İbrahim Sarmış’ın Düşün Yayınlarından son çıkan kitabının adı "Şeytan Üçgeni Bidat-Tevessül-Şefaat” (2011). Kitabın girişinde bu ismin “sert” olduğu kabul edilmekle birlikte bilinçli olarak tercih edildiği ifade edilmekte. En azından tevessül ve şefaatin müspet anlamı da mevcut olduğundan “Şeytan Üçgeni” ifadesinin kullanılmaması daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Çünkü Müslüman Allah’a ulaşmak için cihada tevessül edebilir (Maide, 5: 35). Kim güzel bir şefaatle iyilik yapılmasına yardım ederse, o iyilikten onun bir nasibi olur (Nisa, 4: 85). Kavramlar aslından uzaklaştığında şeytana hizmet eder hale geldiğinde o kavramlar yine bizimdir. Bize düşen onlardaki bidat ve hurafeleri ayıklayarak onların dinimizdeki yerini muhafaza etmektir. Tabi Sarmış’ın eleştirisinin tevessül ve şefaatin kelime anlamına değil “kazandığı anlama” yönelik olduğunu da göz ardı etmemeliyiz.
Kitabın bidata dair bölümünde İmam Malik’e paralel olarak bidatın iyisinin kötüsünün olmayacağı vurgulanmakta. İmam Malik bidat konusunda şöyle demekte: “İslam’da kim bir bidat çıkarıp onu güzel görürse, Muhammed’in risalette hiyanet ettiğini iddia etmiş olur. O gün din olmayan şey bugün de din olmaz.”
Endülüslü alim Şatıbi de, “Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim.” (Maide, 5: 3) bağlamında, o gün din olmayanın bugün de din olmayacağını, dinde yenilik çıkaranın (bidat) şeriata karşı gelmiş olduğunu, Şariin (Allah’ın) kullara gerekli yolları gösterdiğini, hayrın O’nun gösterdiği yolda şerrin de onun  dışındakilerde olduğunu, bidatçının Şariin belirlediği yolun dışına çıktığını, bunu kasten yapıyorsa bidatçının yaptığının küfür, kasten yapmıyorsa apaçık sapıklık olduğunu ifade etmekte.[1]
Sarmış, kitabında bidata örnek olarak “ölülere Kur'an okumayı ve onlara telkinde bulunmayı” almakta. Yazarın verdiği bilgilere göre Rasulullah (s) ve ashabı kabirlerin başında Kur'an okumamış, başka yerlerde okudukları Kur'an’ın sevabını da ölmüş kimselere göndermemiştir. Buna rağmen “sevap gönderenler” ise bidat olarak kötü bir çığır açmıştır. Söz konusu kimseler, Kur'an’ı ölülere ağıt yakma ve sevap kazanıp o sevabı ölmüş bir kimseye gönderme kitabına dönüştürmüşlerdir.
Çok sevdiği eşi Hz. Hatice vefat ettiği zaman Hz. Peygamber (s) bu olaya çok üzülmesine rağmen bir kez olsun onun ruhuna Fatiha veya başka bir sure okuduğu ve sevabını onun ruhuna bağışladığı belirtilmemiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s)’in vefatı da Müslümanları çok üzmüştü. Ne var ki onun ölümünün ardından ashabının ona fatiha okuduğu ve sevabını ona gönderdiği sabit değildir. Benzer şekilde Hz. Ebubekir sonrasında yönetimi devralan ve görev başındayken şehit edilen üç halife de genel itibarıyla seviliyordu ve onların hayatlarını kaybetmelerinin ardından ne ashabın ne de yakınlarının Kur'an okuyup sevabını onlara gönderdiği sabit değildir. Kur'an okuyup ölülere sevabını göndermek şeklindeki bidat o kadar etkili olmuştur ki eleştirilmesine bile tahammül gösterilmemektedir. O insanlar (sahabe) okuyacakları Kur'an ile söz konusu insanların iyiliklerinin çoğalmasını ve günahlarının bağışlanmasını, öldükten sonra rahatlamasını istemezler miydi? Şüphesiz isterlerdi ancak dinde böyle bir ibadet olmadığı için bunu yapmamışlardır. Müslümanlara düşen Rasulullah (s)’ın ve onun yolundan giden ashabını örnek almaktır.
İşin tuhaf yanı Yasin Suresinin “Yaşayanları uyarsın ve inkârcılar cezayı hak etsinler.” (Yasin, 36: 70) ayetinde Kur'an’ın diri olanları uyarmak için indirilmiş bir kitap olduğu açıkça belirtildiği halde, ölmüşlere en çok bu sureyi, yani Yasin Suresini okumak yaygın ve meşhur bir gelenek olmuştur. Sanki inadına Kur'an’ın söylediğinin aksi yapılmakta veya açık bir gerçek gözardı edilmektedir. Ölülere Kur'an okumaya dayanak kılınan “Ölülerinize Yasin okuyunuz.” rivayeti Buhari ve Muvatta’da geçmemektedir. Bu rivayeti sahih kabul eden İmam Malik onun “ölüm anında” okunması anlamında olduğunu söylerken, Şafii sahih görmediği için bu uygulamaya karşı çıkmaktadır.
Kavramlarımızı Kur'an’ın ve sünnetin içeriğine uygun hale getirme ve doğru olanları muhafaza etme bağlamında İbrahim Sarmış’ın son eseri ufuk açıcı nitelikte, okumanızı öneririm.
15 Aralık 2011 (Memleket Gazetesi)



[1] Şâtıbî Ebu İshak, el-İ’tisam, 2 c., Daru İbn Affan, Suudi Arabistan, 1992, I, 65.