ilişkilerde her zaman güçlü taraf kazanmaz. Güçlünün ayakta kalabilmesi, zayıf olan ile iyi ilişkiler kurabilmesine, onu da gözetmesine bağlıdır. ABD, işgal ettiği Irak’ta, geçinemediği bir Türkiye ile komşu olmak ister mi? Mısır’ın Hüsnü Mübarek’i bile kendisini nasıl ağırdan satıyor ve kendi görüşleri doğrultusunda bir alan açıyorsa, Türkiye niçin ABD’nin her talebine “iyi geçinme adına” boyun eğsin?
Eserde AK Parti’nin İslâmcı bir parti olmadığına hükmediliyor ve hatta ideolojik-politik bir kimlik taşımasının mümkün olmadığına işaret ediliyor. Lübnan Hizbullah’ının manevi lideri Fadlullah ise AK Parti deneyimini “şiddete meyleden İslâmî gruplar için” bir laboratuar mesabesinde görüyor ve incelemeye değer buluyor. Bu partiye yaklaşım konusundaki fark aslında İslâmcılığın sınırlarını çizmedeki zorluğu da net bir şekilde ortaya koyuyor.
AK Parti’nin 2004 yılında, zinayı suç sayan ceza yasasındaki değişiklik yapma niyetli gayretleriyle ilgili olarak Kaya: “Ailenin ve toplumun konması konusunda samimi bir niyet varsa öncelikli bu toplumda İslâm’a ve ahlaki değerlere savaş açmış kapitalist kültürün yığdığı pisliklerle mücadele edilmeli değil midir?” diye soruyor. Kapitalist kültürün getirdiği ahlakî ifsat ile mücadele topyekun bir çabayı gerekli kılıyor. Bu konuda iktidarın olduğu kadar halkın da üzerine düşen sorumluluklar var. Zira gayr-ı ahlakîliği “el ile” önleme imkânına şu an sahip olan AK Parti ama “dil ile” önleme konusunda yapılabilecekler bu parti ile sınırlı değil. Bu bağlamda zina suçuna istenen düzeyde olmasa da suç olduğunu tescil edebilmek de olumlanması gereken bir çabadır diye düşünüyorum.
Rıdvan Kaya’nın bu çalışması, kavramlarımızı yitirme, liberalleşme ve dini hayata uydurma tehlikesine karşı samimi bir çaba. Nasıl cumhuriyetin ilk yıllarında kendilerine alan açmaya çalışan Müslümanlar kendilerini maslahat icabı milliyetçi-muhafazakâr olarak tanımladılar ve ne yazık ki yetiştirdikleri nesil kendilerini Müslüman olarak tanımlamaktan uzaklaştılarsa, benzer bir risk büyük teveccüh gören AK Parti döneminde yetişen nesil için de söz konusudur. Bir farkla ki, bu dönemde yetişen nesil, kendisini Avrupalı gibi düşünen liberal bireyler olarak tanımlayacaktır. Kaya’nın uyarılarına dikkat!
Murat KAYACAN