Siyonist devlet ayakta kalamaz*

Salih en-Nâmi

Sayıları gittikçe artan İsrailli entelektüeller devletlerinin kısa sürede çelişkileri ve başarısızlıklarıyla çökeceğine inanıyor.

Amnon Rubinstein sözü aldığında birçok İsrailli ona kulak verir. Yakın zamanlara kadar eğitim ve adalet bakanlığı görevini yürütmüş bir entelektüel olarak, Rubinstein entelektüel ve siyasi eğilimleri ne olursa olsun, İsrail elitinden saygı görmektedir. Kendisinin Nisan ayının ortalarında İbrani Radyo’ya verdiği mülakatında İsrail devletinin ayakta kalamayacağını düşündüğünü söyleyerek İsraillileri şaşırttı. O, bu sonuca varma konusunda yalnız değil. İsrail’in kuruluşunun 60. yıldönümü arefesinde İsrailli entelektüeller geleceğe dair kötümser tahminlerde bulundular. Siyasetçilerden ve Siyonistlerden sayıları git gide artan bir kesim, İsrail’in varlığının yok oluşa sürüklendiğine inandıklarını açıkça ifade etmeye başladılar.

Bu tahminler açıkça ifade edilmeye başladığından bu yana, İsrail basını onları “çöküş vaktinin tezahürleri” diye adlandırdı. Bu görüş sahipleri, etkili hale geldiler ve İsrailli liderlerin her fırsatta ifade etmeye hırslı oldukları “öz güvene sahip imajını” sarstılar. Ayrıca bu entelektüellerin destekçileri, ya önemli karar vericiler sınıfından ya da devletin kurulmasıyla ilişkili kimseler olmuştur. Onlar, toplumun kıyısında kalmış elit entelektüel çevrelerin üyeleri de değildir. Bu entelektüeller vardıkları sonucun üç emel etkenden kaynaklandığını söylemektedirler: Dış tehdit, devletin geleceği konusunda güven yoksunluğu ve toplumun bileşenleri arasındaki keskin ayrışma. Rubinstein, Israil’in Arap tehditlerine cevap vermede özellikle de İsrail ile haklarını almak için mücadele eden Filistinlilerin taleplerini karşılamada başarısız olduğu kanaatindedir.

İsrail’de elden ele dolaşan en yaygın gazete olan Yediot Aharonot’un önde gelen bir yorumcusu olan Nahom Burnei, ikinci Lübnan savaşında başarısız olunacağını savaşın ilk gününden tahmin etmişti. O diyor ki, İsrail bugün askeri ve ekonomik olarak kuvvetlidir ama İsrail toplumu öz güvenini yitirmiş durumdadır. 19 Şubat tarihli makalesinde Burnei, İsrail’in geleceğine dair yitik ümitlerini yansıtan, Yahudi Amerikalı yazar Daniel Gordis’ten bahseden eğlenceli bir hikâye anlatmaktadır. Gordis, Los Angeles’a uçmadan birkaç saat önce ilaç yazdırmak için bir doktora gider. Doktor ona sorar: “Ne iş yapıyorsunuz?” Gordis cevaplar: “Yazarım.” Doktor yine sorar: “Ne yazıyorsunuz?” Gordis yanıtlar: “İsrail’in geleceğini.” Doktor güler ve der ki: “Hımm. Demek kısa hikâyeler yazıyorsunuz!”

Burnei devam eder: “Doktor’un doğaçlama tepkisi İsrail’deki genel zihin çerçevesini yani “çöküş vaktinin” anlamını yansıtmaktadır. Hiç kimse ondan söz etmese de onu herkes hissetmektedir. O, son ya da muhtemel bir savaştan değil daha derin bir anlamdan kaynaklanan bir tür ümitsizliktir.” Burnei İsrail’in askeri ve ekonomik gücünün yanıltıcı olduğunu düşünmektedir. Ona göre, İsrail’in istikrarlı bir ekonomisi, yüksek gayr-ı menkul fiyatları, güçlü bir ordu ve yüksek kaliteli üniversiteleri olmasına rağmen, ülkedeki Yahudilere güvenli bir ortam sağlayamamakta ve onların tabii bir hayat yaşamalarına izin vermemektedir. Burnei, İsrail’in salt varlığı bir şüphe kaynağı olan tek ülke olduğunu söylemektedir. O, bariz bir çelişkiyi şöyle takdim eder: “Filistin milli hareketi Siyonizmden daha yenidir. Buna rağmen dünyada hiç kimse Filistinlilerin bir devlet hakkına sahip olduklarından şüphe etmemektedir. Bu arada, Yahudilerin bir devlete sahip olma hakkı -sadece Araplar ve Müslümanlar açısından değil- şüphe kaynağıdır.

