Fetva
-Müslüman mahallesinde salyangoz satılır mı?
-Satılır. Denizden avlananlar yenebilir ancak midenizin kaldırması şartıyla.
-Müslüman mahallesinde içki satılır mı?
-Satılmaz, içki haramdır. Satılmasını savunanların özgürlükçü değil, haramî oldukları söylenebilir.

SON YAPRAK
Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Üç odalı bu stüdyo aynı zamanda onların eviydi. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.
Günlerden bir gün bu kızlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu...
Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasından "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardına "sekiz" ve "yedi". Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.
Dönüp arkadaşına "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde "altı" dedi. "Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı. Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi."
"Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu."
Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba getirdi. Fakat o, "Hayır, çorba filan istemiyorum. İşte bak bir tanesi daha gidiyor. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum. Ondan sonra ben de gideceğim." diyerek cevap verdi.
Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt kattaki yaşlı ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama.
Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.
"Bu sonuncusu!" dedi hasta kız. "Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm.” Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim." Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı.
Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi: "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi.
Akşamüstü gelen doktor ayrılırken zatürree olan kızın arkadaşı, “Şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree.” dedi. Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor.” diyerek izin aldı.
Ertesi gün doktor rahatsız olan kıza, "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi. O gün öğleden sonra ressamı ziyaret eden kız, artık iyileşmiş olan arkadaşına üzgün bir şekilde geldi. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüştü.
Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibiymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp sağlam bir şekilde yapıştırmıştı.
Sizin Kadar Dindar Değilim
İtiraf.com adlı bir internet sitesinden bahsediyorlar. Hatırladığım kadarıyla siteyi ziyaret etmedim. Söylendiğine göre insanlar hatalarını, kimseye açamadıklarını o siteye gönderip yayınlıyorlarmış. Ben de buradan itiraf edeyim.
İki oğlum da (yaşları 4 ve 9) sabah namazına camiye gitmek istiyor. Ben kendimi bu konuda onlar kadar dindar hissetmiyorum. Ay boyunca toplam 1 hafta gidebilirim ama bunlar neredeyse her gün gitmek istiyor. Cami de yakın değil ki bir çırpıda git. Ya bisikletle ya arabayla gitmemiz gerekiyor. Evde kılmayı kabul etmiyorlar. “Evde de cemaatle kılarız.” teklifimi kabul etmiyor ve “İlla da camiye gidelim!” diyorlar. Bir paradoks içindeyim, dua edin.
Merak
İslamî kesimde “aydın” olarak kabul gören Cemil Meriç’in eserlerinde Kur’an ayetleri mi yoksa İncil ayetleri mi daha fazla zikredilir?
Günün Sözü

En yoksul adam paradan başka hiçbir şeyi olmayan kimsedir. Sanskrit Sözü

gazeteye-ilan-verilen-mezar