Giriş
Aralık 1987'de Filistin ayaklanmasının patlak vermesinden beri Filistin İslami Hareketi, cihad yöntemini ve mefhumunu kullanmaya çalışmıştır. Müslüman Kardeşler'in bir kolu olarak siyasi arenada gözüken Hamas (1) da, İslami Cihad da bunu İsrail işgaline karşı gelişen kitlesel sivil başkaldırının siyasi bağlamında yapmıştır.

    Filistin ayaklanmasının İslami yapısına ilişkin çalışmalarda, İslam, Cihad ve Filistin arasındaki ayrılmaz bağ genel olarak pek vurgulanmamıştır. Halbuki, Filistin'in zengin İslami mirası ve Hz. Peygamberin (s) hayatında sahip olduğu hususi yeri, İsrail yönetimi altındaki kutsal beldeyi hürriyeti kavuşturmak için, İslami hareketin cihad mefhumunu, bir savaş sloganı olarak nasıl kullandığını ifade etmemize yardımcı olacaktır. Kudüs'ün merkeziliği ve kutsal beldenin yabancılarca işgali bağlamındaki önemi, Müslümanlara derin bir sorumluluk yükler (2). Bu yabancı işgali İslami hayatın kontrolünü ihtiva etmiştir:
Bu beldede vaizlere sansür yapılıyor, tevkif ediliyor ve abidlerin İslam'da üçüncü en kutsal şehre, Kudüs'teki Harem-i Şerif'e girmeleri engelleniyor. Ayaklanmadan beri dini hakların işgalci güçlerce gasp edilmesi, Filistin İslami hareketince yapılan cihad çağrılarını yoğunlaştırmış ve ilerletmiştir.

İntifada
İntifada'nın patlak vermesi, Filistin toplumunun kendilerini İsrail işgalinden kurtarmak için dinlerini siyasi bir basamak olarak gördükleri dönemi ilan etti. Kendi açılarından İsrailli yöneticiler, Filistin protesto eylemindeki yeni bir unsuru fark ettiler ve İslami hareketin veçhesine yönelik "tarafsız" bir tutum benimsediler. İslami aktivizm intifadanın patlak vermesi nedeniyle aşikardı. Faaliyetin hemen her düzeyinde İslam'ın bazı sembollerine işaret ediliyordu. Mesela, İsrailli otoritelerce katledilenlere milliyetçiler ve benzer şekilde İslami hareket mensuplarınca şuheda adı verildi.

     İntifadaya İslami katkı, siyasi güçlenme süreci olarak tanımlandı. Bununla birlikte İntifada meselesi ve İsrail işgalinin sona erdirilmesi ile olan tabii ilişkisi, Filistin İslami hareket liderleri için bir çok soru işareti bıraktı. Tüm sorulara verilecek cevap tek bir kelimede ifade edilebilir: Cihad. Hamas ve İslami Cihad uzun bir süredir cihad çağrısını kullanmaktadır. Çünkü siyasi varlıklarını etkin kılmak ve işgale son vermek için milliyetçi gündemi saf-dışı bırakmak istemektedirler. İntifada bölgesinde cihad çağrısı bir çok şeyi ifade etmek için kullanılmıştır. Hamas'ın İsrail'e karşı kullandığı ve yükselttiği kutsal savaş çağrısı ile ortaya koyduğu tutum kendi iç siyasi hesaplarıyla, Filistin arasındaki diğer siyasi güçlerle arasındaki yarışın bir yansımasıdır. Öte yandan İslami Cihad, uygulamada katı ve vahyi kaynaklar çerçevesinde kozmopolit bir cihad anlayışı takdim eder. Her iki yaklaşım da İntifada'nın İslami tabiatını etkilemiştir ve aynı zamanda her iki teşkilatta faaliyet gösteren eylemcilerin uyguladığı saik ve yöntemi ifade etmektedir.
Cihad mefhumu üzerinde Hamas'ın aldığı tavır yeni bir eğilimi temsil etmektedir. Bu eğilimin kökleri ruhani liderliğini Gazzeli Şeyh Ahmet Yasin'in (3) yaptığı el-Mücemma teşkilatına kadar uzanır. Hamas, ayrıca İhvan-ı Müslimin'in Filistin kanadı olma iddiasındadır.

el-Mucemma Intifada'dan önce Gazze Şeridi'nde kurulmuştur. Kuveyt ve Suudi kaynaklarından destek görmüş ve Ihvan-ı Müslimin hareketine tarihi bağlarla sahip çıkmıştır. Faaliyetlerini, mahalli birimleri İslam'a manevi bir dönüşü teşvik etme üzerine odaklaştırmıştır. Teşkilat, işgalci güçlere karşı, faaliyetlerinden dolayı sivrilmemişti ve el-Mücemma kuvvetlerinin eylemleri kardeş Filistinlilere yönelik olduğundan olumsuzlanmaktaydı (4).
İsrailli işgalcilere karşı kutsal savaş anlamındaki cihad mefhumu e/-Mücemma anlayışında ön planda değildir. Şeyh Ahmed Yasin, cihadı "ancak İslam davası ve terbiyesi kavramlarıyla içli dışlı olan bir ideoloji" yükselebilir diye tanımlamaktadır. Cahillerin hatalı yollarını gösteren eğitimin rolü, İslam'da her zaman teşvik edilmiştir. "İlim öğrenmek her Müslümana farzdır." diyerek Hz. Muhammed, eğitime yönelik bilgi arzusunu teşvik etmektedir. Mısır, Filistin ve Ürdün'deki İhvan-ı Müslimin hareketinin, hedeflerini eğitim vasıtasıyla başarma geleneği vardır ve enerjilerini okul ve Kur'an kursları açma üzerine yoğunlaştırmışlardır. Vaazlar vasıtasıyla İhvan-ı Müslimin, İslam'ın çağdaş meseleleri çözmeyi amaçladığı mesajını iletmiştir.