Yine de İsrailli entelektüeller ve yazarlar sadece “İsrail devletinin sonu” üzerine tahminlerde bulunmakla sınırlı kalmamakta, bu tahminleri destekleyen manifestoları da kayda geçirmektedirler. Menahem Begin[1] tarafından şekillendirilen ikinci hükümetin sekreteri Abraham Tayrosh 28 Şubat’ta Maariv gazetesinde yayınlanan makalesinde Siyonist projenin çöküşünün işaretleri arasında Yahudi Ajansı’nın artık dünya çapındaki Yahudileri İsrail’e göçmeye ikna etmekten vazgeçmesini zikretmektedir. Ona göre bu, Siyonist hareketin itici gücünü yitirdiğinin kanıtıdır ve Dünya Yahudileri İsrail’de yaşamanın Diaspora’daki Yahudi karşıtlığına nispetle daha endişe verici olduğunu görmeye başlamışlardır.

İsrail parlamentosunun önceki dönem başkanı ve Likud Partisinin üst düzey liderlerinden biri olan Rovi Rivlin, İsraillilerin ruhlarında ümitsizliğin nasıl yuva yaptıklarına dair başka bir örnek vermektedir. O, İsraillilerin sayıları gittikçe artan bir kesiminin, “gerektiğinde İsrail’den kaçmak için kullanacakları” Avrupa pasaportu alma gayretinde olduğunu söylemektedir. Rivlin 14 Nisan tarihli makalesinde bu tür çabaların, İsraillilerin ülkelerinin dağılmanın eşiğinde olduğunu derinden hissettiklerini ayan beyan gösterdiğini ifade etmektedir. Yazarımız bu inancın; İsraillilerin ülke güvenliği için savaşmak ve kendini feda etmek kadar askeri görev için gönüllü oluşlarını da olumsuz etkilediği konusunda uyarılarda bulunmaktadır. İsraillilerin dayanışmaları konusunda da olumsuz bir etkiye sahip bu inanç, ayrıca İsrail toplumunda toplumsal, siyasi ve mezhebi ihtilaflara da yol açmaktadır.  

Bazılarına göre, Yahudilerin İsrail’e göç konusundaki isteksizliği İsrail’in üzerine kurulu olduğu “efsane”nin artık aslî cazibesini kaybettiğinin kanıtı. Kanada’da Yahudi bir lider olan Yuli Goldstein, İsrail gazetesi Haaretz’te yayınlanmış olan bir makalede İsrail’in “Yahudilere düşmanlığa karşı son savunma noktası” fikriyle günümüzde kimsenin aptal yerine konamayacağını ifade etti. O, Kanada’nın en faza Yahudi nüfusa sahip Montreal kentindeki İsraillilerin %85’inin İsrail’den göç ettiğini vurgulamakta ve ayrıca İsrail’in onları büyük gayretlerle Sovyetler Birliği’nden[2] göç ettirdiğini ama onların bir dönem İsrail’de yaşadıktan sonra Kanada’ya gitmeye karar verdiklerini aktarmaktadır. Goldstein: “Onların İsrail’e geri döneceğine inanmanın bir temeli var mı?” diye de sormaktadır.

Birçok İsrailli’ye göre, İsrail toplumunun etnik ve kültürel bileşenleri arasındaki keskin ayrışma, Siyonist devletin geleceğine yönelik varoluşsal bir tehdit arz etmektedir. İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion, başlangıçtan itibaren Siyonist projenin başarılı olmasının; etnisitelerin ve Yahudi göçmenlerin getirdikleri kültürlerin erimesiyle tek bir kültürel ve ulusal kimlik üretimine bağlı olduğunun farkına varmıştı. Ben-Gurion projesini “eritme potası”[3] olarak isimlendirdi. Ne var ki, İsrailli entelektüel Muli Beilig “eritme potası”nı talihsiz bir şekilde başarısızlığa uğramış bir proje olarak görmektedir. Çünkü İsrail toplumu din ve devlet arasındaki ihtilaflardan beslenen etnik ayrışma, kültürel mücadeleler ve uçurumlara kurban gitmiş durumdadır. O, İsrail toplumunun artık tek bir ulusal kimliği yansıtmadığını, daha ziyade uyuma yönelik yolları aşındırmayı reddeden, birbiriyle çatışan etnik ve kültürel kimliklerin bir koleksiyonu olduğunu ifade etmektedir.

