Allahu Teala Hz. Nuh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderir. O da onları tevhide çağırır. Ona deli deyip tepki gösterirler. İçlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşar. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverir. Hz. Nuh’un oğlu ve hanımı da geride kalanlardan ve azaba uğrayanlardan olur. Kıssayı okuyan; Hz. Nuh’un 950 yıl ömür mü sürdüğünü yoksa onun peygamberlik süresi mi olduğunu, oğlunun ve hanımının tek mi yoksa daha fazla mı olduğunu, tufanın Hz. Nuh’un yaşadığı kara parçasında mı tüm dünyada mı olduğunu kesin olarak öğrenemez.
Kur'an-ı Kerim bize HzYusuf’un komplocu kardeşlerinin şu sözlerini aktarmaktadır: “Yusuf ve kardeşi, babamıza gerçekten bizden daha sevgili, demişlerdi. Ve biz bir grubuz. Muhakkak ki babamız, gerçekten açık bir yanılgı içinde. Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atın. Babanızın yüzü, size dost olsun (babanızın sevgisi size kalsın). Ve ondan sonra salihler topluluğu olun. İçlerinden bir sözcü şöyle dedi: Yusuf'u öldürmeyin. Bir şey yapacaksanız onu, kuyunun dibine atın. Bir yolcu kafilesi, onu bulur.” (Yusuf, 12: 8-10). Bu naklin ardından Kur'an hemen, “Ey babamız! Sana ne oldu? Yusuf (konusunda) bize emniyet etmiyorsun (güvenmiyorsun). Ve muhakkak ki; biz, onun iyiliğini isteyenleriz, dediler.” (Yusuf, 12: 11) şeklinde bir aktarımda bulunmaktadır ve Hz. Yakub’un çocukları arasındaki diyalogların yaşandığı ortamdan, onların babalarını Yusuf’u onlarla birlikte göndermeye iknaya çalıştıkları ortama geçiş oldukça hızlıdır. Acaba ilk ortamdan ikincisine geçiş arasındaki vakitte neler olmuştur? Kur'an okurlarına bu konuda bilgi vermez. Yine Kur'an, Hz. Yusuf’un annesinden de hiç söz etmez.
Hz. Musa (a) döneminde Firavun, İsrailoğullarının erkek olanlarının öldürtülmesini, bayan olanlarının sağ bırakılmasını emreder. Bu sırada Allahu Teala Hz. Musa’nın annesine onu Nil nehrine bırakmasını ilham eder. Musa bebekken katil ruhlu Firavunun eline düşer. Ne var ki, onun hanımının anne şefkati şeklinde tecelli eden ilahi lütufla sağ kalır ve peygamberlik görevini yerine getirecek çağa gelene kadar düşmanının elinde büyür. Bu sırada Hz. Musa’nın babasının sağ olup olmadığı ya da babasının ne yaptığı/hissettiği bize anlatılmaz.
Yine Kur'an’da, Hz. Musa’nın -kendisine katından bir rahmet verdiği ve ilim öğrettiği kul ile görüşme imkânı bulmadan önce- bir genç ile yolculuk yaptığı anlatılmaktadır. Ardından da Hz. Musa’nın, kendisine ilim öğretilen kula rastlayınca onunla birlikte yola çıktığı ve onun Hz. Musa’nın izah edemediği işler yaptığı ifade edilmektedir. Peki, bu arada Hz. Musa ile yola çıkan gence ne olmuştur? Kur'an-ı Kerim onun da ne olduğunu bize anlatmaz.
Peki Kur'an niçin böyle bir üslubu benimsemektedir? Vahyin amacı insanlara tarih bilgisi aktarmak değil, vuku bulmuş olaylar ile içinde yaşadığımız hayat arasında irtibat kurmamızı sağlamaktır. Bu doğrultuda Kur'an, bilinen öykülerin özünü hatırlatmakla yetinir. Buna göre, bir öyküyü anlatırken, bağlantı cümlelerine yer verme ihtiyacı duymadan dialoglarda sahneden sahneye geçiş yapar[1] ve her ayrıntıyı vermez. Bu onun eksikliğini değil, amacına uygunluğunu göstermektedir. Allahu Teala’nın aktardığı kıssaların aktarılan bölümleri, insanların her dönemde karşılaşabileceği olaylarla ilişkilidir. Yine de daha fazlasını merak edenin; konulu tefsirleri, kelime çözümlemeleri içeren çalışmaları, hadis, Tevrat ve İncil bilgisini vs. dikkate alarak merak ettiği konularda “zann-ı galibini” güçlendirmesi mümkündür ve bunda kınanacak bir durum yoktur. Yeter ki, ne kendisine ne de ümmete faydası olacak ayrıntılar peşine düşüp de ferdi ve içtimai sorumluluklarını ihmal edecek düzeyde mesajın içeriğinden uzaklaşmasın!
Memleket Gazetesi (26 Nisan 2012)




[1] Hamidullah Muhammed (1908-2002), Aziz Kur'an, (çev: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), Beyan Yay., İst., 2000, s. 383.