Cihad Kavramı ve Filistin İslami Hareketi
Filistin halkındaki genel şuurun ve Filistin'de ortaya çıkan İslâmi akımın özel şuurunun, ilk temelleri seksenli yılların başından itibaren atılmaya başlanan Filistin İslâmi Direniş Hareketi'nin programının şekillenmesine katkısı olmuştur. Bu katkının sayesinde direniş kollarının oluşturulması imkânı doğduğu gibi, 1986'dan itibaren Siyonist işgale karşı toplu direniş hareketine başlamak için pratik hazırlıkların yapılmasıyla birlikte İslâmi akımın halk tabanı da oluşmaya başlamıştı. İntifada'nın patlak vermesi o vakit el-Mücemma hareketi ve onun İntifada kolunda benzeri görülmemiş ve yeni bir döneme kapı açtı. Hamas, kutsal savaş (cihad) sorumluluğu fikriyle İsrailli işgalci yönetimi hedef aldı. Merkezdeki bu ideolojik değişimin nedenlerine ilişkin açıklamalar bir grup tarafından başlatılan ayaklanmanın kitlesel desteğinin etkisi üzerinde odaklanmaktadır. Bu grup daha önce eylemlerini, Gazze Şeridi ile Batı Şeria'da yaşayan Filistinlilerin hücum ettiği güçlere yöneltmemişti. Şeyh Yasin gibi liderler ve Mücemma hareketinin daha yüksek kademelerini dolduran liderler daha militan ve cihad merkezli tavır içerisine girmeye ikna oldular. Sebebi ise halkın hassasiyetine cevap vermek ve hayal kırıklığına uğramış taraftarlarının diğer Filistinli hareketlere akışını önlemek arzusudur.

      Filistin'deki İslâmi mücadelenin bir diğer kanadı durumundaki İslâmi Cihad Hareketi veya bir diğer adıyla Filistin'in Kurtuluşu İçin İslâmi Cephe Dr. Fethi Şikâki'nin öncülüğünde 1986 yılında kurulmuştur. Daha önce İslâmi anlayışları dolayısıyla el-Fetih'ten ayrılan bazı gruplar, İslâmi Cihad Hareketi'ne katılmışlardır. Ayrıca 1970'li yıllarda Müslüman Kardeşler'in Filistin kanadı niteliği taşıyan ve "İslâmi Hareket" adıyla faaliyet yürüten kitleyle ayrılığa düşerek bu hareketten ayrılmış olan Abdulaziz Udeh de İslâmi Cihad Hareketi'ne katılmıştır. Hareketin kurucusu Dr. Fethi Şikâki kendisi de İslâmi Hareket'le bazı konularda ihtilafa düşerek ayrılanlardandı. Şikaki ve Udeh hareketin kuruluş merhalesinde iki lider konumunda olmuşlardır. İslami Cihad hareketi tarafından teşvik edilen ve denenen cihad, şimdi Hamas hareketinin yeni haliyle daha da taraftar bulmuştur. Hamas ideolojik programının büyük bir bölümünü, Filistin'in İsraillilerce işgaline son verme anlamında cihad mefhumuna ayırdı. Bununla birlikte Hamas'ın rağbet ettiği cihad mefhumunun yüksek profili zaten Filistin'deki İslami Cihad hareketinin felsefesinin temel ilkesiydi. Bununla birlikte her iki grup cihad arayışlarını aralarında belli farkları vurgular bir tavır içerisinde açıkça beyan ettiler. Bu açıdan onlar çoğunluğunu Gazze Şeridi mülteci kamplarındaki Filistinli nüfusun oluşturduğu aynı kesimi hedeflerine yönelik harekete geçirmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.

     1988 Ağustosunda Hamas'ın tüzüğünün yayınlanması, gözlemcilerin, intifada bağlamında cihadın tatbik edilebilirliği yönündeki teşkilatın tutumu hakkında, sahip olabilecekleri tüm şüpheleri sildi. Cihadın önemi 36 maddelik metin boyunca sürekli vurgulandı. Tüzük "Filistin sorununa cihaddan başka çözümün olmadığını" ifade ediyordu (5). Bu konuyla ilgili altı maddede bu vurgu içerisinde Hamas'ın rolü açıkça ifade edildi: "Siyonist işgale karşı İslami Direniş Hareketi (Hamas), zincirin bir halkasıdır" (6). İsrail işgalini sona erdirmek için emsali görülmemiş şiddet dışı bir direniş kampanyasıyla Filistin kitlesine dahil olan Filistin'in en yeni İslami hareketi, İntifadanın en başarılı noktasında halkı, mücadelesini kutsal savaşa dönüştürmeye çağırıyordu. Bununla birlikte Hamas açısından cihad kavramının Filistin ulusal hareketinin gerçekleriyle sıkı bir ilişki içinde olduğu açıkça belli oldu. Temelde teşkilat, Filistin ayaklanmasına yönelik entelektüel ve ideolojik açıdan İslamcı ve milliyetçi yaklaşımların her ikisini birlikte idare etme çabası içinde gözükmektedir.
Hamas'ın tüzüğünde, ufak risalelerinde, kitaplarında tanımladığı cihad çağrısının en ilginç özelliklerinden birisi, çağrının temelde Filistin'i İsrail işgalinden kurtarmakla ilişkili olarak bir sonuç şeklinde tanımlanmasıdır. Cihad çağrısı, nihai olarak halifeliğin tüm İslam ülkelerinde ikamesi ile ilişkili değildir. Bu anlamda teşkilat dengi olanlardan ayrılır. Bununla birlikte Filistin için cihad daveti, İntifada hedeflerinin gözde Filistinli yaklaşımlarına tekabül eder. "mukaddes Kudüs"ün merkeziliği, İslam'ın üçüncü en kutsal şehrinin dış güçlerce işgali bağlamında cihad için bir saik olarak defalarca tekrarlanır ve açıklanır. Hareket tarafından imal edilen küçük yapıştırmalar, Mescid-i Aksa'nın resimleriyle güzelleştirildi ve şu ifadeleri ihtiva eden sloganlar üzerine basıldı: "Kudüs, Müslümanları savaşa çağırıyor", "İsra beldesini taş ve kanla hürriyete kavuşturacağız" (7). Bu sloganlarda mesajın iki yönü bu intifada döneminde ilginçtir. İlk olarak Filistin halkının kendi kaderlerini tayin hakkını Araplardan alarak, İsrail işgaline doğrudan son vermeye çalıştığı sırada Hamas, İslam dünyasına Kudüs için gelip savaşmaları yolunda birleştirici bir bildiri yayınlıyordu. İkinci olarak Hamas, yarı-ulusçu ve bununla birlikte bütüncül bir mesaj yayınlıyordu. Tüm Filistin'in kurtulması (benzeri bir çağrı da milliyetçi hareketten gelmişti) işgal altında bulunan bölgelerdeki Filistin halkının ekseriyetle bütün Filistin'den ziyade Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak bir devlet temelinde İsrail'le aralarındaki sorunu çözmeyi kabul arzusunda olduğu bir zamanda gündeme geldi.

