Kızılbaş dergisini okuması için verdiğim, okuyan ve düşünen bir kardeşimizin dergi hakkındaki yorumu “mealen” şöyle oldu: “Bu dergide sol aleyhtarlığı görüyorum. Sola karşı bir Alevilik düşünülebilir mi?”
Dergide kendi Alevi telakkilerini merkeze alarak gerçekten Türkiye’de sol diye bilinen çevrelere sert eleştirilerde bulunulduğunu görmek mümkün. Sözgelimi derginin genel direktörü Kızılbaş Ali Ülger, CHP’li Onur Öymen’in “Dersim’de analar ağlamadı mı?” çıkışı bağlamında CHP’nin ırkçı kuramı ve uygulamalarının yeni olmadığını, onun kuruluşu öncesini de içine alarak İttihat Terakki’nin birebir devamı olduğunu ifade etmekte. Ardından da Alevi kesime şu soruları ve eleştirileri yöneltmekte: Şimdi Alevi Bektaşi vakıf ve derneklerinin yönetici elitleri bu lekeli tarihten haberdar değiller miydi? Yeni mi duydular? Tabii ki haberdardılar ve birbirlerini idare ederek suç ortaklğıına devam edyiorlardı. Gelinen noktada bu suç ortaklığının alenen meclis çatısı altında afişe olmasına rağmen utanmazlık sürmektedir. Diyanet İşleri kaldırılsın diyeceksiniz ama bir yandan da (CHP’li) Çankaya Belediyesi’nden cemevi yeri için arsa alacaksınız aybo loooo! Dersim Demokratik Kızılbaş Hareketi kendi safını sıklaştırarak, bu işbirlikçi solcu gürühundan köklü bir kopuşu başlatmalıdır.
Dergide (sol kesimden görülecekse ve kendince takiyye yapmıyorsa eğer) PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da devletin Kemalist kesimine yamanma niyetli olduğu görülen ifadelerine yer verilmekte: Tarih, işte böyle çarpıtılmıştır. Kürtler, Mustafa Kemal’i Kürtlerin katili, Kürtlerin düşmanı olarak biliyor! İşte benim adımı da bebek katiline, Türk düşmanlığına çıkardılar. Mustafa Kemal, Kürt düşmanı, apo Türk düşmanı! Mustafa Kemal nasıl Kürt düşmanı değilse ben de Türk düşmanı değilim. İşte Mustafa Kemal’i Kürt düşmanı beni de Türk düşmanı gösteren aynı zihniyettir. Öcalan’ın bu sözleri sayfanın solunda verilirken hemen sağında da Mustafa Kemal’in 1936 yılında Meclis açılış töreninde sarf ettiği şu sözlere yer verilmekte: “Dahili işlerimizde mühim bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş salahiyetler verilmelidir.”
Ne var ki çizdiği çerçeve içinde sol aleyhtarlığı yapan dergi için “sağcı” ya da “Ehl-i Beyt çizgisinde” bir yayın organı demekte acele etmemelisiniz. Çünkü dergide Alevilik ve İslam arasında kalın bir çizgi çekme gayreti mevcut. Sözgelimi Alevilerin demokratik kürsüsü olmayı hedefleyen bu dergide (“Kininizle geberin!” (Âlu İmran, 3: 119) ve “Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız, cehennem odunusunuz.” (Enbiya, 21: 98) ayetlerinin muhatabı görülebilecek Kaygusuz Abdal’ın seviyesiz, mide bulandırcı ve rezil şiiri üzerinden) Allah düşmanlığı yapan Esat Kormaz’ın yazıları da yer bulmakta. Korkmaz, Necdet Subaşı’nın organize ettiği Alevi Çalıştayının amacının Sünnilik ile Alevilği evlendirmeye çalışmak olduğunu söylemektedir. Ona göre bu evlilikte bir aile içi tecavüz durumu bulunmakta ve bu da Aleviliğin ölümü anlamına gelmektedir. Bu durumda yazara şu soruyu sorabiliriz: Alevilerin Sünni gördüğü hükümetle görüşmemeleri ve sorunlarını gündeme getirmemeleri saadet içinde yaşamak ve ölümsüzlük şerbeti içmek mi?
Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” sözünün Alevilere ait olduğunu ileri süren Ünsal Öztürk’ün aksine, Hüseyin Demirtaş insanın Allah’ın bir parçası olduğunu insanın “Hak ile Hak olup” tanrılaştığını, bunun Alevilikte kulluk olmadığı anlamına geldiğini ve her insanın tanrılaşma imkânına sahip olup peygambere de ihtiyacı olmadığını söylemekte. Hatta Yahudilğin, Hıristiyanlığın Katarlar, Paulisyenler ve Bogomiller gibi dinlerin Ortodoks olmayan yorumlarının Aleviliğin kaynağı olarak göstermekte. Şoreş Reşi’ye göre de Kızılbaşlık Zerdüştlük’ten çıkmadır. Bunca heterodoksi şampiyonluğuna rağmen diğer bir yazar Haşim Kutlu –kendisini Hz. İbrahim’in çizgisinde görmese de- şu güzel soruyu sormakta: “Neden putları kırarak gitmek zorundayız?”
Dergide çoğu solcu çevrenin “stratejik bulmayacağı oranda” hakeratamiz alıntılarla İslam düşmanlığı yapan yazarlara da yer verilmekte. Derginin kendini Alevi daha özelde Kızılbaş gören yazarları da –yukarıda belirttiğimiz birkaç iktibasta görüldüğü gibi- Kitabî bir kültürden uzak oldukları için Aleviliği tanımlamakta oldukça zorlanıyorlar.
Yazıyı bir dua ile bitirelim: Allah Kızılbaş dergisinde yazısı yayınlananları ıslah etsin.

18 Mart 2010  (Memleket Gazetesi)