Kur’an’da “İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına"
Peygamber
(s) Ehl-i Kitap’a, “Tevrat’a da İncil’e de uysanız olur. Son risaleti kabul
etmek zorunda değilsiniz. Cennet hepimize yeter.” dememiş, onları da İslam
dininin son halkasını kabule, Kur’an’a davet etmiştir: “Biz Allah'a, bize indirilene,
İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına indirilenlere; Musa'ya ve
İsa'ya verilene ve bütün peygamberlere Rableri katından verilenlere iman ettik.
Onlar arasında bir ayırım yapmayız. Biz O'na (Allah'a) teslim olanlarız, deyin.”
(Bakara, 2: 136). İslam, sadece son dinin değil, tüm peygamberlerin getirdiği
dinin ortak adıdır. Ayette, bu dinin (İslam) halkalarına dikkat çekilmektedir.
Bu peygamber isimlerinin sayılması, insanları dine davet etmede onlarla “ortak
yönlere” dikkat çekme açısından iyi bir örnektir. Yahudiler, Hz. İsa’nın ve Hz.
Muhammed’in peygamber olduğuna inanmazlar; Hristiyanlar ise Hz. Muhammed’in
peygamberliğini kabul etmezler. Tüm peygamberlere iman, son peygamberin ve
ümmetinin özelliğidir. Ehl-i Kitap’ın düştüğü önemli bir hata ise
insanlarla (Üzeyir ve İsa) Allah arasında akrabalık bağı iddiasında
bulunmalarıdır. İlahlaştırılmış birine iman ise ahirette makbul bir iman olmayacaktır
ve o, şirkin ta kendisidir.
Ehl-i
Kitap, cahilce bir tavır göstererek kendilerinden önceki peygamberlerin Yahudi
veya Hristiyan olduklarını iddia etmektedir. Hâlbuki insanların kendilerinin
değil, atalarının iyiliklerinden dolayı övünmelerinin onlara katacağı bir erdem
ya da sevap söz konusu değildir: “'Yoksa siz İbrahim'in, İsmail'in,
İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının yahudi veya hıristiyan olduklarını mı
söylüyorsunuz?' De ki: 'Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı?' Allah'tan
gelen bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir! Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir.” (Bakara, 2: 140). Doğru olan, “Bizden önce yaşamış
örnek kişiler de bizdendi.” demek değil, “Biz de onların güzel yolunu
sürdürüyoruz.” demektir. Ehl-i Kitap’ın bu söylemi, onların mezheplerini,
alimlerinin görüşlerini dinin önüne geçirdiklerini gösterir. Çünkü onlar, “Peygamberlerin
izinden gidiyoruz.” demeyip, peygamberlerin de aslında onların yolunda olduğunu
ima etmektedirler. Ayetteki “Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı?”
ifadesi öğrenme amaçlı değil, kabul edilemez iddialarda bulunan kimseleri
kınamak içindir. Allah’a şahitlik edici olarak Hz. Muhammed ve Kur’an
gelmiştir. Ancak meseleyi bilen kötü niyetli Ehl-i Kitap alimleri, bunu
gizlemektedir.
Kur’an’da,
son peygamber’den şu birleştirici mesajı vermesi istenmektedir: “De ki: 'Biz
Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına
indirilene; Musa'ya, İsa'ya ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere iman ettik. Onların hiçbiri arasında bir ayrım yapmayız. Ve biz
O'na (Allah'a) teslim olmuş kimseleriz.'” (Al-i İmran, 3: 84). Tevrat’ı da
Zebur’u da İncil’i de indiren Allah’tır. Müminler, Kur’an’a inandıkları gibi
önceki kitapların da Allah tarafından indirildiğine inanırlar.
Hz.
Muhammed, yep yeni bir din getirmiş değildir. O, Nuh peygamber döneminden,
risalet zincirinin son halkasına uzanan bir çizginin son temsilcisidir: “Biz,
Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e,
İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve
Süleyman'a da vahyetmiştik. Davud'a da Zebur'u vermiştik.” (Nisa, 4: 163).
Adları belirtilen peygamberlere nasıl vahyedilmişse son peygambere de insanlara
yol göstersin diye vahiy gönderilmiştir. İnsanlara düşen şey; arzularına
teslim olmak; yanlış yolda yönelmiş olmaları muhtemel atalarının izinden
gitmek, değil, peygamberlerin yoluna uymaktır.
Görüldüğü
gibi tevhid (Allah’ın birliği) daveti, tüm peygamberlerin ortak mesajıdır.
Müslümanlar, dünyada kendilerini azınlık hissetmemelidirler. Onlar, önceki
peygamberlere bağlı olduğunu ileri süren Yahudi ve Hristiyanlardan bile daha
fazla o peygamberlerin yolundadırlar. Tâbi olunması gereken ve en kapsayıcı
risalet son Peygamber’inkidir.
11.05.2017
Memleket Gazetesi