Bir program gereği haftasonu Ankara Kızılcahamam’daydım. Orada bir grup akademisyenle birlikte İslami kesimin emektar yazarlarından ümmetin dertleriyle dertlenen Atasoy Müftüoğlu’nu dinleme fırsatı buldum.
Yazara göre, Müslüman akıl bir yandan Batı taraf‎ından bir yandan da mistik akıl tarafndan kuşatıldı. Muhafazakarlk, milliyetçilik, mukaddesatçılık dinin yerine geçti.
Modern-seküler-demokrat-liberal dil hayatın her alanında bizi baskılamakta. İslam dünyasının liderleri de onun ufkunu daraltmakta. Coğrafyamızda diktatörler bir bir devrilirken “manevi liderler diktatoryası[1] devam etmekte ve tahribi de daha ağır.
Ulus devleti küreselleme sorguluyor. Aslında bu Müslümanlar tarafından yapılmalıydı ama öyle olmadı. Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla ulus-devlet savunması Müslümanlara bırakıldı.
Mütfoğlu’na göre gündemi meşgul eden hoşgöِrü, diyalog vs. Hinduist, Budist tanmlamalar.[2] Mevlana emperyal bir proje ad‎ına kullan‎ılmakta ancak bunu söylemek kolay olmuyor. Benzer şekilde Yunus Emre’nin de Allah'a, dine muhalefet ediyor oluşu Müslümanları pek de rahatsız etmemekte. Bazı uluslararası düşünce kuruluşları Mevlana okuyun, “Mevdudi, S. Kutub’u okumayın!” diyor. Bugün vahdet-i vücut moda haline geliyor. Avrupalıların hoşuna giden bir din anlayışına sahip olmaya çal‎ışıyoruz.
Müftüoğlu’na göre, artMüslüman halkların İslami talebi yok, Hintli bir aktivistin “Herkesle yatıp kalkan bir fahişedir." dediği  demokrasiyi talep ediyor çünkü umutları yok. 11 Eylül sonrası dönem Müslümanlar ikna etti. İslam bir maneviyat biçimidir artık. Sözgelimi dinlerin aşkın birliğine inanan Seyyid Hüseyin Nasr'’ın oğlu Amerika’nın Savunma Bakanlığı Pentagon'da dan‎ışman. Tunus’ta yönetimin devrilmesinin ardından tekrar etkili hale gelen Türkiye’de İslami kesimin yakından tandığı Raşid el-Gannuşi Tunuslulara "Bikiniyle denize girmenize engel olmayacağız.” türü sözler sarfedebiliyor.
Demokraside, soysuzlar da h‎ırsızlar da seçilebiliyor. Namusu kirlenmiş demokrasiyi şimdi İslam dünyasına ihraç ediyorlar. Biz ise hep iki kötü aras‎ında seçim yapıp duruyoruz. Daha erdemli bir mücadele laz‎ım.
“(Kaddafi sonrasında) Libya yeniden sömürgeleştirildi.” diyen Müftüoğlu’na göre, Sudan, Suriye, Irak, Somali ve İran'ın etkisizleştirilmesi ve istikrarsızlaştırılması 11 Eylülden 10 gün sonra bir Pentagon generali taraf‎ından gündeme getirildi. Bu vb. yaklaşımları nedeniyle ona  komplocu diyenler olsa da o yaklaşımlarının “kanıtlı” olduğunu düşünmekte.
Konuşmadan aldığım notlar özetle böyle. Sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı. Gayet umutsuzluk aşılayan bir konuşma.[3] Müslümanlara ait neredeyse hiçbir başarı yok. Müslümanlar sürekli, pasif, etkilenen, sِömürülen ve kurgulanan pozisyonda. Emperyalistler adeta “kadir-i mutlak” gibi gaybı şekillendirip uygulamaya koyuyorlar. Müminlere de kandırılmak ve tabi olmak kalıyor.
Bu bağlamda Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerini hatırlayalım:
Ye’si tekfir eden imanıma olsun ki yemin,
Bize telkini ümüt etmediler yoksa bu din,
Yine dünyaya yaymıştı yeşil gölgesini
Yine hakkın sesi boğmuştu dalalın sesini.
Bir ışık gösteren olsaydı tek bir ışık,
Biz zulmetleri bin parça edip çıkmıştık.
Müftüoğlu’nun “umutsuzluk aşılayıcı” üslubu hoşumuza gitmese de kavramlarımızı, insani ve Müslümanlar arası ilişkilerimizi sorgulamamız gerektiğini imlemesi açısından önemli. Zira medeni ilişkiler geliştirmek adına doğruları gündeme getirmemeyi adet haline getirdiğimiz zamanlar ve mekânlar söz konusu. Atasoy Müftüoğlu, İrahim Sarmış gibi “hataların üzerine hesapsızca giden” konuşmacılarla genel kitleyi ara sıra muhatap kılıcı ortamlar oluşturmak gayet faydalı. Bazen vidaları söküp, sistemi dağıtıp bir gözden geçirmek,  paslanan kısımları yağlamak, değişmesi gereken parçaları çıkarıp yenisini yerleştirmek, bazılarını temizleyip yerine takmak gerekiyor. Bu da ancak bu türden Müslümanların “hassasiyetleri”ni belki de “maslahat gözetmeksizin” anlatmaları ve bizim de kulak vermemizle sağlanacak.
Memleket Gazetesi (19 Ocak 2012)



[1]Müftoğlu ODTÜ’lü bir hocaya, “Bu sıralar şeyhin ne anlatyor?” diye sormuş. Hoca, “Perde çekmenin faziletini ve alacağımız şehid sevabını" anlatyor.” demiş. Müftüoğlu’nun cevabı şöyle olmuş: "400 defa perde çeksen bir tane bile şehit sevab alamazs‎ın."
[2] Türkiye’de hoşgörü, diyalog vs. diyenler, “Camileri bombalayalm, kitlesel tutuklamalarla dindarları stadlarda toplayalım vs. diyenlere hoşgörü göِstermiyor. Bu tür girişimlerde bulunanların cezasız kalmamaları için gündemi belirlemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
[3] Müftüoğlu’na göre ancak çok çaba harcayanın umuda hakkı var.