Bir duyarlılık resitali

Sıcak bir gün olacağı sabahın sekizindeki güneşin yakıcılığından belliydi. LIPTON çayımın süslediği kahvaltı masamızın örtüsündeki BURGER KING reklamı başımın üstündeki MC DONALD's şemsiyesindeki vurgular kadar olmasa da, balkonun korkuluklarını süsleyen FANTA brandası kadar dikkat çekiciydi.
Ekmeğime sürdüğüm BECEL margarinin sıcakla bütünleştirdiği harareti HAYAT su ile giderirken, suyun lezzetinin ve berraklığının TURKUAZ su ile boy ölçüşebileceğini düşünüyordum.
Kızım çay yerine DANONE süt içmekle meşgulken, oğlum DANETTE çikolatayla mücadeleyi bitirip masadan kalkıyordu bile.
Neden sonra hanımın “CARREFOUR’a uğradığında ne alacağını unutursun, masanın üstünden ihtiyaç listesini al.” ikazına ve kızımın da "Bana da DORITOS alır mısın baba, bulamazsan ÇİTOS da olur." tatlı edasına tamam diyordum.
Hanımın “ALARKO servisini aramayı da unutma, CARRIER kombimizden ses geliyor, biliyorsun, ama PHILIPS buzdolabımızı tamire gelen servisçiler gibi olmasınlar.” eklentili uyarısını da kafama yazıyordum.
Arayan arkadaş umursama konseptinin tüm tezahürlerini sergilercesine “Duydun mu olanları, İSRAİL Gazze’ye yardım gemisine saldırmış, 12.00 da İzmit Yürüyüş Yolundaki eyleme gel.” diyordu.
CNN Türk’ten öğrenmiş. Ve hassas olduğumu bildiğinden hemen beni arama ihtiyacı hissetmiş, sağolsun.
Çökmüştüm. Yıkılmıştım. Dağılmıştım. Eşimi arayıp onun da gelmesini sağlamalıydım. Gün bugündü çünkü. Cihat ruhumuz depreşmeliydi. “Bugün Allah için ne yaptın?” sualine cevap hazırlamak kolay değildi çünkü…
Alışverişi de bitirmiştim zaten. AVM den çıktım. Arabayla giderken deruni düşüncelere dalmıştım çünkü. 90’lı yıllarda ne eylemler yapmıştık. Nerde o günler be…
Işıklarda dururken karşımdaki büyük yapının duvarına DYO yazıyordu işçiler.
Yeşil ışık yandığında ani fırlamamla frene köklemem arasındaki ilinti, otomatiğe yüklenen insan algılarını tarumar edercesine birbirini izliyordu en acaibinden. PROFİLO ve AEG yazılı bir kamyonet kırmızı ışık ihlalini günün süreciyle de gayet uyumlu biçimde ifa etmekle meşguldü çünkü. Aynen İsrail gibi…
Neyse ki ucuz atlatmıştık. Biraz da bu duruşu GOOD YEAR lastiklerime borçluydum sanırım.
Ve artık eylemdeyiz. ONE MINUTE demekle iş bitmez diyoruz. Uyarı vazifemizi harfiyen yapmanın ruh huzuru an be an kaplıyor içimizi…
Hele bir konuşmacı var ki… Ağlıyor o konuştukça insanlar. Cihat iklimini terennüm ettirmenin imani ağırlığıyla duyguları dipdiri kılıyor bu efsane hatip.
Bu sırada etrafıma bir göz gezdireyim diyorum. Bir de bakıyorum ki yanımda benimle beraber slogan atan kişi benim giydiğim PUMA lara benzer ama daha çok NIKE marka ayakkabıları anımsatan ADIDAS ayakkabısı ve LEVIS kot takımıyla bir resital adeta.
Ateş emri vermeye aday bir görünümle kalabalığın içinde coştukça coşuyor. Hıçkırıkları vaveylalara karışıyor. Gez göz arpacık için, RAY BAN gözlüklerini çıkarmayı unutmayacak, eminim. Orada sadece ikimiz mi böyleydik, hiç sanmıyorum.
İSRAİL’İ BOYKOT EDİYORUM, GÖZLERİM KAPALI

(Aytaç Aydın’a teşekkür)


Günün sözü
Zulüm ile âbad (mâmur) olanın akıbeti berbat olur.
17 Haziran 2010 (Memleket Gazetesi)