     Bir taraftan, İsrail hakimiyetindeki beldeyi kurtarmak için yapılan bu cihad çağrısı meşruiyetin en temel kurallarına tekabül eder ve o, beldeyi işgal eden mütecaviz zalimlere karşı savunmacı bir eylemdir. Bununla birlikte milliyetçi eğilim sorgulama için çağrıya açık kapı bırakır. Hamas milliyetçiliği "dini inancın bir bölümü" şeklinde ifade ederek bu sorunu halleder gözüküyor. Ihvan-ı Müslimin hareketinde çok etkili olan bir yazarın eseri Hamas'ın yaklaşımının akıcılığına dikkat çeker. Seyyid Kutub'un ifadesi şöyledir: "İslami cihadın sadece 'İslam Yurdu'nun savunması olduğunu söyleyenler İslami hayat tarzının azametini gölgelerler ve İslam'a vatanlarından daha az değer verirler. Bu İslami bir görüş değildir. Görüşleri modern çağın ürünüdür ve İslami şuura tümüyle yabancıdır" (8). Konu üzerindeki Kutub'un fikirleri Hamas'ın kabul ettiği yaklaşımdan farklılık arzediyor gözükmektedir. Çünkü Hamas "kendilerinin (Müslüman ya da Filistinliler) Allah'ın sancağını memleketlerinde yükseltmek için cihad ettiklerini... Filistin'in kıyamete kadar Müslümanların korumakla görevli oldukları bir İslami vakıf olduğunu... kurtarılması gerektiğini" (9) ifade eder.
İslami direniş yöntemi olarak, İsrail'e karşı cihadı sürdürmeye dair Hamas mesajının gücünü tayin etmek zordur. İntifadanın patlak vermesinden bu yana Hamas eylemlerinin ekseriyeti İntifadanın Birleşik Ulusal Liderliği [İBUL] gibi konularda odaklanmıştır. Hamas'ın düzenli gösterileri, marşları, seçkin komiteleri tıbbi ve eğitsel çalışmaları vardır. Mahalli seçimlere ve profesyonel kuruluşlara iştirak etmişler ve özellikle Gazze'de toplumsal örfü ve değerleri şekillendirme girişiminde bulunmuşlardır. Bu protesto eylemi bağlamında cihada çağrı Hamas'ın neşredilen aylık bildirilerindeki kararlarına dayanmaz. Bununla birlikte son yıllarda, Hamas'ın İsrail vatandaşlarına karşı giriştiği cihad tarzı saldırıları ihtiva eden olaylar meydana gelmiştir.

     Şeyh Ahmet Yasin cihadı salt silahlı mücadele olarak algılamaz. İntifadanın 12. yılında yaklaşımını şöyle sergiler: "Allah'ın sözünü dünyaya tebliğ ettiğiniz, hakkı savunduğunuz, hakkın yanında yer aldığınız sürece siz mücahitsiniz. Şanı yüce olan Allah hak ve doğru olan sözünde şöyle buyuruyor: "Öyleyse inkarcılara boyun eğme ve onlara karşı onunla (Kur'an'la) büyük bir cihad ver." (Furkan, 25/52).

