Kim ne demiş?
Elimdeki
kitap Ahmet Bedir’in kaleme aldığı “Yitik Masumiyet” adlı çalışma. Eserde
tanzimattan günümüze “cumhuriyet aydını” olarak lanse edilen birtakım
yazarların Kur'an’a bakışlarına yer verilmiş. Bu yazarlar Batı ile karşılaşınca
adeta duvara çarpmışlar.
Sözgelimi
Hüseyin Cahit’e göre “Kur'an’ın toplanması Hz. Osman’ın içtihadı ve Kur'an
duruma göre inen bir Kitap.” Cahit, hafızlık kurumundan ve Kur'an’ın her gün
namazda 5 defa okunan bir Kitap oluşundan habersiz görünüyor.
M. Akif
Ersoy’un “Protestanlara zangoçluk etmek”le suçladığı Tevfik Fikret: “Şerikim
yok diyorsun ama bak kaç tane var?” diyerek vahyi boşa çıkarma çabasına
girişmiş. Halbuki insanların Allah hakkındaki zanları delil olmaz. Allah’tan
başkasını O’nun ortağı kılmak ancak “sanal” bir iddia olabilir.
Midhat Paşa,
Ziya Paşa, Ali Suavî, Agâh Efendi, Namık Kemal mason locasına girmiş.
Masonluğun neliğini ifşa eden Cemaleddin Afgani’nin mason olduğunu çok sık
duyarız ve bu iddia onun gibi yiğit bir İslâm birliği savunucusunu dışlamak
için kullanılır da mason olan diğer kimseler pek gündeme gelmez.
Kitaptan,
Abdullah Cevdet’in, “Allah Kur'an’ı Arapça indirdi.” (Yusuf, 12: 2) ayeti için,
“Din-i cihan isteseydi, Esperanto ile indirirdi.” dediğini öğreniyoruz. Vahyin
indiği dönemde Esperanto’nun varlığı bir yana A. Cevdet’in “akıl verici” tavrı
oldukça müstehzi.
Bedir, bize
Türk filmlerindeki “dindar insanlarla” alayın aslında cumhuriyet dönemi
aydınları arasında “favourites” (sık kullanılanlar) arasında olduğundan
bahsetmiş. İşte bir örnek: “Kirpi kılları gibi ayakta duran iki kalın kaş,
içeriye çökmüş kömür gibi siyah, kor gibi yakıcı, burgu gibi kesik iki ufak
göz. Burun uzun ve tilkininki gibi. Kara sakal hayli kırlaşmış. Boyu kısa,
vücudu ağır ağır, sallana sallana yürüyüşü ona özel bir heybet verir.” Bu
cümleler Halide E. Adıvar’ın, “Sinekli
Bakkal” adlı eserinden. Benzer tasvirleri Kemal Tahir’in “Kör Duman” ve H.
Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli miyim?” romanlarında, Reşat Nuri Güntekin’in
eserlerinde ve Aziz Nesin, “Sizin Memlekette Eşek Yok Mu?” kitabında görmek
mümkün.
Yazarın,
İslâm aleminin son müçtehitlerinden birisi olduğunu söylediği Suavi, “Şeriat
devlet işine karışırsa ilerleme olmaz.” diyor. Suavi’ye göre siyaset ilminin
kaynağı coğrafya, iktisat ve ahlâktır. Kur'an’ın her harfinden bir yorum ile
hüküm çıkarıp devlet yönetilemez. Yaşasaydı Suavi’ye “Acaba devletin olmazsa
olmazı niteliğinde Kur'an’dan kaç yasa metni çıkar?” diye sorardık.
Abdullah
Cevdet’in verdiği “Ateizm” kitabının inançlarını sarsmasının ardından Z.
Gökalp’ın intihar girişiminde bulunduğunu yine elimizdeki eserden öğreniyoruz.
Falih Rıfkı
Atay da oldukça cesur: “Medeni kanun muamelat, ukubat ayetlerini neshetmiştir.
Şeriatçılık bu mensuh ayetlere dayanır. Uygulandığı zaman 20. asrı 7. asrı
düzeniyle yönetmek anlamına gelir.” Medeni kanun zamanlar üstü bir şey mi ki,
Kur'an’ın cezalandırma ve muamelat ayetlerinin hükmünü kaldırsın?!
Yukarıda
görüşlerini zikrettiğimiz yazarların önemli bir kısmı MEB Türkçe kitaplarının
“olmazsa olmaz” yazarları. Akif’in deyimiyle gerçekten bir dönem “Din harab,
iman turab olmuş.” Böyle devam edecek mi yoksa “Dur biz halkız!” diyecek miyiz?
17.2.2005
Memleket Gazetesi/Konya