kuranda-ahirette-de-onlara-buyuk-bir-azap-vardir-ifadesi

Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.” ifadesi, Kur’an’da sadece Medeni iki surenin üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ifadenin geçtiği ayetleri ele alacağız. Her üç ayetin de konusu, İslam’ı engellemeye çalışan kesimlerdir.
Müslümanlar Kâbe’nin yerli halkı olmalarına rağmen, oradan sürgün edilmişlerdi. Medine’den “Allah’ın evi”ni ziyaret için yola çıkmışlarsa da müşrikler orayı ziyaret etmelerine izin vermemişlerdi. Sonra müşrikler yenildiler ve Müslümanlar orada ibadetlerini özgürce yapar hale geldiler: “Allah'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasını engelleyen ve onların yıkılmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Bunların oralara ancak korku içinde girmeleri gerekir. Onlara dünyada bir rezillik vardır. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2: 114). Ayetteki soru üslubu, öğrenme amaçlı değil, Allah’a ibadet mekânlarına düşmanlık yapanlardan daha zalim kimse olamayacağını belirtmek içindir. Şirk en büyük zulüm olduğuna göre (Lokman, 31: 13) mescit düşmanlığı ile şirk arasında kuvvetli bir ilişki olsa gerektir. Bu ayet tek mescitten değil mescitlerden söz etmektedir. Dolayısıyla müminleri mescitlerde ibadetten alıkoymaya çalışan kimseler zulüm işlemektedir. Müslümanların ibadet özgürlüklerini sınırlamaya kastedenler, bu çabalarından vazgeçirilmelidir. Kötülüğü nehiy bağlamında bunu yapacak olanlar, Allah’a tevekkül eden Müslümanlardır. Gücü ölçüsünde İslamî bir yönetim, sadece hakim olduğu bölgelerde değil, diğer yerlerde de Müslümanların, ibadethanelerinde namazlarını özgürce kılabilmelerini temin etmelidir. Ayetteki Allah’ın mescitlerinin “yıkılmasına çalışan” kimseler, Kâbe’ye saygı duyan Arap müşrikleri olamaz. Kastedilen kimselere örnek olarak, Süleyman mabedini yıkmaya çalışan Romalı putperestler verilebilir. İbadethaneler yıkılmasa bile onların kültür merkezi, hastane, ahır vs. şeklinde kullanılır hale dönüştürülmeleri de onların “yıkılması” kapsamına girer. İbadethanelerde Allah’ın adının anılmasını engelleyen, kibirde neredeyse son noktaya varmış kimselerin, dünyada bir itibarları olmadığı gibi onlar ahirette de cezalandırılacaklardır.
İslam’a karşı silahlı mücadele verenlere, Müslümanların meşru otoritesi, şu cezalardan birini verebilir: “Allah’a ve rasulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.” (Maide, 5: 33). Ayetteki “Allah’a ve rasulüne savaş açanların” ifadesinden kastedilen şey İslam’dır. Çünkü hiçbir İslam düşmanının Allah’a savaş açmaya gücü yetmez. Ayrıca “yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanlar” ifadesinde kastedilen kimseler, kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlar olabilir. Ek olarak öldürülmeleri, yahut asılmaları” ifadesi, öldürüldükten sonra ibret olsun diye asılmaları şeklinde anlaşılmıştır. Bu bozguncuların “sürülmeleri” toplumdan tecrit yani hapis olarak da yorumlanmıştır. Ayette sayılan cezalardan hangisinin tercih edileceği, suçun niteliğine göre yöneticinin takdiridir. Söz konusu suçu işleyen bozguncular, yakalanmadan önce tövbe etmeleri ve teslim olmaları hariç, ahirette de cezalandırılacaklardır. Yakalanmadan önce teslim olanların işledikleri suç kamuyu değil, şahsı ilgilendiriyorsa mağdur olan kişi, suçluyu affetmeme seçeneğine sahiptir.
İnsanların bir kısmı adeta inkârda yarışırlar. Şu ayet onların özelliklerini belirtir ve onların azaba uğrayacaklarını ifade eder: “Ey Peygamber! Ağızlarıyla 'iman ettik' dedikleri halde kalpleri iman etmemiş olanlardan ve Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesinler. Onlar sürekli yalana kulak veren, sana gelmemiş bir topluluğun hesabına casusluk yapan kimselerdir. Bunlar sözlerin yerlerine konulmasından sonra onları değiştirirler. 'Size bu verilirse alın, bu verilmezse o zaman sakının.' derler. Allah birini şaşırtmak isterse sen onun için Allah'a karşı bir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini arındırmayı dilemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.” (Maide, 5: 41). Ayetin “Ey Peygamber!” hitabıyla başlaması Hz. Muhammed’e verilen değeri göstermektedir. Münafıklar ve Yahudiler hakkında “küfürde yarışanlar seni üzmesinler” denilmesi, onların Müslümanlar aleyhinde yürüttükleri faaliyetler ya da o günahkârların akıbeti konusunda Rasulullah’ın üzüldüğünü ve bu ayetin onu teselli için geldiğini göstermektedir. Söz konusu kimseler, dini azaltma çabası içindedirler. Ayetlere uyacakları yerde, ayetleri kendilerine uydurmanın yollarını aramaktadırlar. Günümüzde de bazı insanlar Müslüman olduklarını ifade etmekte ancak “dinin hükümlerini yaşamaya gerek olmadığı” yönünde bâtıl izahların peşine düşmektedirler. Bunların “sürekli yalana kulak veren” kimseler olmaları, yalanı bir propaganda aracı haline getirmiş kimselerin olumsuz etkilerine karşı açık olduklarını göstermektedir. “Allah'ın kalplerini arındırmayı dilemediği” bu kimseler, önce vahiy karşıtı konum alıp bâtıl işlerle uğraşmışlar bunun karşılığında da Allah onların doğru yolu bulmalarını istememiştir.
Görüldüğü gibi inkârcılar Müslümanları engellemek için değişik yöntemler izlemektedirler. Müslümanlara düşen şey, onların kurdukları tuzaklara karşı vahyi kuşanıp mücadele etmektir. Kurtuluş İslam’dadır.