     İslami Cihad görüşünden ideologların içinde bulunduğu davranış içerisinde cihad, işgal altındaki bölgelerde üstlendiği eylemlerde yansıtılmıştır. Bir çok yazarca grubun bu konuya yaklaşımının bir çok kaynakta köklerini bulduğu ileri sürülür. Bu kaynaklar Şia İslam düşüncesini, 1930'larda gözde Filistinli İslami önderleri (10) ve Mısır İslami Cihad hareketi (özellikle Tekfir ve'l-Hicre)yi ihtiva eder. İslami Cihad bu tüm kaynakları cihada olan yaklaşımlarının kaynakları olarak zikreder. Bununla birlikte en üst düzeyde liderlerden birisi olarak Şeyh Abdulaziz Udeh "Seyyid Kutub'u İslam devrim eğiliminin deha bir temsilcisi olarak değerlendiriyorum." ifadesini kullanmıştır (11). Kitabında Seyyid Kutub hem kılıçla mücadele verme, hem de cihad için öğütte bulunmayı vurgular. Bununla birlikte "Dinin bu özel yapısını kavrayanlar ayrıca cihad bi'seyf [kılıçla savaş]ın yerini de anlayacaklar ki bu da İslami hareketin tatbikinde sözlü cihadın yolunu açacaktır." ifadesinde bulunur (12). Cihadı sürdürmeye dair zaruri ihtiyaç Kutub tarafından sürekli vurgulanır. Kutub tarafından destek gören devrimci yaklaşıma Filistin İslami Cihadı sadık kalmıştır. Onlar kılıçla cihadın önemini anlatırken, onun Filistinlilerin kendilerini kurtarmaları için tek yol olduğunu ileri sürerler. İslami Cihad'ın küçük bir risalesinden iktibas Kutub'un çağrısını taklid eder: "Kafirlere karşı mücadelenin iki yönü vardır. İdeolojik ve fiziki. İşte fiziki yönü cihaddır" (13).
İntifada esnasında İslami Cihad uygulama ve siyasi eylemde, İsrail askeri düzenini, saf dışı bırakmak için teşebbüslerini sürdürmüştür. İntifada senaryosunda bu yaklaşımın sürmesi şaşırtıcıdır. Çünkü dönem, şiddet dışı direniş eylemlerinde halkın kitle seferberliği ile tanımlanmıştır. Temelde İslami Cihad'ın silahlı mücadelesi hala "İslami Cihad silahlı mücadeleye sıkı sıkıya bağlıdır." (14) net mesajıyla ferdi ve ayrı ayrı hücumlardan ibaret olmaktadır.

     İntifada'nın patlak vermesinden bu yana İslami Cihad'ın ve Hamas'ın karşılıklı olarak benimsediği siyasi istikamet, cihad mefhumuna dair tutumlarını yansıtmıştır ve bu kavramın İsrail işgalinden kurtarmak için verilen Filistin mücadelesindeki yerini göstermiştir. Hamas, 1988'de kurulmasından beri bir statü ve meşruluk kazanmıştır ve başarısı geniş tabanlı ve halkçı yaklaşımına atfedilebilir. Bu, onların İsrail'le çatışmasının bu aşamasındaki rolüne ve cihad mefhumuna karşı tutumunda yansıtılır (15). Hamas, Filistin halkının siyasi geleneğinde az bir değişiklik talep der. Daha doğrusu eylem anlayışlarını onları milliyetçilikten ziyade, ilhamını İslam'dan almış eylemlere dönüştürerek değiştirme yoluna gider. Fakat eylemler temelde aynı kalır. Eylem için mazeret değişir. İki grubun geleceği cihada ve onu anlama biçimlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bir çekicilik içinde bu mefhumu kullanma kabiliyetleri sadece Filistin'de değil, ümmetin tümünde; İsrail işgaline son verme ve İslam devletini tesis etmede bu grupların nihai başarıları ya da başarısızlıkları, intifadaki rolleri ve çağdaş Orta Doğu'daki İslami mücadelenin geleceğinde önemli bir etken olacaktır.

     Hamas'la İslâmi Cihad arasındaki ilişki hakkında, Hamas resmi sözcüsü İbrahim Goşe'nin yaptığı şu açıklamayı vermekte yarar görüyoruz: "İslâmi davet ve cihad yolunun bir olduğunda şüphe yoktur. Çünkü İslâm hem bir inanç sistemidir hem de cihaddır. Gerçekte İslâmi hareket de bu iki temele göre hareket etmektedir. Bölgesel veya dış güçlerin baskılarını artırmalarından kaynaklanan zor şartlarda bile bu iki temele göre hareket eder. İslâmi Cihad Örgütü'nün de Hamas'ın da ana İslâmi hareketten doğduğu bir gerçektir. Sahneye çıkmalarının değişik zamanlarda olması ise mücadeleyi başlatma konusundaki değerlendirmelerinin farklılığından ileri gelmektedir. İslâmi Cihad Örgütü yapılması gereken işler sıralamasında fiili cihadı birinci sıraya koyuyordu. Hamas ise eğitim, hazırlık ve uygun şartları gözetmenin fiili cihaddan önce geldiği kanaatini taşıyordu. Bu konuda farklılık söz konusu olsa da bugün her iki hareket de aynı merhalenin içerisindedir. Bu iki hareketin birleştirilmesi için uzun süreden beri ciddi çalışmalar yürütülmektedir. Birkaç merhaleden sonra organizeli çalışma başlatılacak sonra ortak cephe hareketine geçilecek sonra Allah'ın izniyle tam bir birleşme sağlanacaktır.
Hamas'ın İsrail'e karşı savaşma nedenini, onların Yahudi olmalarına değil, onların Filistinlilere saldırmaları, topraklarını, yurtlarını ve evlerini ellerinden almaları, annelerini, babalarını öldürmeleri ve Filistinlileri öz yurtlarından sürmeleri şeklinde koyar. Hamas, bu amaçla 1991 sonunda İzzettin Kassam Birlikleri adıyla askeri kanadını kurduğunu açıklamıştır. Bu gelişmenin ardından düşmana ağır kayıplar verdiren çeşitli askeri eylemler gerçekleştirmeye başladı. Üstelik düşman, eylemleri gerçekleştiren mücahitlerin üslendiği yerleri belirleyemiyordu.