Tüm bunların ardından İsrail toplumunda iki ana etnik grup olması –Doğulular ve Batılılar- ve bunların da entegre olmayı reddetmeleri gibi gayet bir ironik durum da söz konusudur. Van Lear Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde bir araştırmacı olan Yehuda Shenhav, Doğulular ve Batılılar arasındaki ayrışmayı Doğululardaki öfke duygusuna bağlamaktadır. Çünkü onların özel mülkiyetlerinin bulunduğu toprakları hükümet onlara ait kabul etmemektedir. Onların işsizlik oranları yükselmekte ve büyük bir bölümünün geçim durumu yoksulluk sınırının altına inmektedir. Bu, organize suçlarda artışa neden olmaktadır. Shenhaf’a göre, Doğululara yönelik bu ayrım yayılmacı hedeflerini uygulamada başlangıçtan beri onları araç olarak gören Siyonist hareketten kaynaklanmaktadır.

Hayfa Üniversitesi’nde sosyal bilimler profesörü olan Nazih Breik, zaman geçtikçe Doğuluların hissettiği zulüm, tahkir, hüsran ve yabancılaşmanın, Doğu ve Batı Yahudileri arasındaki ayrışmanın daha da belirginleştirdiğini düşünmektedir.  Bu hayal kırıklıkları büyük oranda, onların İsrail toplumuna dahil edilmelerinin; kültürlerinin ve toplumsal değerlerinin reddi ile eş değer olduğu gerçeğinin sonucudur. Breik, Doğu Yahudilerinin toplumsal basamaklardaki itibarsız konumunun daimi ayrımcılığı yansıttığı görüşündedir. Ona göre “eritme potası” stratejisinin başarısızlığının altında yatan şey, iktidarın Batı Yahudilerinin elinde olmasıdır. Bu, İsrail kimliğine dair üretilen kavramların işlevsiz hale gelmesi sonucunu doğurmaktadır.

Ayrışmanın en bariz işaretlerinden birisi, İsrail nüfusunun yaklaşık %20’sini oluşturan Rus göçmenlerin diğer etnik unsurlarla entegre olmayı reddetmeleridir. Ruslar diğer etnik gruplardan bağımsız mahallelerde yaşamaya meyillidir. Kültürel özgüllükleri; okullardan, tiyatrolardan, sinemalardan oluşan ağlarıyla ve gazeteleri dahil Rus dilini kullanan bağımsız medyasıyla kendini göstermektedir. Araştırmacı Dan Orian, Rus göçmenlerin entegre olmayı reddetmelerini, İsrail toplumundaki rekabetçi vizyonların ve çatışan menfaatlerin bir işareti olarak görmektedir. Onlar açık ya da gizli, toplumsal ve sınıf ilişkileriyle uyumlu olarak mücadele etmektedirler.

Bunun da ötesinde din, çeşitli etnik grupları bir araya getirici bir role sahip olmaktan ziyade, “eritme potası” stratejisinin başarısızlığına katkıda bulunan bir faktördür. Uzi Benziman,[4] devletin ilan edildiği tarihten 60 yıl sonra, dindar ve laikler arasındaki mesafenin gittikçe arttığından söz etmektedir. Benziman, İsrail’in kurulduğu ilk yıllarda ve günümüzde dindarların ve laiklerin birbirine karıştıklarını gösteren unsurlar arasında bir karşılaştırma yapmaktadır. Benziman’a göre, 1950’lerde ve 1960’larda Kudüs, Telaviv ve Hayfa’da dindarlar ve laikler karışık bir şekilde bir arada yaşamıştı ama günümüzde aynı şehirlerde bir arada yaşayamıyorlar. İki kesim arasındaki yakınlık genellikle şiddetli çatışmalara neden olmaktadır. Sonuç: Her iki kesim de birbirlerine yabancılaşmış gettolarında hayatını sürdürmekte.

Sonuç olarak, 60. yılını kutlayan İsrail’in çizdiği tablonun aksine, elitlerinin çoğunun ülkenin geleceği hakında şüpheleri olduğu açıktır. Ayrıca İsrail toplumunu oluşturan kesimleri birleştiren yegâne faktör, İsrailli liderlerin sosyal bünyeye iyice yerleştirdiği korkudur. Yani kadim ve modern olanıyla Yahudi tarihindeki üzüntü verici olayların daimi hatıralarıyla karışık sürekli varoluşsal tehdit korkusu. 

