Henüz hacca gitmedim. İstenilen ücret çok yüksek. HU (Hac-Umre) Platformu’nun başkanı Abdurrahman Dilipak bu zulmü ısrarla gündemde tutuyor.
Halbuki Diyanet’in yapacağı şey basit. Hacılara bir kart verin, “Hacca gidebilir!” diye. Bunun dışında bir şart olmasın. Hacı adayları istedikleri şekilde hacca gidebilsinler. Bu konuda içişleri bakanlığının genelgesinde yapacağı “Ülke dışına çıkmada hacı adaylarının durumu diğer yolcularla aynı düzenlemeye tâbidir.” şeklinde bir düzeltme sorunu halledebilir.
Diyanet’in hacca gidiş şeklini ve hacı adaylarının gideceği şirketi onlara bırakmama nedeni, elde ettiği gelirden olmamak niyetine matuf. Diğer seyahat firmalarıyla rekabet edemeyeceğini anlayınca hacıların nasıl kutsal mekânlara gideceklerini kendisi tayin ediyor. Diyanet, bu organizasyondan elde ettiği gelirleri hayırlı işler için kullanıyormuş. Yani paradoksal bir ifade ile hacı adaylarından “zorunlu bağış” alınıyor. Bu durumu rekabet kuruluna şikâyet etmek hacı adaylarının lehine sonuçlar getirebilir.
Diyanet, hangi araçla hacca gideceğinize de karar veriyor. Uçak dışında bir seçeneğiniz yok. Suriye’ye Ürdün’e Türkiye’den seyahat amacıyla gitmek çok kolay. Ancak “Kara yoluyla Şam’ı, Kudüs’ü ziyaret edip hacca öyle gideceğim.” deseniz izin yok. Bu nedenle onca nüfusuna rağmen Türkiye, Suriye kadar bile hacı adayı gönderemiyor. Yani diyanet aracılığıyla ibadet amaçlı gezi yapanlar cezalandırılmış oluyor.
Ücretlendirme de problemli. En ucuz hac 2050 $’a mal oluyor. Bu, 3000-5000$’a kadar çıkabiliyor. Hatta ucuz tarife “müracaatların dolduğu” gerekçesiyle çoğu zaman faydalanılamayacak bir tarife olarak kalıyor. Bir yere gidiş talebi arttığında alternatifler de artar ve firmalar yarıştığı için daha ucuza gidebilirsiniz. Diyanet, hacıların %60’ını hacca götürürken, %40’ını da yurt dışındaki uluslar arası turizm organizatörleri götürüyor. Suudi Arabistan’a gezi için gitseniz çok çok daha az ödemede bulunurken, hac için gittiğinizde durum değişiyor.
Bu durum insan haklarına da aykırı. Dinimizden dolayı haksızlığa uğruyoruz. Bir farzı yerine getirmek için devlet kolaylık sağlayacağına engel çıkarıyor. Hem de bu “bizimkiler” iktidardayken oluyor. Yani hükümet edenin onlar oluşu ile bu haksızlık ortadan kalkmış olmuyor. Zulmü, Gülay Göktürk duyuyor, Şanar Yurdatapan duyuyor ama Tayyip Erdoğan ile Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Taçoy duymuyor. İşin kötü tarafı bu konuda AİHM’e gidecek davaların hacıların lehine sonuçlanması durumunda o dönemde iktidar olan kimseler mahkûm edilecekler. Yani iktidarın kulak asmaması, bu sorundan kurtulabilmesi anlamına gelmeyecek.
En zalim ülke hangisi derseniz sanırım dünyada ilk akla gelecek ülke ABD’dir. Ancak bu haksızlığın orada yapılması mümkün değil. Zira 7 maddelik anayasalarının ilk maddesi “dinî hakları” garanti altına alıyor.
Bu haksızlığın etkilediği illerden en önemlisi belki de Konya’dır. Nüfusuna oranla en fazla hacı adayının Konya’dan olduğunu sanıyorum. Bu durumda Konya Mazlum-Der’e, İnsan Hakları ve Özgürlükleri Derneği’ne ve Tüketiciler Derneği’ne çok iş düşüyor. Haksızlıksa işte haksızlık! Yerel medya emrinizde. Sizden biraz gayret bekliyorum. Bu konuyu yerel basının gündemine taşıyın. Valiliğe gidip bu haksızlık karşısında ne tür girişimleri olduğunu sorun. Savcılığa gidip hacı adaylarından normalin üstünde ücret alan yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunun, yanınızdayım.
Murat Kayacan