Hamas ve Gençlik
Filistin'de öğrencilerin eğilimini kendi tarafına çekebilmek daha geniş bir siyasi nüfuz elde etmek anlamına gelmektedir. 1998'in nisan ayında Hamas, Hebron Üniversitesi öğrenci seçimlerinde Fetih, Komünist Parti ve İslami Cihad'ın gençlik örgütlerini geride bırakarak kazanmıştır. Seçim başarısının hemen ardından üniversite kampüsünde İsrail karşıtı sloganlar atarak ve İsrail bayrağı yakarak başarı kutlanmıştır. Filistin'in Batı Yaka bölgesinde bulunan üniversitelerden el-Halil Üniversitesi'ndeki Öğrenci Meclisi seçimlerindeki seçimleri de yine İslami Hareket mensupları kazandı. el-Halil Üniversitesi'nde 28 Şubat 2000'de gerçekleştirilen Öğrenci Meclisi seçimlerinde Hamas'a yakın olarak bilinen İslami Kitle listesi 979 öğrencinin oyunu aldı. Böylece Öğrenci Meclisi'nde 41 sandalyenin 19'unu elde etti. İslami Cihad Hareketi'ne yakın İslami Cemaat listesi ise 122 öğrencinin oyunu alarak iki sandalye elde etti. Böylece toplam 21 sandalyeyi yani Öğrenci Meclisi'ndeki salt çoğunluğu İslami Hareket mensupları elde etmiş oldu. Arafat'ın hareketi olarak bilinen el-Fetih'e yakın Öğrenci Gençlik Hareketi ise 18 sandalye elde etti. Solcu grupların ortak listesi ise 78 oy alarak 2 sandalye kazandı.

     Üniversite tüzüğüne göre 11 kişiden oluşan Öğrenci Komisyonu'nu oluşturma hakkı en fazla sandalye kazanan gruba verilecek. Buna göre bu hakkın ilk etapta Hamas'a yakın çizgideki İslami Kitle'ye verilmesi gerekiyordu.
el-Halil Üniversitesi Öğrenci Meclisi seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip 2472 öğrenciden toplam 2270 öğrencinin oy kullandığı bildirildi. İslami Hareket mensubu öğrenciler İslami çizgideki 122 öğrencinin değişik sebeplerden dolayı oylarını kullanamadıklarını bildirdiler. Bu sebeplerin arasında bazılarının özerk yönetime bağlı güvenlik organları tarafından doğrudan veya dolaylı bir şekilde tehdit edilmeleri de var. Özerk yönetim tarafından daha başka engellemelerin de olduğu bildirildi. Bütün bu engellemelere rağmen İslami Hareket mensuplarının yine de Öğrenci Meclisi'nde çoğunluğu elde etmesi önemli bir zafer olarak değerlendirildi. Daha önce de en-Necah ve Beir Zeit üniversitelerinde İslami Hareket adayları zaferi elde etmişlerdi.
Daha önce Arafat'ın örgütü el-Fetih'in kalesi olarak bilinen en-Necah Üniversitesi son dönemlerde İslami Hareket'in kalesi haline geldi. Batı Yaka'nın Nablus şehrinde bulunan ve Batı Yaka bölgesinin en büyük üniversitesi durumunda olan bu üniversitede son dönemlerde gerçekleştirilen Öğrenci Meclisi seçimlerini İslami Hareket'i temsil eden liste büyük başarılarla kazanıyor. 1999-2000 Öğretim Yılı Öğrenci Meclisi seçimlerinde de yine zaferi Hamas ve İslami Cihad Hareketi'ni temsil eden İslami Kitle listesi kazandı. el-Fetih grubunun oylarında ise geçmiş dönemlere oranla daha da azalma oldu.

Hamas ve Özerk Yönetim
Hamas, İslâm ümmetinin birliğine inanmakta, bu birliğin sağlanması yolunda sarf edilen bütün çabaları desteklemektedir. Dini inancına, ulusal kimliğine ve siyâsi yapısına bakmaksızın bütün yönetimlerle, siyasi partilerle ve uluslararası güçlerle diyalogun önemine inanmaktadır. Bunlardan biriyle, Filistin halkının haklı davasına ve onun meşru haklarını elde etme çabasına destek olmak, yahut Siyonist işgalcilerin tutumları, Filistin halkına reva gördüğü insanlık dışı baskı uygulamaları hakkında dünya kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yardımlaşmaya girmek için herhangi bir engel söz konusu değildir. Hamas, Arafat yönetiminin aksine iki devletli çözümü kabul etmez, tüm Filistin'in kurtuluşunu hedefler. Hamas'ın egemenlik hakları kısıtlanmış bir devlet değil tam egemen bir Filistin devleti istemektedir. Diğer İslami gruplarda olduğu gibi kısa vadede İsrail hapishanelerindeki üyelerinin serbest bırakılması, uzun vadede İsrail'in vatanlarını işgaline karşı direniş ve tüm inananları özgürleştirmek gibi hedeflere sahiptir. Şehadeti ön planda tutan Hamas üyeleri tutuklanmak veya yakalanmaktansa şehid olmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle işgale karşı mücadelede canını seve seve vermek eylemciler tarafından basit bir iş olarak algılanmaktadır. Örneğin, Hamas'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri tarafından 29 Mayıs 2001 tarihinde Gazze'de bir eylem gerçekleştirilmiştir. 29 Mayıs 2001 Salı günü Hacizu't-Tuffah kavşağında, istişhadi eylemi gerçekleştiren genç, İsrail işgal kuvvetlerinin toplu halde bulunduğu bir mevkide bomba patlatmış ve çok sayıda asker isabet almıştır. Birçokları olay yerinde ölürken, birçok asker de yaralı olarak hastanelere kaldırılmıştır. Hamas Manifestosu'nun 8. maddesine göre Hamas'ın yolu cihattır ve en kutsal yol Allah için canını vermektir.

     Hamas ve Arafat yönetimi arasındaki fikri ve siyasi farklılık zaman zaman önemli gerginliklere neden olmuştur. Özerk yönetim Hamas'ın önde gelen liderlerini göz altına almış, Şeyh Ahmet Yasin'i evinde zorunlu ikamete tabi tutmuştur (16).
Hamas'ın manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin 30 Nisan 1998'de İran'ı ziyareti esnasında FKÖ ile ilişkilerini iyi tutmaya ve özen gösterdiğini ve hedefin işgalci İsrail yönetimi olduğunu vurguladı. Hamas'a yöneltilen "terörist" yaftası ile ilgili olarak da: "Biz hakkımızı istediğimizden ve İsrail'e karşı olduğumuzdan dolayı teröristiz. İran da İsrail'e teslim olmayı reddettiğinden dolayı teröristtir. Onlara göre terör İsrail'e ve onun yayılmacı politikasına karşı olmaktır. İsrail'i tanıdığın, Amerika'nın ve yardımcılarının önünde eğildiğin zaman da barış yapmış olursun." şeklinde görüşlerini beyan etti.