Çev: Murat Kayacan

el-Ehram gazetesi, 15-21 Mayıs 2008

*Bu çeviri Haksöz dergisinin 207. sayısında (Haziran 2008) yayınlanmıştır.

This state cannot survive

A growing number of Israeli intellectuals believe their state may soon implode by force of its contradictions and failures, writes Saleh Al-Naami

Ahram Weekly 15 21 Mayıs 2008


When Amnon Rubinstein speaks, many people in Israel listen. As an intellectual who has held the posts of minister of education and of justice, Rubinstein commands the respect of the Israeli elite regardless of their intellectual and political leanings. And yet Rubinstein surprised Israelis when in interview with Hebrew Radio in mid-April he anticipated that the Israeli state would not survive. Rubinstein is not the only person to have reached this conclusion. On the eve of the 60th anniversary of Israel's establishment, Israeli intellectuals teemed with pessimistic predictions about the future. An increasing number of politicians and Zionists have begun to openly express the belief that the entity of Israel is on a path to oblivion.

Since these predictions were made public, the Israeli press has dubbed them "visions of the end of time". They have gained weight because they undermine the appearance of confidence that Israel's leaders are keen to convey at any opportunity, but also because their proponents have played important decision-making roles or have long been connected to the establishment and are not merely members of elite intellectual circles on the margins of society. These intellectuals explain that their conclusion results from three basic factors: external threat; lack of confidence in the state's future; and severe polarisation among society's components. Rubinstein holds that Israel has failed counter Arab threats, in particular failing to extinguish the desire of Palestinians to obtain their rights in struggle against Israel.

Nahom Burnei, a leading commentator for Yediot Aharonot, Israel's most widely circulated newspaper, and who anticipated Israel's failure in the second Lebanon war from its first day, says that although Israel is strong today, militarily and economically, Israeli society has lost its confidence. In an article published 19 February, Burnei tells an amusing story involving Jewish American writer Daniel Gordis that reflects lost hope in Israel's future. Gordis went to a doctor a few hours to obtain a prescription before flying to Los Angeles. The doctor asked him, "What do you do?" Gordis replied, "I'm a writer," and the doctor asked, "What do you write?" He said, "On the future of Israel." The doctor laughed and said, "Oh, I understand now. You write short stories!"

Burnei goes on: "The doctor's spontaneous response reflects a general frame of mind in Israel, and that is of a sense of the end of time. Even though no one talks about it, everyone senses it. It's a kind of hopelessness that does not stem from the last war or the next to come, but rather from a deeper sense." Burnei holds that Israel's signs of military and economic strength are misleading. He points out that although Israel has a stable economy, sky-high real estate prices, a strong army, and high-quality universities, it is unable to provide security to the Jews living in it and doesn't allow them to live a natural life. Burnei stresses that Israel is the only state in the world whose mere existence is a source of doubt. And he reveals a stark contrast: "The Palestinian national movement is much younger than Zionism, and yet, despite this, no one in the world doubts the right of the Palestinians to a state. Meanwhile, the right of the Jews to a state is a source of doubt, and not only among Arabs and Muslims."

Yet Israeli intellectuals and writers don't stop at predictions of the end -- they list manifestations that support these predictions. Abraham Tayrosh, secretary of the second government formed by Menachem Begin, wrote in an article published by Maariv newspaper 28 February that among the signs of the collapse of the Zionist project is that the Jewish Agency has stopped trying to convince Jews around the world to migrate to Israel. This, he holds, is evidence of the Zionist movement's failure to maintain the drive behind its thought. He adds that Jews around the world have begun to view living in Israel as more threatening than anti-Semitism in the Diaspora.

Former head of the Knesset Rovi Rivlin, a top leader in the Likud Party, offers another example of how hopelessness has burrowed into the souls of Israelis. He holds that increasing numbers of Israelis are working to obtain European passports, to be used in fleeing Israel, if need be. Rivlin underlined in an article published 14 April that such efforts could only highlight that Israelis feel deeply that their state is nearing dissolution. He warns that this belief affects the readiness of Israelis to volunteer for military service as well as fighting and sacrificing for the state's security. It also has a negative affect on solidarity between Israelis, leading to social, political and sectarian rifts in Israeli society.

