Sol partiler çırpınıyor
Cumhuriyetin kuruluşundan beri kendisini solda gören
partiler bir türlü Türkiye halkıyla iyi bir diyalog kuramadı. Kendisini sağda
gören partilerin “insan hakları” konusundaki sinmiş tavrı karşısında bir atağa
geçip, “İnsan hakları deyince biz akla geliriz.” diyemedi. Maalesef sol parti
deyince aklımıza “devletin soğuk yüzü” geliyor. Zeki Özçınar’ın Aksiyon
dergisinin 529. sayısındaki “Sol'un din ve değişimle imtihanı” yazısında dediği
gibi, Özellikle merkez sol partiler,
toplumdan giderek uzaklaşıyor. Orhan Veli’nin, “Sol elim/zavallı elim” dizeleri
de Türk solunun hâl-i pür melâlini güzelce özetliyor.
Sol partilerin yaşadığı sorunla hakkında Ömer Çaha,
ilginç bir tespitte bulunuyor: “Solu sıkıştıran iki cendere var: Topluma mal olmuş millî-manevi
değerler ve küresel değerler. Mesela CHP, toplumu es geçtiği için toplumdan,
küreselleşmeyle bütünleşemediği için küresel değerlerden -deyim yerindeyse-
tokat yiyor.” Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Fuat Keyman ise, “Kültürel ve
ekonomik hayatın farklılaşması/çoğullaşmasıyla birlikte kimlik problemleri
ortaya çıkıyor. İslâm’ın yükselişi, etnik sorunların gelişmesi ve diğer sosyal
hareketler gibi. Ayrıca toplum, küreselleşmeye entegre olma sürecinde. Sol, iki
değişime de cevap veremiyor.” diyor. Murat Karayalçın’a göre de,
“Küreselleşmenin üretim sistemlerini değiştirmesi, yeni sorunları beraberinde
getirdi; değişim yeterince algılanamadı, sorunlara çözüm üretilemedi ve sol
öldü.”
Solun, bir başka handikabına dikkat çeken isim ise
CHP’li Ertuğrul Günay: “Parti, gönüllü kitleler yerine bir avuç profesyonelin
güdümündedir. Temel felsefî sorunlar da var. Türk solu, tercüme olmaktan
kurtulamamıştır. Halk kaynaklı hareket olmak yerine, devletle özdeş görünmüş,
halkla bütünleşmemiş ve halka yabancılaşmıştır.” Halktan kopan yönetimlerin
statükoya sığınmaları normaldir. Bu, biraz da politikacıların hırslarından
kaynaklanıyor. CHP’nin konumu aslında
Muhafazakar ve Hıristiyan Demokrat partilerle örtüşüyor. Çünkü, refleksleri
aynı. Değişime direnen, sorunlara çözüm üretemeyen sol, geniş halk kitlelerini
kucaklayamamanın sıkıntısını da yaşıyor. Ezilen yığınlar, gelir adaletsizliği,
varoşlar gibi sorunlar hakkında sosyal demokratların ne düşündüğü bilinmiyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ı, çocuklar gördüğünde, “Bir şut çeksene abi!” diyebiliyor.
Soldaki bir lidere böyle davranılması görülür şey mi? Mevcut yapı üzerine kim
gelirse gelsin solu diriltmesi zor. Sol partilerin halkla barışması gerekiyor.
Mustafa Sarıgül CHP’nin başına gelse bile, yüzde 20’lik oyu belki korur, daha
ötesi yok. Artık herkesin, önümüzdeki 10-15 yılda AK Parti’nin ilerisinde
siyaset geliştirmesi lâzım. Aksi halde, AK Parti, ANAP’ın durumuna düşmeden
kimse umutlanmasın.
Sol partiler kendisini sorgulamazsa Türkiye’de solun
ilk kez Meclis’e girememesi söz konusu olacaktır. Sol–din ilişkisi, sorunlu bir
alan; sağlıklı bir zeminde seyretmiyor. Bunda, “tek parti” dönemi uygulamaları
ile dinin hâlâ tartışmalı bir alanı ifade etmesinin yanında, “din-devlet”
ilişkilerinde yaşanan gel-gitlerin etkili olduğu elbette söylenebilir. Ancak,
sol partilerin, hem dinsel motiflere hem de dini hassasiyeti olan kitlelere
sürekli mesafeli durduğu da bir gerçek. İlişkiyi, korkular belirliyor;
bilinçaltındaki “laik–antilaik”, “rejim”, “şeriat–gerici”, “başörtüsü” eksenli
söylem terk edilemiyor. Hem de, dini hassasiyetlerin “modernleşme” ve “sisteme
uyum” eğilimine girdiği ortadayken, son 20 yılda seçim sonuçlarını belirleyen
ve yöneldiği partileri iktidara taşıyan bir kitlenin yok sayılması bir çelişki
aslında. Gerçi son dönemde, Kemal Derviş, İsmail Cem başta olmak üzere bazı sol
siyasiler, ‘din’ konusuna siyaset ve toplum biliminin argümanlarıyla
yaklaşmıyor değil. Derviş ve CHP İstanbul Milletvekili Memduh Hocaoğlu’nun
başörtüsü konusundaki sıcak mesajları da, hemen hatırladıklarımız arasında.
Ancak, bu sıcak yaklaşımların da bir ara “Anadolu Solu” söylemini seçimlerde
kullanan Deniz Baykal’ın “DNA’mız değişmeyecek.” yollu direnciyle
karşılaştığını ekleyelim. Yani, “Din, yanlış sınıf bilinci ve dinsel kimlik
halkı aldatıyor, halk buna inanıyor, halkın doğruyu bulması gerekiyor.”
Türkiye’de de, karmaşık tabloyu dikkatle tartışmakta
yarar var. Görünen o ki bu konu, gündemdeki önemini kısa vadede yitirmeyecek.
Bugünkü sol partilerin solunu sağını belirlemesi gerekiyor. Yoksa sonu tükeniş.
İngiltere İşçi Partisi lideri ve başbakan Tony Blair’in eşinini bir başörtülü
öğrencinin davasını alması hadi “beklemeye/bekletmeye alışmış” sağcı
muhafazakâr parti liderleri ve mensuplarına bir şey hatırlatmıyor. Bu bilgi sol
partileri niye hiç kıpırdatmıyor?
31/04/2005 Memleket Gazetesi/Konya