Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi'nin üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan anayasa değişikliğini iptal ettiğini ifade ederek, "Şeriatın kestiği parmak acımaz" dedi. Nasıl Şeriatta parmak kesmek gibi bir ceza yoksa, Anayasa mahkemesinin de meclisin getirdiği kanun teklifini esastan inceleme yetkisi yoktur, sayın Baykal. Öyle görünüyor ki, mantık olmayınca, mantıksızlığı desteklemek için başka bir tutarsızlık sergileniyor. Baykal bilmelidir ki, anayasanın anlamı ile Anayasa Mahkemesi’nin ona verdiği anlam zorunlu olarak aynı değildir.
Toplumsal birlikteliğin ve kamu yönetiminin temel ilke ve hatta kurallarını meclisin tayin edemediği yerde yasama organı için seçimlere gitmenin bir manası olmadığı gibi, böyle bir rejime de demokrasi demek de mümkün değildir.
Kim Atatürk karşıtı kim taraftarı?
İsmet İnönü, Atatürk’ten sonra taze Cumhuriyet’in ikinci adamı kabul edilir ancak iktidara gelince mührünü vurmak istemiş ve kendi adına para bastırmıştır. Buna karşın irtica damgasından paçasını kurtaramayan ve hatta Cumhuriyet’in temellerini dinamitleyen kimse gözüyle bakılan Adnan Menderes ve Tayyip Erdoğan’dan bu ölçüde bir girişim görmemiz söz konusu olmadı.
Sözgelimi Menderes, Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarmıştır. Kanuna göre: “Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimse tarafından toplu olarak veya umumî veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasıyla işlenirse ceza yarı nispetinde artırılır.”
AKP, DP'nin devamıdır.” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da “2000 yılında Samsun Doğupark alanında aslına uygun olarak yapımına başlanan Bandırma Vapurunun” 18 Mayıs 2003 tarihinde hizmete açmıştır. Halbuki Bandırma Vapuru 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk ve Silah Arkadaşlarını (Dikkat gemi tek komutan taşımıyor!) Samsun'a getirdikten sonra 1924 yılında Türkiye Seyrüsefain İdaresi tarafından hizmet dışı bırakılmış,1925 yılında gemi Bozmacı İlhami isimli Türk armatöre satılmış ve aynı armatör tarafından 4 ay içinde hurda olarak parçalanmıştır. Yani bu geminin akıbeti Cumhuriyet’in önde gelenleri tarafından bile önemsenmemişken Erdoğan Mustafa Kemal’in anısını yaşatmaya ihtimam göstermiştir. Şimdi Başbakan tutar bir de yargı yoluyla darbe girişimine yönelik olarak “İlk mecliste olduğu gibi yasama, yürütme ve yargıyı TBMM’nin bünyesinde topluyoruz. Atatürk’ün izindeyiz!” derse çık çıkabilirsen işin içinden!

El-Kaide’nin işi bitti mi?
Robert Fisk, “So al-Qa'ida's defeated, eh? Go tell it to the marines” (El-Kaide’nin işi bitti mi? Gel de sen onu benim külahıma anlat) adlı yazısında diyor ki: “Haçlı Seferleri sırasında Ortadoğu’ya gönderdiklerimizin tam 22 katı askeri günümüzde göndermiş bulunuyoruz. Bu hesabı doğru yaptığım konusunuda da ısrarlıyım (Fisk, bu artış oranını verirken o döneme göre bu dönemdeki nüfus artışını da dikkate alıp almadığına dair ayrıntı vermiyor).”
Haçlı Seferlerinin nedenleri arasında şunları saymak mümkün: Batı Avrupalı Hıristiyanların, dinlerince kutsal sayılan Kudüs ve Filistin'i Müslümanlardan geri almak istemeleri, Avrupa'nın içinde bulunduğu yoksulluk, Müslümanlardan kaynaklanan korku ve endişe (Büyük Selçuklu devleti ve onun ordularının Bizans ve Avrupa’yı tehdit etmesi, Bizans'ın, Selçuklu Devleti'ne karşı Batı Avrupa'dan yardım istemesi) Uzakdoğu ile Avrupa arasındaki ticaretin ana hattı olan Ortadoğu'da Müslümanların kontrolünü kırmak, ticaret yollarını ele geçirmek, Papa'nın insanlara cennet vaat ederek onları kandırması, şövalye ve senyörlerin macera istekleri.
Ne dersiniz 1094’te başlayan ve 1270 yılına kadar süren Haçlı Seferlerinin nedenleri o tarihten bu yana önemli bir değişiklik geçirmiş mi? Geçirseydi, herhalde Batılı güçler İslam topraklarındaki asker sayısını –Robert Fisk’in ifade ettiği gibi- 22 kat artırmaz, azaltırdı. Olayın başka bir yönü de belki, Müslümanların işgale karşı daha fazla direniş göstermesi ve buna bağlı olarak Batılıların sömürülerini gerçekleştirmede daha fazla zorlanmalarıdır.