Din kardeşimiz için canımızı veririz
İsmet Özel’in bir zamanlar yazdığı şiirindeki gibi köylülerin öldürülüp öldürülmemesi tartışmalarını (Meraklıları sozluk.sourtimes.org sitesinden bu tartışmaları görebilirler.) bir kenara koyup biz bir TV kanalının “Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının vefat ettiği” kaza mahallinde bulunan ve doğal haliyle insanlık/Müslümanlık dersi veren bir “köylü” ile yaptığı telefon görüşmesine ilgimizi yoğunlaştıralım:
Spiker: Daha önceki arama çalışmalarına katıldınız mı?
Köylü: Yok, bugün katıldım ve helikopteri buldum.
Spiker: Peki durumunuz nasıl?
Köylü: Soğuk, tipi var, üşüyoruz!
Spiker: Oraya hazırlıksız mı gittiniz, o şartlarda orada ne yapacaksınız, istediğiniz bir şey var mı?
Köylü: Soğuk, yardım gelmezse bizde donacağız ama ne yapalım kardeşim, din kardeşimiz için gerekirse canımızı veririz.
İşte toplumu ayakta tutacak olan bu fedakarlık duygusudur. Muhtemelen hayatında bir kez dahi selamlaşma imkânı bulamayan insanların gösterdiği fedakârlık düzeyi. Allah herkese bu derece sevilen kimselerden olmayı ve böyle değer veren dostlara sahip olmayı nasip etsin.

Kırmızı İzmir gâvur İzmir
Alem FM’de “Nihat ile curcuna” programına katılan İzmirli bir hanım şöyle dedi: “İzmir kırmızı oldu. Bir ilçe hariç tüm ilçelerinin verdiği mesajı tüm Türkiye anlamalı!” İyi de İzmir niye diğer birçok ilin mesajını dikkate almayacak da diğer iller onu örnek alacak? İzmir’in özelliği ne ki? İzmir’i lider kılan nedir ki? Kendini dünyanın merkezine koyup, çevreyi öyle algılamanın sözlükteki karşılığı pek “bilgece” bir tavır olmasa gerek.
Başka İzmirliler de arayarak CHP’nin belediye seçimlerindeki başarısından yola çıkarak kendilerinin gâvur olduklarının kanıtlandığını gururla takdim ettiler. Bir yandan çarşaf ve Kur’an kursu açılımı bir yandan gâvurluk, nasıl oluyor bu iş?

Pencere
Karı koca sabah kahvaltı yaparlarken, komşuları da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına: “Bak, komşumuzun çamaşırları yeterince temiz değil, evin hanımı çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor.” demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın, komsusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komsusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış: “Bak” demiş kocasına “Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?”
“Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizin camını sildim.” diye cevap vermiş kocası.
Hayatta da böyle değil midir? Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamadan önce kendi zihin durumumuza bakmak ve 'iyi' olanı görmeye hazır olup olmadığımızı fark etmek iyi bir fikir olabilir. (Ömer Büyükmanav’a teşekkürler)

Çinli ve Spielberg
Bir Çinli bir bara girer ve orada meşhur Amerikalı film direktörü Steven Spielberg'i görür onun bir hayranı olduğu için yanına koşar ve imzalı bir fotograf ister Spielberg beklenmedik bir şekilde Çinli'yi tokatlar. Şaşkın Çinli sorar: Neden böyle yaptınız?
Spielberg: Siz II. Dünya Savaşında bizim Pearl Harbour limanını bombaladınız.”
Çinli daha da şaşkın: Ama onlar Japonlardı, ben ise Çinliyim!
Spielberg: Çinli, Japon, Koreli, Vietnamlı, hepsi aynı.
Bunun üzerine Çinli de Spielberg'e bir tokat atar. Bu defa şaşkın Spielberg sorar: Peki sen beni niye tokatladın?
Çinli: “Siz de Titanik'i batırdınız, Titanik'teki yolcular arasında benim atalarım da vardı.
Spielberg: Manyak mısın, Titanik'i batıran bir Aysberg idi.
Çin'li: Ne fark eder Aysberg, Spielberg, Carlsberg, hepsi aynı. (Yusuf Ziya Yavaş’a teşekkürler)

Günün sözü
Bir ülkeyi fethetmenin veya boyunduruk altına almanın iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla.
                                                                                                          John Quincy Adams
dilenci karikatürü