Kur'an-ı Kerim’in kullandığı bazı ifadeler vardır ki, bir bütünün parçasıdır fakat kastedilen sadece o ifadenin kendisi değil, o parçanın da dahil olduğu bütündür. Zikri cüz irade-i kül dedikleri belağat kuralı budur. Kur'an’daki bu üslubu dört ayet üzerinden sergilemeye çalışacağız.
1.            “Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.” (Bakara, 2: 43) ayetindeki “rüku edenlerle birlikte siz de rükû edin” ifadesinden kastedilen sadece rükûnun kendisi değil onun  da dahil olduğu namaz; rükû edenlerden kastedilen ise rükûyu içeren namazı kılanlardır. İlk muhatabı Yahudiler olan bu ayette onlara “Namaz kılan müminlerle beraber namaz kılın.” denilmek istenmektedir.[1] Bu ayetle ilgili olarak, Yahudilerin ve münafıkların insanlara namaz kılmayı, zekât vermeyi emrettikleri ama kendilerinin bunlardan uzak durdukları, bundan dolayı Allahu Teala’nın onlara müminlerle birlikte namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emrettiği de belirtilmektedir.[2]
2.            “Gecenin bir bölümünde de O'na secde et. Hem de O'nu uzun bir gece tesbih et.” (İnsan, 76: 26) şeklindeki ayette de “secde et” denilirken kastedilenin, secdenin kendisinin de dahil olduğu akşam ve yatsı namazının[3] ya da öğle ve ikindi namazının ikamesi olduğu ifade edilmektedir.[4]
3.            “Dediler ki: Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.” (Hud, 11: 87) ayetinden yola çıkarak, atalarının izinden gidenlerin peygamberin onları putperestliği terk etmeye çağırması ve mallarını kulluk bilinci içinde kullanmalarını, yani fakirleri gözetmelerini istemesi “namaz” ile ilişkilendirilmektedir. Doğrusu ilk akla gelen anlam da budur. Fakat ayetteki “namazın” ifadesinin tek anlamı yoktur. Şuayb’ın namazının (salât); Kur'an okuması, namaz kılması ve dini olduğu şeklinde üç görüş vardır.[5] Bu görüşlerden sonuncusu daha doğrudur. Çünkü bu bağlamda da din yerine onun en önemli parçası kullanılmıştır.[6] Peki, namazını gayet düzgün şekilde kıldığı halde, dinin bütününden habersiz Müslümanlara baktığımızda, “Namazları bunları niye kötülükten alıkoymuyor?” diye düşünmemiz yersiz midir? Elbette değildir. Namaz belli ölçülerde hem namaz kılan kişiyi hem de onu onu kılarken gören kimseleri kötülükten alıkoyar. Bununla birlikte, yeryüzünde adaletin tesisi, şirkin iptali, insan haklarının ve özgürlüklerinin garanti altına alınması konusunda insanları kötülükten alıkoyabilecek genişlikte olan sadece namaz değil, onun da dahil olduğu dinin bütünüdür.
4.            Yer üzerinde bulunan her şey fâni olduğu ifade edildikten sonra Kur'an-ı Kerim’de, “Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır. (Rahman, 55: 27) denilmektedir. Bu ayette yok olmayacak olan Allahu Teala olduğu olduğu halde yok olmayacak olanın O’nun “yüzü” olduğu ifade edilmekte ancak yüzü de dahil Kendisi kastedilmektedir.
Örneklerden de anlaşılabileceği gibi, Kur'an bir şeyi zikredip, onun da dahil olduğu bütünü kasteden ifadelere yer vermektedir. En doğrusunu Allahu Teala bilir.

Memleket Gazetesi (12 Nisan 2012)



[1] Mukatil b. Süleyman, Ebu’l-Hasan, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, Daru İhyai’t-Turas, Beyrut, h. 1423, I, 102.
[2] Taberî, Muhammed bin Cerir (ö. 310), Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 26 c., Daru Hicr li’Tabaati ve’Neşri ve’t-Tevzi’ ve’l-İ’lan, Kahire, 2001, I, 611.
[3] Beğavî, Hüseyin b. Mes’ud, Mealimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., Daru Tayyibe Li’n-Neşri ve’t-Tevzi’ Riyad, 1997, VIII, 26.
[4] Nesefi, Mahmud Hafız ed-Dîn (ö. 710), Tefsiru’n-Nesefi, 3 c., Daru’l-Kelimi’t-Tayyib, Beyrut, 1998, III, 25.
[5] Maverdi, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (h. 450/1058), en-Nüketü ve’l-Uyûn, 6 c., Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, ts., II, 87.
[6] Hamidullah Muhammed (1908-2002), Aziz Kur'an, (çev: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), Beyan Yay., İst., 2000, s. 378.