Mustafa İslamoğlu, “Üç Muhammed” adlı değerli eserinde Hz. Peygamber (s)’in anlaşılması konusunda iki zaafa ve bir doğruya işaret eder. Zaafların ilki Hz. Muhammed (s)’i gaybı bilen, bol şefaat eden, işlerinin çoğunu mucize ile gören, “beşer” üstü bir varlık olarak gören anlayıştır. İkincisi ise bunun tersine onu bir “postacı” konumuna indirger. O, vahyi getirmiş, insanlara anlatmış ve vefat etmiştir. Dindeki yeri bu kadardır. Onun vahyi anlama biçimi o kadar da önemli değildir. Üçüncü ve son anlama biçiminde İslamoğlu, dengeyi yakalamaya çalışır. Hz. Peygamber (s) ne beşer üstü bir insan ne de salt vahyi nakleden bir kimsedir. O, Allah’tan aldığı vahyi sözlü olarak aktarmış, hakkın, tevhidin ve adaletin şahitliğini yapmış inananlara “en güzel örnekliği” sergilemiştir.
Üçüncü yaklaşım gerçekten makuldür ve bize “örnek alınabilir” bir peygamber sunmaktadır. O bizim gibi çarşılarda gezer, yorulur, dinlenir, evlenir, uyur, ibadet eder, savaşır, anlaşmalar yapar, kızar, öfkelenir, affeder. Bizden farklı olarak yanlış yaptığında (Abese, 80: 1-4) uyarılır ve hatasını hemen düzeltir. Onda kendimizi buluruz. Onun gibi olmaya çalışırız. Kur'an’da 33 yerde ona itaat etmemiz emredilir. Yani o “örnek almamızın” mümkün olduğu bir peygamber olarak takdim edilir.
Benzer şekilde biz de “Üç Mevlana”dan bahsedebiliriz. İlki dinlerin birleştirilmesini savunur, Moğol işgaliyle arası iyidir, en fazla bir şairdir, kadını aşağılar, Kur'an dışı hakikatleri savunur, hulul akidesine sahiptir, eserlerini hep Farsça vermiştir, hikâyeleri ağırlıklı olarak Tevrat’tan alınmadır, Türk İslâmı’na dayanak oluşturur. İkinci Mevlana ise hakiki bir muvahhittir, mücahittir, kadının toplumdaki yerine önem verir, tevhid akidesini ısrarla vurgular, büyük bir müfessirdir, şairdir, Kur'an’ın hadimidir… Üçüncü Mevlana’ya gelince, Farsça bilmediğim, edebiyatçı olmadığım, o dönemin siyasi ve sosyal olaylarını konunun uzmanları kadar bilmediğim için bir şey söylemek istemiyorum.
Konya’nın içinde yer etmiş hoşgörüsüne sığınarak Mevlana üzerine uluslar arası sempozyumların düzenlenebileceğini, Konya halkının artık bir metropol kentinde yaşadığını, bu konuyu “küresel” bazda ele alabileceğini, doğruyu rahatlıkla tartıp görebileceğini, Mevlana’ya iftiralar varsa onları sağduyusuyla ayıklayabileceğini, Konyalıların korunması gereken “çocuklar” olmadığını, fikri olan bu konuyu mahkemelere taşımaya gerek görmeyeceğini, Mevlana hakkındaki zemmedici ya da methedici tarihi bilgileri akl-ı selim ile değerlendirebileceğini ve “beşer” olan bir Mevlana tasavvuru geliştirebileceğini düşünüyorum, düşünmek istiyorum. Böyle bir yaklaşımın Mevlana’nın örnek alınabilir yönlerini daha da güncelleştireceğini, Konya’nın tanıtımına faydası olacağını, bu bakış açısının Mevlana’yı olumlu yanlarıyla “örnek alınabilir” bir Müslüman kılacağını düşünüyorum.
Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Akyürek Bey’in “Üç Mevlana” konulu bir sempozyuma ortam hazırlayabileceğini  düşünüyorum. Yanılıyor muyum?

2.12.2004 Memleket Gazetesi/Konya