Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel;  Türk siyasi tarihi, Kürt sorunu ve terör üzerine araştırmalar yapan Avni Özgürel ile bir röportaj gerçekleştirdi. Özgürel röportajda, bazı kesimlerin terörün bitmesinin kendilerinin bitişi anlamına geleceğini düşündüklerini, tarihten bir örnek ile açıklıyor: “Fatih Arnavutluk seferine çıkıyor ve yeniliyor. Ne oldu diye soruşturduğunda komutanların, ‘Bu savaşı da kazanırsak padişahın bize ihtiyacı kalmayacak.’ diye düşündükleri ve cepheden çekildikleri ortaya çıkıyor. Bugün Türkiye’de PKK ile mücadele de, güvenlik birimleri için birçok şeyin gerekçesini oluşturuyor.”
Yıllar önce Abdullah Öcalan Özgürel’e: “Bu işi bitirirsem beni bitirirler.” demiş. Demek ki “çok bilinenli” bir denklemle karşı karşıyayız. PKK’nın silah tüccarları, siyasetçileri, askeri, güvenlik birimleri, dernekleri, televizyonları, yurtdışı temsilcilikleri, oradaki Kürtlerin maaşından kestikleri paralar var. Haliyle PKK açısından terörü bitirme gayretine girmek kolay değil.
Bu denkleme Türk tarafından bakıldığında da problemler yok değil. Mesela Roj TV’nin: “21 Ağustos’ta (2008) onuncu kongremiz Kandil’de toplanıyor” şeklinde yayın yapmasına, Kongre’ye PKK’nın Avrupa’dakiler dahil bütün yönetici kadrosunun (Cemil Bayık ve Murat Karayılan da oradaydı.) katılmasına, toplantının on gün sürmesine, Kandil’den görüntüler, röportajlar yayınlanmasına ve Kandil’de 1200 kişinin toplanmasına rağmen Silahlı Kuvvetler ağustos ayı boyunca Kandil’e tek bir hava operasyonu yapmadı.
Bu durumda üst düzey askeri yetkililere sormak hakkımız: “Bu kongreden sonra Aktütün’de 17 gencin öldürülmesinin, ardından da Diyarbakır’da polislerin kurşunlanmasının hesabını vermeyecek misiniz? Sekiz ay askerlik yapacak olan çocukları 25 yıllık gerilla tipi saldırı tecrübesine sahip PKK’nın karşısına dikerken vicdan azabı çekmeyecek misiniz? Türkiye’de Silahlı Kuvvetler dahil bütün kurumlar hesap vermeli. İstanbul'daki (yatakhane kılıflı) Fenerbahçe Orduevi bünyesinde 16.3 trilyon liralık muhteşem bir tesis yükselirken, Aktütün karakolu için de para yok diyorsanız, hukuk bunun hesabını sorar/sormalı.
Hükümet ise Aktütün’le ilgili soruşturma açacağına Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u destekledi. Erdoğan aynı tavrı Şemdinli olayında da göstermişti. Ne yazık ki o, böyle bir olayın nedenini araştırmak yerine orgeneralin sertliğini destekleyerek iktidarını zayıflatıyor. Bu anlamda sivil-asker dengesinde Turgut Özal örnekliğini aşmayı bırakın, onun gölgesinde kalmayı daha emniyetli bulan bir tablo çiziyor. Bu yaklaşımıyla yakında gerçekleşecek olan yerel seçimlerde, AK Parti Diyarbakır’da kaybedebilir. Nitekim üç gün önce bu ili ziyareti sırasında Başbakan, kepenk kapatma protestosuyla karşılandı ve şöyle tepki verdi: "Şimdi bir taraftan demokrasiden, demokratik hukuk devletinden yana olduğunu söyleyeceksin, öbür tarafta vatandaşın, esnafın, tüccarın ticaret yapma hakkını tehditle ortadan kaldıracaksın." Bu çıkışını gazetecileri fırçalayan İlker Başbuğ için de yapsaydı ve vatandaşın bilgi edinme hakkını kullanmasına yardımcı olan basın kuruluşlarını “Siz kimin medyasısınız?” diyerek zanlı pozisyonuna düşürmeseydi o zaman tutarlı davranmış olurdu.
Özgürel’in, Kürt sorununa çözümü şöyle: “Kültürel ve siyasal haklardan başlayarak, Anayasa dahil Türkiye’nin hukuk metinlerinde Kürtleri rahatsız eden bütün başlıklar yeniden yazılmalı. ‘Kürtlerle Türkler etle tırnak’ sözü hukuka yansıtılmalı.”
Gerçekten de birleştirici olmayan Türk milliyetçiliği gibi,  Kürt milliyetçiliği de iç barış açısından büyük bir tehdit olmaya başladı. Her ikisi de kardeşlik duygularını desteklemekte yeterli değil. Aksine potansiyel bir çatış(tır)ma aracı olmaya müsait.

Özgürel, Kürt meselesinin Demokratik Türkiye Partisi’nin (DTP) kapatılmasından çok kötü etkileneceği kanaatinde. Hakikaten eğer DTP kapatılırsa: “Demek ki siyasetle bu iş çözülmüyor. Dağlara gel, dağlara” terennümü büyük prim yapar ve bu, hiç de iyi olmaz!