Hıristiyan radikaller,  liberalizmin Amerikan toplumunu çürüttüğünü, toplumun bekası için iyilerle kötülerin saflaştığı, kötülerin cezasını bulduğu bir efsaneye ihtiyaç olduğunu söyleyen Leo Straus’tan beslenmektedir. Bu kesimin günümüzdeki en popüler kolu olan Protestan evanjelik fundamentalizmi, 19. yy’ın sonlarında daha İslâm tehdidi algılaması henüz ortada yokken, Amerika’da doğdu. Kendisini laik tepkilere karşı konumlandırdı. Son yıllarda “İslâm felaketine” (?) odaklandı. Medeniyetler çatışması ve tarihin sonu argümanlarının desteğiyle küresel anlamda beklenmedik bir etki gücü kazandı. 1970-1990 yılları arasında bu tür bir fundamentalizm ABD yönetiminde büyük güce erişti. Çocuk düşürme kliniklerinden Beyaz Saray’a, Yüksek Konsey’den kongreye, devlet okullarından kitapevlerine, dışişlerine kadar birçok alan ve sektörde etkili oldu.
Bush yönetiminin söz ve uygulamalarında Evanjelikler’deki haçlı zihniyeti açık bir şekilde kendisini gösterdi. Bush bu tür bir Hıristiyanlık yorumunda kendisinin anahtar rolü olduğuna inandı ve hâlâ inanmaktadır. O, yardımıyla kendisini alkolden kurtaran, yol gösterici eliyle her politik eylem, karar ve savaş ya da barışa doğru attığı adımda arkasında olan Tanrı’nın kılıcının kendisi olduğuna inanmaktadır. Kampanyaları sırasında Hz. İsa’yı “siyasi filozof” olarak tanımlaması da bunu desteklemektedir.
Bush bu dinî siyasî görüşünü iç ve dışişlerinde uygulamaya sokmaktadır. Onun dinî yorumu, Tanrının karşısında yer alan bir “şer eksenini” hedef almasına izin vermektedir. Sözgelimi Bush, meşhur fundamentalist Franklin Graham’a yönetiminde rol vermiştir. Evanjelik olan bu şahıs İslâm’ı “şer dini” olarak görmektedir. Ona Pentagon’da Başlangıç Duası yapma ve İyi Cuma hizmetleri görevi teklif edildi. Onun Körfez’de Arapça İncil dağıtımı yapmasına izin verildi. O aynı zamanda Irak ve Afganistan’ın yeniden yapılanmasında rol sahibi sivil Evanjelik birliğinin de “sesi gür” üyelerinden birisi.
İktidardaki Evanjelik ekip, İsa’nın tutkusu olan “adaleti” somut hale getirdiklerine inanmaktadır. Son Irak savaşıyla ilgili olarak Bush’un bir konuşmasında sarf ettiği sözler bunu açığa vurmaktadır: “Ben Tanrının önünde saygıyla eğiliyorum ve işimi hikmetli bir şekilde yapmama yardım etmesini diliyorum.” Bush’un gerek kişisel gerekse dünya tarihini okuma biçimi onun hayır ile şer arasındaki mücadelede kendisinin önemli bir figür olduğuna inanması için kifayet etmektedir. Bu çatışmacı yaklaşım uluslar ve dinler arası ilişkileri kırılgan hale getirmekte, gerçekten bir şer ekseni varsa bu Bush’u iyi, onun politikalarına karşı çıkanları da doğrudan şer mihverine yerleştirmekte, yani “iyi”nin ölçüsü Bush politikalarını desteklemeyle eşdeğer görülmektedir.
Bush yönetiminde etkili iki üye olan Paul D. Wolfowitz ve Dick Cheney’in mimarı olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz 1992 tarihli yeni Pax Americana Clinton’u olduğu gibi Bush’u da “şer ekseni” kabul edilen Irak’ta İran’da ve Kuzey Kore’de terörü “önleyici” saldırılara zorlamıştır. Bu Evanjelik Pax Americana dünyayı iyiler ve kötüler olarak ikiye ayırmış ve müphem bir “öteki” üzerine olumsuz bir söylem geliştirmiştir. Bu müphem ötekini Amerika’yı seven Tanrı ve O’nun rahmetiyle Amerikalı politikacılar, kontrol altında tutmaktadır.
Bush yönetimi Beyaz Saray’ı askerilik, güç gösterisi ve Mesihçi coşku üçlemesiyle tanıştırmıştır. Bu üçleme dünyayı özellikle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirme girişimlerini terör yöntemleriyle sürdürmektedir. Bu durum Müslümanları ve tüm dünyadaki Amerikalı olmayanları rahatsız etmektedir ve onlar bazen tepkilerini sözlü bazen de fiilî olarak vermektedir.
Evanjelik fundamentalizmi tenkid ederken Müslümanları, onlarla eşit derecede dünyadaki şiddetten sorumlu tutmak ise en iyi ihtimaller safdilliktir. Çünkü çözümün yolu, zulme karşı sessiz kalmamaktan geçer. Neticede sürekli “diyalog” peşinde koşanların bile ülkelerinde rahatça yaşayamadıkları bir dünyada yaşamaktayız.

16.12.2004 Memleket Gazetesi/Konya