     Hamas ulusal faaliyet alanındaki değerlendirmelerde ne kadar büyük görüş ayrılıkları ortaya çıksa da, kişisel görüşler ne kadar birbirinden farklı olsa da, hangi şartlarda ve hangi gerekçeyle olursa olsun, tartışmaları önlemenin veya görüş ayrılıklarını çözmenin zorunluluğuna yahut kendi görüş ve değerlendirmelerini kabul ettirmek için güç ve silah kullanma yoluna gidilmemesi gerektiğine inanmaktadır. Filistin halkının haklı davasına ve onun meşru haklarını elde etme çabasına destek olmak, yahut Siyonist işgalcilerin tutumları, Filistin halkına reva gördüğü insanlık dışı baskı uygulamaları hakkında dünya kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla diğer kesimlerle yardımlaşmaya girmek için herhangi bir engel söz konusu değildir. Hamas her ne kadar özerk Filistin Yönetimi ile iyi geçinmeye çalışsa da aynı esneklik Arafat yönetimi tarafından gösterilmemektedir. Arafat yönetimi ateşkes anlaşmasındaki taahhüdü gereğince İsrail hedeflerine yönelik eylemlerle irtibatlı kişileri tutuklamayı sürdürmektedir. Yönetim, en son istişhadi eylemleri gerçekleştirenlerden birinin kardeşini tutuklamıştır. Öte yandan İsrail Dışişleri bakanı Şimon Peres, Arafat'ın CIA başkanı George Tenet'le yaptığı telefon görüşmesinde İsrail hedeflerine yönelik eylemlerin önüne geçebilmek için yeni bir metot izleyeceğini söylediğini bildirmiştir (17).

Sonuç
Filistin meselesiyle ilgili olarak şunu hatırlatalım ki, Türkiye medyasına yansıtılan haberlerde ağırlıklı olarak üç konu öne çıkmaktadır: İsrail'in saldırıları, Filistinlilerin taşlı savunmaları ve genellikle "intihar saldırıları" olarak nitelendirilen "istişhadi eylemler". Bundan dolayı zihinlerde hep: "Neden sırf taşlı direniş?" sorusu canlanıyor. Oysa Filistinlilerin direnişleri sadece taşlı mücadelelerden ibaret değildir. Özellikle İsrail işgal güçlerinin yaz döneminde gerçekleştirdiği saldırıların çoğuna silahla karşılık verilmiştir (18).

     Hamas Filistin'in bağımsızlığına karşı girişilen herhangi bir saldırı konusunda en duyarlı örgüttür. Sözgelimi, Şaron'un provakatif baskın planına karşı Mescidi Aksa'nın korunması için bu kutsal mabedde toplanılması çağrısını HAMAS yapmıştı. Müslümanlar da bu çağrıyla Mescidi Aksa'ya toplandılar (19). Filistin halkının vatanıyla ve toprağıyla ilgili haklarını, vatanını işgalden kurtarıncaya kadar cihad ve kendi geleceğini belirleme gibi meşru haklarını elinden almadığı veya bu haklarına ters düşmediği sürece uluslararası örgütlerin ve heyetlerin Filistin davasıyla ilgili kararlarına saygı duyacağını bildirmektedir. Siyonist işgale karşı mücadele alanını Filistin'den buranın dışında bir başka alana taşıma niyetinde değildir. Ülkeleri, uluslararası örgütleri ve heyetleri, uluslararası bağımsızlık hareketlerini Filistin halkının haklı davasının yanında yer almaya, Siyonist işgalcilerin izlediği, her türlü uluslararası kanunlara, kurallara, insan haklarına aykırı baskı politikalarını kınamaya çağırmaktadır.

     Geçtiğimiz günlerde Filistinli direnişçiler tarafından İsrail işgal devletini bayağı sallayan ve telaşlandıran birçok eylem gerçekleştirildi. Bunların birincisi 1948'de işgal edilmiş topraklarda bulunan Netanya kentinde gerçekleştirildi. İkinci bir istişhadi eylem 25 Mayıs Cuma sabahı Gazze'de Şehitler Kavşağı olarak adlandırılan yerde gerçekleştirildi. Burası, babasının arkasına sığındığı sırada Siyonist işgal kuvvetlerinin attığı mermilere hedef olarak şehit olan sekiz yaşındaki Muhammed Cemal ed-Durre'nin şehadet mekanı olduğundan bu adla adlandırılmaktadır. Bu kavşakta, Hamas'ın İzzettin Kassam Birlikleri'ne mensup Hüseyin Ebu Nasr adlı bir genç patlayıcı dolu bir kamyonetle işgalci askerlerin arasına dalarak bir istişhadi eylem gerçekleştirdi.