Some see Jewish disinclination towards immigrating to Israel as proof that the "legends" upon which Israel was founded no longer carry their original allure. In an article published in the Israeli newspaper Haaretz, Yuli Goldstein, a Jewish leader in Canada, wrote that no one is now fooled by the idea that Israel is a "final defence against all those harbouring animosity towards the Jews". He points out that 85 per cent of Jews in Montreal, which has the largest Jewish population in Canada, migrated from Israel. He adds also that Israel exerted great efforts towards the immigration of those Jews from the Soviet Union, but that once they lived in Israel they decided to leave for Canada. "Is there any reason to believe that they would think now about returning to it?" he asks.

For many in Israel, sharp polarisation between the ethnic and cultural components of Israeli society poses an existential threat to the future of the state. Israel's first prime minister, David Ben-Gurion, realised from the beginning that the success of the Zionist project depended on the melting of ethnicities and cultures that Jewish migrants brought and the production of a single cultural and national identity. Ben-Gurion called his project the "melting pot". Israeli intellectual Muli Beilig sees the "melting pot" strategy as having failed miserably, as Israeli society has fallen victim to ethnic polarisation and cultural struggles and rifts fed by differences regarding the relation between religion and the state. He suggests that Israeli society no longer reflects a single national identity but rather a collection of conflicting ethnic and cultural identities that are not only discordant but which also refuse to follow paths towards harmony.

It is ironic that after all this time, the two main ethnic components of Israeli society -- the Easterners and the Westerners -- still refuse to integrate. Yehuda Shenhav, a researcher in the Van Lear Institute for Social Studies, holds that polarisation between the Easterners and Westerners was cemented by feelings of bitterness borne by Easterners because their residential areas are neglected by the government. Their unemployment rates rise and a large percentage of Easterners fall under the poverty line. This has contributed to the spread of organised crime. Shenhaf stresses that discrimination against Easterners stems from the Zionist movement only seeing them, since the beginning, as tools for the implementation of its expansionist goals.

Nazih Breik, professor of social science at Haifa University, holds that the polarisation between Eastern and Western Jews grows sharper with the passage of time as a sense of persecution, insult, frustration and alienation grows among Easterners. Their frustrations are mostly due to the fact that their inclusion within Israeli society is accompanied by a rejection of their cultural and social values. Breik notes that the low place of Eastern Jews on the social ladder reflects perpetual discrimination. He adds that the failure of the "melting pot" strategy is the result of carefully setting aside power for Western Jews. This resulted in the dissolution of manufactured concepts of Israeli identity.

Among the most apparent signs of polarisation is the refusal of Russian immigrants -- who form approximately 20 per cent of Israel's population -- to integrate with the other ethnic components. Russians tend to live in independent neighbourhoods that are cut off from other ethnicities. Their cultural specificity is marked by the fact that they have their own cultural system with a network of schools, theatres, cinemas, and independent Russian language media, including newspapers. Researcher Dan Orian sees the refusal of Russian immigrants to integrate as a signal of competing visions and conflicting interests in Israeli society. They struggle openly or covertly in accordance with their social and class relations.

Furthermore, religion, rather than playing a cohesive role in bringing together various ethnic groupings, is a factor contributing to the failure of the "melting pot" strategy. Uzi Benziman points out that 60 years after the declaration of the state, the gap between the religious and the secular is growing wider. Benziman makes comparison between the signs of melding the religious and the secular in Israel's early years and now. According to Benziman, the religious and secular lived mixed in the 1950s and 1960s in Jerusalem, Tel Aviv and Haifa, and yet now are unable to live together in the same neighbourhood. He adds that proximity between the two sides generally produces violent clashes. The result is that each lives in its own ghetto alienated from the other.

In sum, it is clear that contrary to the impression painted by Israel's preparations for its 60th anniversary, much of its elite have doubts about its future. It is also clear that the only factor that unites the components of Israeli society is the fear that Israeli leaders have succeeded in embedding in the social body -- fear of a permanent existential threat mixed with continual reminders of wretched episodes in Jewish history, ancient and modern.

 



[1] Siyonist devletin kurulması arefesinde terör eylemleri yapan Irgun adlı örgütün liderliğini de yapmış olan İsrail’in 6. başbakanı (çev. notu).

[2] Bu birlik 1991’de dağıldı (çev. notu).

[3] Bu terim, ilk olarak 300’den fazla dil konuşulan Amerika’da “yeni bir vatandaş” tipi oluşturma amaçlı kullanılmıştır (çev. notu).

[4] İsrailli bir gazeteci ve Sharon İsrail’in Sezarı adlı kitabın da yazarıdır (çev. notu).