     İstişhadi eylem özelde HAMAS genelde Filistinli direnişçiler için öncelikle tercih edilen bir metot değil işgalcilerin zorlamaları sebebiyle başvurulan bir metottur. Siyonist vahşet Filistinlileri sivil asker, küçük büyük, kadın erkek ayrımı yapmadan katletmektedir. Daha yakın zamanda dört aylık bebeği karnından top mermisi parçasıyla vurarak şehit ettiler. Son Aksa İntifadası boyunca şehit edilenlerin yarıya yakın bir kısmını çocuklar oluşturuyor. Onların da çoğunluğu başlarından ve gerçek mermilerle vurularak şehit edildiler. İşte Filistin'deki direnişçileri istişhadi eyleme zorlayan sebep Siyonist işgalcilerin sergiledikleri bu vahşettir. İstişhadi eylemlerin doğurduğu sonuçlar Siyonist işgal devleti ve onun yapay bir şekilde oluşturarak işgale süreklilik kazandırmak için değerlendirdiği toplum üzerinde önemli etkileri olmaktadır. Çünkü bu eylemler sebebiyle kendi açılarından "güven kaybı" sıkıntısı yaşayan bu toplumun fertleri Filistin topraklarını terk etme yoluna gitmekte, Filistin'e yerleşmeleri talep edilenler de bu talebi geri çevirmektedirler. Böyle bir durum ise İsrail işgal devleti açısından büyük önem arz eden Yahudi insan potansiyelinin kaybına sebep olmaktadır. Böyle bir sebep ise ilk etapta etkileri bariz olarak görülmese bile zaman içinde İsrail işgal devleti üzerinde caydırıcı bir etken olmaktadır (20).

     İsrail Başbakanı Ariel Şaron, bir yandan bu cinayetleri işlerken diğer taraftan Filistin halkına karşı bir psikolojik savaş yürütmektedir. Bu amaçla özellikle özerk yönetim kontrolüne verilen bölgelerin giriş noktalarına çok sayıda asker, tank ve ağır silahlar yerleştirmiştir. Bir yandan da uluslararası Siyonizm'le işbirliği içindeki medya organlarını kullanarak bütün dünyaya "İsrail'in savaş hazırlığı içinde olduğu, Filistinliler tarafından herhangi bir saldırı olması durumunda İsrail kuvvetlerinin özerk yönetim bölgelerine girerek fiilen savaşı başlatacağı, böyle bir savaşta ise en az 30 bin Filistinlinin öleceği" yolunda haberler yaymaktadır. Bütün bu psikolojik savaşın amacı Filistinlilere: "Sakın bizim cinayetlerimize karşı intikam eylemi gerçekleştirmeye kalkışmayın, aksi takdirde perişan olursunuz!" mesajı vermektir. Şaron işte bu mesajlarına ve yürüttüğü psikolojik savaşa güvenerek cinayetlerini sürdürmektedir. Ama Filistin halkının hakları ve onuru için savaşan Filistin İslami Direniş Hareketi ile İslami Cihad Hareketi de çok geçmeden gerçekleştirdikleri intikam eylemleriyle Şaron'a ağır darbeler indirdiler. Başta Kudüs ve Hayfa'da olmak üzere birçok yerde gerçekleştirilen intikam eylemleri Şaron yönetimini bayağı sarstı (21).

     Filistin cihadının ümmet adına verilen bir cihad olduğunun bilincinde olmalıyız. Müslümanların bağımsızlık mücadelelerine sınırı aşan bir tarz ile karşı çaba gösteren hareketlere mutlaka tepki gösterilmelidir. Tepkilerimizi onların yazılarını yayınlayan yayın organlarına telefon ederek, faks çekerek veya mektupla bildirebiliriz. Sadece % 1 oranında Yahudinin yaşadığı Fransa'da, Roger Garaudy'nin Yahudi katliamıyla ilgili tarihi yalanları gündeme getirmesinden dolayı gözaltına alınması üzerine ona sahip çıkan eski bir arkadaşı gösterilen tepkiler karşısında, yaptığı açıklamalardan dolayı Yahudilerden özür dilemek zorunda bırakıldı. Ama İslami bilince sahip insanlarımızın bile önemli bir yekûn oluşturduğu Türkiye'de İslami mücadelelere yönelik sataşmalar tepkisiz kalırsa sataşanlar daha da cesaret kazanarak kalem saldırılarını artırabilirler.

     Filistinliler, kutsal değerleri üzerindeki haksız işgale son vermesi için Siyonist yönetime baskı yapmaya çağırmaktadır. İsrail'in destekçisi olan Amerika'nın emperyalist politikaları karşısında yer alan muhaliflere de manevi yardımlarını esirgememektedir. 14 Eylül 2001 tarihinde, Gazze şeridindeki mülteci kampında adeta "şamar oğlanı" olarak kullanılan Usame b. Ladin'i destekleyen, yaklaşık 1500 kişinin katıldığı eylem bunun bir örneğidir. Gösteride İsrail bayrağı ve Ariel Sharon'un resimleri yakıldı. Ve örgütün resmi görüşünü ortaya koyan bir bildiri yayınladı. Bu bildiriden pasajlarla yazımıza son vermek istiyoruz:

     Amerika'daki son saldırılarla ilgili olarak şunu vurguluyoruz ki, HAMAS, dünyanın neresinde olursa olsun suçsuz sivil insanlara karşı şiddet eylemleri gerçekleştirilmesine karşıdır. Özellikle Siyonist terörden ve baskılardan en büyük zararı gören Filistin halkı bu konuda çok daha hassas durumdadır.
Bütün dünya ülkelerini, güçlerini ve gayretlerini insanlık için en tehlikeli, en geniş imkanlara sahip, en teşkilatlı, uluslararası güvenlik ve barış için en büyük tehdit durumundaki teröre karşı birleştirmeye çağırıyoruz. İşte bu terör de Siyonist terördür. Bu, Filistin topraklarındaki işgalle bir devlet terörü sıfatıyla temsil edilmektedir ve Filistin halkı karşısında baskı, şiddet ve terörün her türünü kullanmaktadır. Bu terör, uygulamalarında ABD'nin siyasi örtüsüyle ve silah yardımıyla da destek görmektedir.
Filistin halkının Siyonist işgal karşısındaki mücadelesi meşru bir direniştir, öyle bir çırpıda "terör" kavramının içine sokulması mümkün değildir. Bu itibarla Siyonist düşmanın, akla karayı birbirine karıştırma, "teröre karşı mücadele" adı altında uluslararası gücü Filistin halkına, Arap halklarına ve tüm Müslüman halklara darbe vurmak için birleştirme, böylece Filistin halkının hürriyet, kurtuluş ve bağımsızlık isteklerini dikkatlerden uzak tutma çabaları karşısında dikkatli olunması için hatırlatmada bulunmayı zorunlu görüyoruz.

     Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS), hür dünyanın ülkelerini özellikle de Arap ve İslam ülkelerini "Teröre Karşı Uluslararası Koalisyon" ve bu çerçevede gelecek emirler ve telkinler karşısındaki konumlarını belirleme konusunda dikkatli olmaya çağırmaktadır. Çünkü bizim gördüğümüz kadarıyla bu koalisyonun hedefi terör boyasını İslam'ın, Arapların ve Müslümanların üzerine atmak, böylece ABD'nin beklenen Arap ve İslam düşmanlığına meşruiyet kazandırmaktır. ABD bu düşmanlığıyla muhtelif ekonomik ve stratejik çıkarlar elde etmeyi ve dünya üzerindeki sultasını daha da güçlendirmeyi hedeflemektedir. Bu arada kendisinin bölgedeki bazı ülkelerle, güçlerle ve cemaatlerle hesaplarını kapatmayı, bir yandan da Siyonistlerin Filistin direnişine karşı verdiği savaşla ilgili hedeflerine hizmet etmeyi planlamaktadır. Böylece oluşan havayı kullanarak Filistin dosyasını Siyonist görüşe uygun bir şekilde kapatmak için çalışmayı da amaçlamaktadır.
HAMAS aynı zamanda Arap ve İslam ülkelerini Afganistan'a veya herhangi bir Arap ya da İslam ülkesine karşı ilan edilen savaşa yardımcı olmamaya, destek vermemeye, örtü olmamaya çağırmaktadır. Bu savaş bizim ümmetimizin yararına değil bilakis ona karşıdır. Üstelik bu tür bir savaş Amerikan çıkarlarını hedef alan terörün üstesinden gelme konusunda da bir çözüm ve ilaç olmayacaktır. Bilakis bu terörü besleyecek, ABD'nin dış politikasından zarar gören halklarda ona karşı kin ve nefretin daha da artmasına sebep olacaktır.

     Filistin toprakları içinde Siyonist düşmana karşı mücadelesini sürdüren HAMAS, bu zor şartlarda ve birçoklarının müstekbir güçleri razı etmeye çalıştıkları şu ortamda bir kez daha vurgulamaktadır ki Filistin halkı yurdunu ve mukaddes varlıklarını işgalden kurtarmak, hürriyetine kavuşmak için mücadele konusundaki ısrarını sürdürecektir. Dolayısıyla işgal sona erinceye kadar terörist Siyonist düşmana karşı intifadasını ve direnişini de devam ettirecektir.
"Ey iman edenler! Eğer inkar edenlerin sözlerine uyarsanız sizi ökçelerinizin üzerine geri çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Aksine sizin dostunuz Allah'tır. O yardımcıların en hayırlısıdır." (Ali İmran, 3/149-150)

Dipnotlar:

1. Hamas (Hareketu'l-Mukavametu'l-lslamıyye), Şeyh Ahmed Yasın ve taraftarlarınca ayaklanmanın patlak vermesinden kısa bir sure sonra 1988'de kuruldu. Bu örgütün kurulmasında, 1987 yılına kadarki Filistin meselesiyle bağlantılı siyasi gelişmeler ve Filistin'deki İslâmi uyanışın gelişmesi etkili olmuştur.
2. Bu, Körfez Krizi esnasında Suudi Arabistan'da "kutsal belde"de yabancı birlikler konumlandırıldığında da söz konusuydu
3. Şeyh Yasın, Hamas ın lideri oldu 1991'de tekerlekli sandalyeye mecbur bu İslami lider Israilli yöneticilerce, öldürme suçundan hapse atıldı
4. 1980'de Mucemma taraftarları Filistin Kızılay derneğinin bürolarına saldırdılar ve yaktılar Gazze'dekı milliyetçi Mücemma eylemcileri tarafından ezildi ve düğünler gayrı İslami oldukları için engellendi
5. Hamas Tüzüğü, (Kudüs, Ağustos 1988), Madde 13
6. A g e , 6 Madde
7. İsra, Hz Muhammed'ın Kudüs'e yolculuğuna referanstır
8. S Kutub, Mılestones, [Yoldakı Işaretler], (IIFSO, 1978), s 130
9. Hamas Tüzüğü, Madde 1
10. Dr Zıyad Ebu Amr, Şeyh Izzeddın el-Kassam'ın İslami Cihad felsefesinin ilk simgesi olduğunu ileri sürer.
11. Şeyh Abdulaziz ile mülakat, el-Fecr, 23 Ağustos 1987
12. S Kutup, a g e , s 100
13. İslamı Cihad, Political Vıews, [Siyasi Görüşler], (Kudüs, 1989), s 11
14. Bir İslami Cihad eylemcisi ile mülakat, 29 Nisan 1990
15. Beverley Milton-Edwards, Brıtısh Journal ofMıddle Eastern Studıes,1992
16. "Hamas Threatens Arafat Government" By Laura King Associated Press Writer      November 1, 1998,
17. www.vahdet.com.tr Ahmet Varol 9/7/2001
18. A. Varol "İslam Aleminde Yaz Gündemi", Ribat, Eylül, 2001
19. www.vahdet.com.tr Ahmet Varol, 3/10/2000
20. www.vahdet.com.tr Ahmet Varol, 21/5/2001

21. A. Varol, Şaron'un Gürültülü Türkiye Ziyareti, Vuslat, Eylül, 2001.